Bibavadis özel dosya Kemal Kılıçdaroğlu

TAKİP ET

THE KEMAL KARABULUT… THE KARGA KLAVUZ… THE KK Bakın bakalım kim bu karabulut? Atatürk, Osmanlı, TC düşmanı aşiretin üyesi, soyadını değiştirince pek de göze batmıyor bu açıdan? kim ispatlı hırsız? kim diktatör? kemal kılıçdaroğlu'nun eski, çok eski ismi..

Neden mi, “the” ile başladım? “the” kelimesi, İngilizce’de özel isim olmayan ama herhangisi de olmayıp belirgin olan cins isimler için kullanılır. Yani herhangi bir ağaçtan bahsederken “a tree= bir ağaç” denir. Belirgin bir ağaçtan bahsederken ise “the tree (bahsi geçen/ o / bu ağaç” şeklinde ifade edilir. Bazen özel isimler için de kullanılır. O ismin fenomen olan tek bir rolünü anlatmak için… Ben de Kemal Karabulut’un beni (bizi) ilgilendirmeyen herhangi özellikleri açısından değil, 2009 sonrası Türkiye’nin iki önemli fenomeninden birisi olarak ele alacağım. Hayattaki genel kimliği ya da onlarca rolünden sadece bir rolü ve o rolde bir fenomen oluşunu… Ve özellikle de, Türkiye’nin bu ayağa kalkış sürecinde, engel olabilecek tek faktörü, yani Türkiye’nin iç dinamiklerini, müstevliler lehine sürekli tetikleyen adamın, bunu yaparken mecbur kaldığı ahlaki ve hukuki suçları anlatacağım. Buyrun, Türkiye’nin % 25’inin, peşinden gittiği adam… Hayır!!! Bu yanlış cümle olur. Türkiye’nin % 25’inin, peşinden gidilmeyeceğine, Türkiye’yi yönetemeyeceğine inandığı; ama Türkiye’yi kimin yönetemeyeceğini de belirleyebileceğine inandığı adam… Parti yönetemeyeceğine, cumhurbaşkanı olamayacağına inanılan; ama aynı zamanda kimin yönetemeyeceği ve cumhurbaşkanı olamayacağını da belirleyebileceğine inanılan adam… O mevkiye gelmesini, gizli açık destekleyen iş veya medya aktörlerinin dahi, “bundan bir şey olmaz” diye yazılar yazıp ama siyasi geleceği onun üzerinden tasarladıkları bir adam. Bir adamın durabileceği en zor algılanışta, yıllarca, öyle algılanmıyormuş gibi durmayı başarabilen adam… Dünyanın en güçlü liderini, defalarca indirebileceğine inanan bir kitlenin, şu son dönemde bile yerinden indiremediği adam…

İşte tam da bu yüzden fenomen. The Kemal Karabulut… The Karga Klavuz… The KK…
 

1990’larda, KK, Türkiye’de görece daha az insanın tanıdığı bir bürokrat… 1924’ten itibaren Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ten, Recep Tayyip Erdoğan’a kadar, milletin adamlarının ve demokrasinin elini kolunu bağlayan; - beyni dışardan - bürokratik, oligarşik sistemle yönetilen Türkiye’nin üst düzey bürokratlarından üstelik. Bir tür Sezer… Bir tür Gürsel… Seçilmişlerden daha fazla dokunulmazlığa sahip, 1839’da Türkiye’nin Başbakanı ve Dış İşleri Bakanı iken 3 yıl Londra’da ikamet eden Mustafa Reşit’den bu yana devletin içine yerleştirilmiş ve ele geçirmiş bir oligarşinin üyelerinden yani… SGK Genel Müdürü KK… Şimdi biz bu KK’yı madde madde yazalım her zaman ki gibi ve daha kolay okunur ve anlaşılır olsun:

İlginçtir ki, KK için en çok dile getirilen iddianın KK lehine yanlış olması. Hep SSK’yı batırdığı dile getirilir ancak SSK hemen önceki yıl kar edip, o atandığından itibaren hep zarar etmişse de, bu KK ile ilgili değil, çünkü ondan sonra da zarar artarak sürmüş. Bu konuda KK’ya ayıp edilmekte.

Ancak, zararın tamamı olmasa da, maliyetlerin, KK’nın, herkes sanık olurken, sadece  ‘tanık’ olduğu yolsuzluk dolayısıyla fahiş olarak arttığı kesin.

KK’nın 10 aylık torununu SSK’lı yaptığı doğru. 14 yaşındaki oğlunu, SSK’lı yaptığı da doğru. Bu iki konuda da yaptığı açıklama ise “Yapılanın etik olarak yanlış olduğu ve (alakasını anlamasak da) torununu sevme hakkının kimsenin elinden alamayacağı” şeklinde… Yani KK, kendisi ahlaksız ve hırsız olduğunu kabul ediyor. (Not: son yıllarda Türkiye’de ahlaksız demek yerine Latincesini (etik) söyleyip güya yumuşatmak moda oldu)

KK, SSK’nın başındayken daha önemli bir olay oluyor. Türkiye’de tescilli hırsızların kim olduğu, daha da önemlisi, bürokratik oligarşinin boyutu ve bürokrat dokunulmazlığının, seçilmişlere göre ne kadar görünmez ama ne kadar etkin duvarlar olduğunu gözler önüne seriyor. KK SSK’nın başındayken, SSK, 2 dolar olan stent malzemesinin 2500 dolara alınması gibi ve toplamda 5 milyar dolarlık yolsuzluk gerçekleşiyor. Ünlü Neşter operasyonu ve davasında, satıcı firmaların yöneticileri yargılanıyor ve ceza alıyor. SSK’nin o yıllarda Genel Müdür Yardımcısı olan Ertan Rıfat Telhan da sanık olarak bulunmasına rağmen; en tepe yönetici olan ve tüm alımlara onay veren Kemal Kılıçdaroğlu ise sanık olarak değil tanık olarak yer alıyor. Dosyasını ayırıp onu tanık yapan savcı Ömer Süha Aldan da; bu duruma karşı çıkan ama sonra susan TTB Merkez Komite Balkanı Fisun Sayek’in kızı da, KK Genel başkan olunca Milletvekili oluyor

Önce Osmanlı, sonra TC ve Atatürk düşmanı, terörist bir aşiretin mensubu olan, birazdan bahsedeceğimiz şekilde de bunu aslında zaman zaman net olarak ortaya koyan KK, Rahşan Hanım’ın ricasıyla CHP’den milletvekili oluyor.

Geldiği aşireti, ve Atatürk husumetini bildiğinden aday yapmayıp, yanına bile yaklaştırmayan, yıllarca “Biz CHP ile aynı görüşlerde değiliz ki” diyerek birleşmeye yanaşmayan Ecevit, evde Gülen dostu eşi ve yine Gülen dostu Hüsamettin Özkan’ın kollarında, özellikle de vurguluyorum ki Başkent Hastanesi gözetiminde öldükten sonra, Rahşan Hanım ve Hüsamettin Özkan, KK CHP’ye Genel Başkan olduğunda koşa koşa CHP’ye katılıyorlar.

O katıldıkları kongrede, KK, çoğunluğun fark etmeyeceği bir sinyali daha çakıyor. “Ülkeyi rakı masasında kurtarmayacağız!”… Herkes bu söylemi; “CHP olarak, daha aktif olacağız” şeklinde yorumluyor ancak, aşağıda yazanları ve bu sözün, Cumhuriyet tarihinde bir tek kez, görevden alınan ve hastalığı boyunca ölürken Atatürk’ün yanına 10 ay uğramayan, Atatürk’ün teklifine rağmen muhtemelen korkudan kabul etmeyen 3 kişinin yerine, askerin sardığı meclise 11 kasım günü gelip Cumhurbaşkanı olan İnönü tarafından Atatürk’e söylendiği bilinen bir gerçek.

Atatürk’ün ölümü ardından, fotoğraflarını paradan ve okullardan kaldırtan İnönü ile, Atatürk fotoğrafını partideki odasından kaldıran milletvekilini değil de, bu durumu tespit edip bildiren Aylin Nazlıaka’yı partiden ihraç eden KK ne kadar benziyorlar değil mi?

Ya, 2013’te ABD’de Stratford (hani 15 temmuz da Erdoğan’ın rotasını yayınlayan) ve Graham Fuller (hani 15 temmuz müsebbibi olarak İstanbul Savcılığının soruşturma açtığı kişi/ ilerde detay vereceğim) ile görüşüp, ardından Bürüksel’de Erdoğan’a “diktatör” diyen, AB’nin “bu demokrasiye sığmaz” diye güya uyardığı ve provakatör polislerin 8 Aleviyi öldürdüğü Gezi başladığında, koro halinde bu “diktatör” söylemini sürdürten KK ile, KK’nın terörist aşiretinin yaptığı eylemleri aşırı güç ile bastırıp, suçunu da, icrada hiçbir yetkisi neredeyse olmayan Atatürk’e bırakan İnönü benzerliği…

Bu KK, Dersim konusunda Atatürk’ü savunduğu için Öymen’in üstünü çizen KK

Çünkü KK, kendi terörist aşiretinden ve olaylardan bahsederken aynı cezaevindeki ppk dhkpc liler ya da kendini patlatan terörist ya da gezide ortalığı yakanlardan bahseder gibi bahsediyor. “yazık” diyor.

KK’nın aşireti 1847 de önce Osmanlı’ya ayaklanan bir aşiret… Daha sonra 1916’da ayaklanıp, Erzurum’a kadar gelen Ruslara Tunceli’yi vermeye çalışan ve işte o günlerde Atatürk ile tanışan bir aşiret. O yıl Tümgeneral olarak, ayaklanmayı bastıran ve aşiretin orada yaptığı katliamları izleyen Atatürk’e ta o zamanda gelen bir kini var KK’nın aşireti ve mensuplarının


DHKP-C li Berkin Elvan’ı öldüren polisleri DHKP C ve FETÖ’ye bağlamak üzereyken; olayı çözmeye çalışan savcıyı, “olayı yarım saatte çözün” diye olmayacak bir istekle ve ne hikmetse birazdan bahsedeceğiz ki KK ile hep aynı mahfillerde gezen Sezgin Tanrıkulu’nu güya aracı tayin ederek şehit eden DHKPC yi hatırladınız mı?

Hani daha sonra kendisini patlatan bir üyesine KK’nın kendi imzasıyla bildiri yayınlayarak, mağdur öğrenci kızımız diye sahip çıktığı DHKPC…

Hani liderleri hep Almanya’dan çıkan DHKPC…

Hani, KK’nın cezaevinde PKK’lılar ile birlikte ziyaret etmekle övündüğü DHKPC

Hani, KK’nın dış işleri dinlemesi ortaya çıkmadan hemen önce Almanya’da otel lobisinde birlikte görüntülendiği BND istihbarat teşkilatının sahibi Almanya…

Hani Almanya da PKK sözde lideri kuzeni ile görüşüp de içeriğini soran medyaya açıklamayan KK…
Hani, Diyarbakır’daki bütün seçim bürolarını kapatıp, Tanrıkulu’nu da İstanbul’dan aday
göstererek, Diyarbakır’ı HDPKK ya bırakan KK

Hani, 1 Ekim 2014’te tezkereye hayır oyu verip de 4 Ekim’de Tanrıkulu ve Demirtaş Claudia Roth ile görüştükten sonra, 5 Ekim’de insanları sokağa döküp de katliama sebep olduktan sonra hiç konuyu konuşmayan KK….

Hani DAEŞ’in kurucusu oldukları ayyuka çıkan (Açıklayan Alman gazeteci ahbr deki ilk programdan sonra ikinciye çıkamadan İstanbul’da otel odasında ölü bulundu.) eski başkan ve üyesi Petreus ve Simon Elliot’un CIA sı ve Türkiye’de her bomba her kalkışma sırasında oralardan geçen Claudia Roth’un BND si ile birlikte, dünyada DAEŞ’i ilk terör örgütü ilan eden ve 58 ülkenin toplamından daha fazla DAEŞ’li öldüren hükumeti DAEŞ’in kurucusu ilan eden KK…

Hani, 2009’da CHP çevrelerinden kişilerin, “Deniz bey’i nasıl indirecekler, olmaz öyle şey” dediğimde; “Hocam, bu sefer kesin. Nasıl bilmiyoruz ama, bu sefer çok kesin konuşuluyor” diye Genel başkan olacağı bahsedilen KK

Eski Özel Kaleminin “Ben Deniz Bey’in kasetini, Kemal Bey’in İş Bankası’ndaki kasasından alıp kendisine getirdim” dediği KK…

Ergenekon’da “kasetle yargılama olmaz” diyen (ki sonuna kadar haklıdır); kasetle gelen (bunun parti içi ya da Türkiye’de her mevkiye seçimle gelene “dikatatör korosu” yürüttükleri öbür omuzdaşı da dağda silahlı teröristken, askerlik sorunu olan ağabeyiyle yer değiştirmişti) bu zat, Erdoğan ile ilgili 17 Aralık’ta ortaya çıkan kaseti daha o gün yine büyük bir siyasi ahlaksızlıkla meclis grubunda dinletmiş, bakın burası çok önemli, sözlerine şöyle başlayarak: “eğer bu kasettekiler gerçekse….”. Düşünebiliyor musunuz?

Şimdi bu siyasi ahlaksız, geçmişinden kaçan adam, kendi geçmişine rağmen, hakkında tek bir yolsuzluk ispatı olmayan (seçilmeden önce de, yıllarca bir şey bulamadıklarından şiirden cezaevine koydular, hatırlatırım) adama, “eğer gerçekse…” diye başlayan ve yine hiçbir zaman ispatlanamayan kasetle “hırsız” demeyi sürdürüyor. Bunlar o kadar ilginç ki, deyip, inanıp, inanmayana da (akıllarındaki hakikaten gerçekmiş gibi) “nasıl inanamazsın, yok mu şimdi o serveti?” vs gibi üstten üstten sorular soruyorlar.

Üstelik, bu zat ve omuzdaşı, bir sonraki genel seçimlerde, topluma en önemli taahhüt olarak o 4 bakanı yargılamayı sunuyor. 7 Haziran ile 1 Kasım arasında sayıları yetmesine rağmen, bu konuda gıkları çıkmıyor. Niye mi, şoktalar da ondan. Bahçeli ve Baykal bunların o “çak beşlik” yaptıkları bloğu darmaduman ediyor. E duruun, sizinkiler 500 senedir her taklayı atıyor. Biz 100 senecik sabırla her yerinize yerleşmişiz çok mu yani?

Ayrıca, bu zat, bu nevi, tamamının tersi ispatlanan, elinde defalarca sahte belge, defter sallamaktan 4 trilyon tazminat ödüyor. Kimse demiyor ki, “E senin söylediklerin hep yalan, sen çamur atıp geziyorsun. Peki sen nereden buldun bu 4 trilyonu, hem de bu kadar kolay harcayabiliyorsun???”

Onun da cevabı var, birkaç madde ilerde, ama onun alt yapısını da anlatalım. Şimdi bu zat ve bunun şu anda yönetimine doldurduğu zatlardan neredeyse CİA, BND, ABD’nin eski Ortadoğu valisi ve takıntısından kızının adı bile Ankara olan, 15 Temmuz’un arananlarından Fuller, FETÖ, DHKPC, PKK, Staratford, TESEV vs ile mutlaka resmi ilişkili… (TESEV; Soros’un tıpçı Eczacıbaşı’nın da üye olduğu vakfı, hani ne bileyim KK, tıp, SSK….)

Bu kişisel ilişkilerin dışında, HDPKK’nın resmi danışmanı Benenson da, CHP’nin resmi danışmanı Makowsky de ne hikmetse, FETO’nun oturma iznini alan bu Graham Fuller’in…

O yüzdendir ki, bu zat ABD ye gidiyor geliyor, “diktatör” diyor gezi patlıyor; bir gidiyor geliyor mecliste “sayıştay” üzerine konulma yapıyor, 17 Aralık patlıyor. Hani şu yandığında, ölmeden hemen önce Ecevit’in önüne 3 kere gittiği sayıştay… Bunun omuzdaşı Demirtaş da abd ye bir gidiyor geliyor, Kobani olayları patlıyor vs…

Hah işte 2015 Ağustos’ta bu Benenson bunları Bebek’te topluyor. Bu birbirinden ve cia/bnd den güya bağımsız gazete ve partilerin temsilcileri… Yıllardır yalan söyleyen, yazan kim varsa orada… Benensoncı hatun diyor ki: “1 Kasım’a kadar yalana devam! Tekzip/tazminat bütçesi hazır.” Bunu nereden biliyoruz? E hep diyoruz ya bizim devlet her yerde. Açığa düşüyor toplantı tutanakları. Hani şu “Demirtaş’a da suikast yapalım” deyip de Demirtaş’ın da “Yok yahu, bana yapmayın” dediği, onların da “Yok canım, azcık yaralayacağız” dedikleri de söylenen de, sonra 1 Kasım’dan önce hakikaten HDP’nin, İçişleri’ne Demirtaş’a suikast duyumu bildirdiği konu…

Şimdi, resmi kayıt, belge, görüşme fotoğrafı, açıklaması vs bir yana; hala “Hocam, amma abartıyorsun?” diyenlere ben sorayım: “İngiltere’de “benim yaptığımı bir ajan yapsa, haklısınız, vatana ihanettir; ama ben gazeteciyim (sanki gazeteci bütün dünyadaki ajanlara duyurmuş olmuyor)” diyerek dalga geçen; İngiliz Televizyoncunun canlı yayında “Can bey, bunu ABD’de, İngiltere’de yapsanız, ailenizle birlikte ömür boyu yaşayacak yer bulamazsınız dünyada. Siz gerçekten bunda haklı olduğunuza inanıyor musunuz” diye sorgulayıp haşladığı (not: İngiltere’de The Guardian benzer bir şey yaptı da, MI6 Gurdian’ı bastı, 3 gün kapattı, aradı, el koydu, sorumluları da tıktı içeri) Can Dündar’a Almanya, çok değerli bir entellektüel olarak gördüğü için mi vatandaş yaptı da BND korumasına aldı?


Off; bitmiyor KK

Bu KK, dedik ya hırsızken hırsız diyen; Atatürk düşmanıyken, 2 ayyaş lafıyla yıllardır Atatürk lehine konuşlan adamı yaftalayan (ikinciyi hala bulamadı hiç biri… bana sorsalar ben ikisini de biliyorum), diktatörken diğerine öyle diyen KK bakın daha neler neler yaptı:

Bu KK’nın geldiği 3 yol üst üste CHP, parti hesaplarında yolsuzluktan dolayı, AYM’den ceza aldı

Bu KK, elinde sahte defterle Kayseri Belediyesi’ni suçladı, defteri gösteremedi, tazminat ödedi; ama bu KK, İzmir, Antalya, Ataşehir’de neler oluyor hiç açıklayamadı. Hani, cezalar, yakılan evraklar, daireler, siteler vs…

Bu KK, İstanbul’da adayken, hanımlara 600 TL maaş taahhüt etti; İzmir’de Antalya’da hanımlar beklediler ama hava aldılar. Çünkü bu KK, Türkiye’de iş bilmez, sadece konuşurlar ekibinin özel seçilip yerleştirilip, muhalefetin, diğerine saldırmak olduğu zannettirilen ekolden geliyor.

Bu KK, mecliste ilk anayasa masası kurulduğunda, HDP ile birlikte “Türkiye Ahalisi” diye teklif verip; Ak Parti ve MHP’nin “Türk Milleti” diye teklif verdiği aynı gün, televizyonlarda, “Türk Milleti sözünü çıkarttırmayız o anayasadan” diye bağıran adamdı.

Hani dedik ya Diyarbakır’ı teslim etti. Bu KK, Hakkari’de tarihinde ilk kez CHP’ye Türk Bayraksız miting yapan adamdı. Hiç utanmadı. Utanmaz.

Bu KK, Ak Parti 2 sene “Bu bayram kutlamaları, Mussolini İtalya’sından aynen alınmış, İnönü tarafından, gelin Atatürk’e, gençliğe, Türkiye’ye, sivil hayata yakışan bir bayram kutlaması yapalım.” dedikten sonra, halkla 1 hafta sokaklarda festival biçiminde yapılacak kutlamaları, hatta Erdoğan’ın “Bayram nasıl kutlanır, Atatürk nasıl anılır? Göstereceğiz size.” diye lanse ettiği kutlamaları Danıştay’dan iptal ettirip; 5 ay sonra da bu sefer resmi kutlamalara katılmayıp, halkı “Bunlar halkla bayram kutlatmıyorlar” diye sokağa döken adam.


İnsan tuhafsıyor değil mi? Tuhafsamayın, Atatürk’ü batıcı diye lanse eden, batıcılığı hala iyi bir şey zanneden, Atatürk ve ilkeleriyle hiç alakası olmayan Batıcı İnönü’nün partisidir CHP… Dolayısıyla yalan gayet normaldir. Nasıl olmasın ki, bütün varlığını son 500 yılda yalan üzerine kurmuş bir Batı(l)ın uzantısı olunca… Ha sadece ben mi diyorum bunu? Alev Alatlı diyor… Savcı Sayan diyor… Atilla İlhan diyor… Alia İzzetbegoviç diyor… İskender Pala diyor… Gerçek tarih, bilim, bugünkü istatistikler diyor…



Bu KK, 6 yıldır, İnce’yi kongreye sokmadığı, demokrasi tiyatrosu İngiltere’nin bizi mahvedip ayağa kalkamaz hale getirme planı olan ve çözüm odaklı icraat yerine problem odaklı ideoloji siyasetini öncüleyen; halk yerine tercihlerin elitler tarafından yapıldığı oligarşik sistemi, dikta gelecek diye reddeden KK… İlginç ki, İsrail, ABD, Almanya vs de Türkiye vatanseveri oldu ki onlar da KK ile aynı görüşte… Yoksa, bu devletlerin, ve KK gibi kasetle oraya oturtulanların ipleri ellerinde tutmasıyla alakalı değil konu (!) İşte buyrun, diktatör olmayan KK, üye ile değil kendi yazdığı delege ile seçimde hala kararlı. Üstelik de diktatör olmayan KK, delege rüşvetliyor, 9 seçim kaybetmiş hala sayı sayıyor. Demiyor ki; İnce tarihin en yüksek oyunu aldı, % 51 den fazla da delege oyu var… Ama Ak Parti’den % 52 oy alan adamı, “kusura bakma, sen çok durdun, biz başka biriyle değiştirelim seni” demesini bekliyor. 



Bu KK, yine bir gün böyle o üstünde sırıtan efe halleriyle “Dokunulmazlıkları kaldıralım, hodri meydan” diyor. Aynı gün ben fakir, “Hükumet gelince sen kaçmazsan ben bir şey bilmiyorum.” yazıyor. Nitekim, hükumet 2. Gün “Haydi kaldıralım” deyince, senin ki gece ormanda ağacın arkasından bir anda far görmüş tilki gibi kalıyor.

Bu KK, 2 kez, omuzdaşı 3 kez, hatta partisi sağa sola afiş asacak kadar, “HDP meclise giremezse kan çıkar.” diyor. Açıkça diyor. Dönün bakın arşivlere. Ama, 7 hazirandan hemen önce, Cumhurbaşkanı’nın röportajı çarpıtılıp, cumhurbaşkanı “400 milletvekili alamazsak kan çıkar” demiş gibi yazıyor bir gazete. Ertesi gün haberi kaldırıyor. Gazeteden bir yazar “bu kadar da olmaz!” diye istifa ediyor. Ama KK ve şürekasında koro aynen devam…

Kadın, suçlar, taciz, tecavüz, eğitim, sağlık vs her konuda her gün söylenen binlerce yalana ayrı ayrı girmeyeceğim. O kadar çok ki


Ama, bir de şu oy çalınıyor yalanı var ki, bugün delege sayımını izliyoruz CHP’de… Üstelik de taraflara bak: Türkiye’de bilgisayarlı sistemde münferit, kraldan çok kralcılıklar dışında oy çalınması mümkün değilken bu yalanı yıllarca yazan ve bugün “KK istifa et, olmazsa sen bunu al görevden Erdoğan” diyerek aynı zamanda itham ettikleri adamdan kendi karakterleri gereği dikta dilenen Yılmaz Özdil; yılardır tüm mağlubiyetlerinin (ki hemen her seçimden önce kendi vekillerinden birinin “oy çalınamaz, bu sizi sandığa götürmemek için oyun” dediği) ardından “oy çalındı” diyen ama bugün 600 oyu 2 haftadır sayamayan KK, veeee Türkiye’nin tek “kendi partilisinden taciz tezkereli” ve yine Türkiye’nin ilinde (Yalova) oy çalındığı kesin olarak ispatlanıp, seçim tekrar ettiren Muharrem İnce… Rabbimm! Ne bileyim bir de böyle bir yerden gelen parmak falan mı olsa. Göze göze. Anca mı olur ne? Geçen birisi diyor ki; “Kur’an-ı Kerim’de de bir şeyi 50 defa anlatmış.”. Ben: “E ona rağmen anlamamışsın…” J

Düşünce suçluları yalanı… KK’dan inciler devam ediyor. Biraz önce örnek verdiğimiz Dündar’dan tutun; “ben bilmiyordum böyle bir örgüt olduklarını” diyen yani bilmese de (bilmemek hukukta mazeret değildir) desteğini kabul eden Ilıcak’a, oradan cinayet, taciz vs den tutuklu ya da hükümlü bulunan zatlar için KK, dünya korosu yoldaşlarıyla beraber “düşünce suçlusu” diyor… Türkiye’de düşünce suç değil, cezaevinde de yazdıkları söyledikleri düşünceler dolayısıyla yatan yok. Ammaaa, geçen CUMHURBAŞKANLIĞI MAKAMI VE ORAYA OYLA SEÇİLMİŞ KİŞİYE hakaret eden ODTÜ’lüler için “mizaha saygı” isteyen KK, aradan bir ay geçmeden bu hafta başı avukatı kanalıyla açıklama yapıyor: “hakaretler konusunda, gerekli işlemleri yapacağına ilişkin…” Yani hep aynı bunlar. Kendilerinde kural olan ne kadar eksik, yanlış, suç varsa aman sende ucundan ufacık yakalamasınlar. Dünyaları bu. Bunların defterinde resmi istatistiklerde suçta en tepede olan abd ve Avrupa medeni, en altta olan ön asya cahil… kaçacak yer olmayınca önce sahte araştırmalar, istatistikler… o da olmadı, “ama orada gizli oluyor” J Hani konuştuk ya: KK’nın hırsızlıkla ilişkisi ortada. Karşı tarafla ilgili önce sahte belgeler. Tutmadı mı? Ama Erdoğan’ın kiler gizliii (!)

Detaylara, binlercesine girmiyorum. İddia ediyorum her gün, doğaçlama, o günkü KK haberlerinden trajikomik yalan stand up ı yaparım.

Hani daha önceki maddelerde yazmıştım; ta 2009’da bunun için kesin gelecek diyorlardı. Hah işte o 2009’da taaa, Milliyet’in Cumhurbaşkanı adayı olarak yazdığı adamı yıllar sonra hiç beklenmedik biçimde aday olarak açıkladı KK… Bizim pek demokrat, kitlesine “koyun”, oy vermeyene “cahil”, konuşan milletvekiline “kovarım”, 6 yıldır, git diyen tabana “delege…” diyen KK mız, hiçbir genel başkan yardımcısının dahi haberi olmadan, Ekmeleddin İhsanoğlu’nu Cumhurbaşkanı adayı yaptı. İşin en fenası bu da değil. Bu KK, bir Cumhurbaşkanı Adayı profili açıkladı, ama bizim en demokrat, en aydın, moderen bu partimiz, kendi içinden, en azından sempatizanı olan bir aday bulamadı. Daha da fenası, bizim, 2007’de “İslamcı cumhurbaşkanı gelecek. Laiklik elden gidecek” diye sokaklara düşen (Tabi sonra seçimde oy yerine tatile giden. O ayrı) diyen CHP oy verenimiz koşa koşa “İslamcı” nın ağababasına koşa koşa (KK ca söylersek koyun gibi) gidip oy verdi.

Bu KK, son cumhurbaşkanlığı seçiminde bir kez “Oyunuzu İnce’ye verin” demedi. Üstelik, İnce’nin seçim gecesi ile ilgili o geceden itibaren bilinen durumunu da ilk haber yapan ve İnce’yi yerden yere vuran da KK nın yönettiği, pardon yönetemediği TV kanalı idi…

İşte, Türkiye’de, 1924’ten itibaren Atatürk, Ecevit, Baykal’ın ellerinden geldiğince frenleyebildiği ama hep Batı(l) olmuş partimizin Genel Başkanı’ndan inciler. Peki neden mi bu kişi genel başkan? Çünkü kitle, sürekli kimin olmayacağını güya bilen, ama olacak olanı ortaya çıkartamayan; kimin yönetemediğini güya bilen ama belde, ilçe, il yönetemeyen; yapıp da gizleyebilince suç olmuyor zannedip, karşıda ufak bir tane yakalarsa ya da yakalayamasa da uydurup çullanan, ha sonra da uydurduklarının gerçek olduğuna inanan, inanmayana kızan, hatta merak edip sorana, delil cevap sunamayınca da kızan, ‘memleket elden giderken’ tatile giden, ama tatilde en çok memleket kurtaran; bugüne kadar tüm darbeleri istisnasız alkışlamış, aydın olmak için çaba sarf etmeyen, demokratlığın kıyısından geçmeyen, çobanın oyu ile kendi oyunun kendi vitrini güzel diye aynı olmayacağını savunup, söylediğinin neden ve nasıl diktaya giden yol olduğunu bile, hem de milletvekili düzeyinde, idrak edemeyen, toplamda, tam tersi olmasına rağmen kendi kriterlerini medeni zanneden, ve bu kriterlere uymayanları yok etmek için yalan dolan her yolu mübah sayan; ve Türkiye siyasetinde, Sayın Erbakan ve Sayın Erdoğan’ın söylemleriyle: “Milli irade aşığı Osmanlı paşası, Cumhuriyetimizin Banisi, Kurucu Başkomutan’ı da” aynı bugün Erdoğan için yapılanlar gibi binlerce yalan yayın üzerinden, kendilerinden zanneden hatta millete yaptıkları saldırılara , darbelere bile adını alet eden bir kitle… Binlerce şey daha yazılır ama tek bir şey söyleyeceğim bence her kriteri karşılamak anlamına gelir: Büyükerşen, Karayalçın gerçekleri ve İller Bankası kanunu ortadayken, “bir tek ili, işiyle ve millet sevgisiyle yönetmeyi becerin” ben tükürdüğümü yalayacağım. Yoksa, yettiniz, düşün bu milletin de, ağababalarınızla dünya insanlığının da paçasından…
Selametle
Kazım Yurdakul
 

kemal karabulut kemal karabulut instagram kemal karabulut kimdir? kk bihavadis özel dosya