Bir Peygamber Aşığı: Ali Ulvi Kurucu

TAKİP ET

Ömrünün 60 yılını Medine'de geçirmiş, o kutlu beldelerde ömrünü nihayete erdirip kutlu Resul'e komşu olmuş bir isimdir Ali Ulvi Kurucu. Kamil Büyüker, Ertuğrul Düzdağ'ın hazırladığı Üstad Ali Ulvi Kurucu hatıratı üzerine yazdı.

1922 yılında Konya’da başlar Ali Ulvi Bey’in hayat yolculuğu... İlk on sekiz yıllık dönem Konya yıllarıdır. Sonrasında Kahire’de altı yıllık eğitim dönemi gelir ve ömrünün geriye kalan en bereketli zaman dilimlerini Medine-i Münevvere’de geçirir. Konya’nın manevi öncülerinden Hacı Veyis Efendi’nin torunu, İbrahim Efendi’nin oğludur. Yine Konya deyince ilk akla gelen isimlerden Hacı Veyiszâde Mustafa Efendi de amcasıdır. Mısır’da hocası olacak Yozgatlı İhsan Efendi, daha ismini duyar duymaz “Hem Ali hem Ulvi, ikisinde de yücelik var. Demek ki senin ruhun yüceliğe doymuyor. Öyle ol inşallah.” diyecektir. Soy ismini ise din korucusu, yani “Korucu” olarak koyan amcazâdesi, aynı soy ismi kullanan başka birilerinin olduğunu öğrenince “Kurucu” olsun demiş. Yani tesis eden, müessis, manasında...

Hafızlık ve ilk tahsil dönemini Konya’da geçiren Ali Ulvi Bey, 1939 yılında aynı zamanda imam olan, babası İbrahim Bey’le Medine’ye gider. İbrahim Bey bu hicreti çocuklarına dini tahsil aldırmak düşüncesi ile gerçekleştirmiştir. Medine hicreti Ali Ulvi Bey’e eğitim için Kahire’deki el-Ezher Üniversitesi’nin kapısını aralayacaktır. Kendi ifadeleriyle orada Şeyhülislam Mustafa Sabri EfendiZahidü’l-KevseriYozgatlı İhsan Efendi gibi Türk hocalar sayesinde hiç yalnızlık, yabancılık çekmeyecektir. Bunu kendisi için büyük bir nimet olduğunu da ifade edecektir. Öyle ki, Yozgatlı İhsan Efendi, kendisine yazdığı mektuplarda “Evlad” hitabıyla başlayacak; Şeyhülislâm Mustafa Sabri Efendi de “nur-u dîdem” (gözümün nuru) diye başladığı mektuplarını “manevi pederin” cümlesi ile bitirecekti. Ezher’de tanıdığı Mustafa RunyunAli Yakup CenkçilerMiralay Sadık Beyleryanında Filistin Müftüsü Emin el-Hüseyni ve Hasan el-Benna gibi isimler de onda kalıcı izler bırakmıştır.

Medine’de kütüphane müdürü olur

Bereketli geçen Ezher günleri, 1946 yılında babasının vefatını haber veren mektupla tercih noktasına gelir ve Ezher’deki eğitim hayatını istemeyerek de olsa sonlandırır. Medine’de bir süreliğine küçük çaplı ticaretle uğraşsa da bir süre sonra Mescid-i Nebevi’nin duvarına bitişik Mahmudiyeve hemen karşısında bulunan Osmanlı döneminden kalma ve yazmalarıyla şöhret bulan Şeyhülislam Arif Hikmet Beykütüphanelerine müdür olmuş ve 1985 yılına kadar önemli hizmetlerde bulunmuştur.

Ali Ulvi Bey’in, dedesinin daha çocukken ettiği nasihatler hep kulağındadır. Cami hizmeti de olan dedesi, akşam ile yatsı arasında camide kalır, yatsıyı kıldırdıktan sonra çağrıldığı sohbet toplantılarına gidermiş. Davetlere, ziyafetlere gitmez, sadece irşad vazifesi olursa gitmeyi tercih edermiş kendisine şunları söylermiş: “Oğlum, hadis-i şerif var; hediyelerin en güzeli hikmetli bir söz, bir nasihattir. Sözlerin en güzeli de Allah ve Resulullah (sav) kelamıdır. Bir kimseye bilmediğini öğretmek, bildiğini hatırlatmak, kalbine bir ışık damlası düşürmek, bir kıvılcım, bir alev koyabilmek, benim için en büyük kazançtır.” Gittiği yerler bazen çok uzak olur Ali Ulvi Bey sorarmış: “Dede, çok uzak gelmiyor mu size?” “Oğlum ben yolda boş durmam. Hatim indiririm.” (Ertuğrul Düzdağ, Üstad Ali Ulvi Kurucu Hatıralar I, Kaynak Yayınları, 2007.)

Elbette irşadı kendisine vazife edinmiş ve hayatında malayaniye yer vermeyen bir dededen hizmet ehli bir torun dünyaya gelecektir. Ali Ulvi Bey, Medine günlerine dair yazdıklarına, dostlarının beyanlarına baktığımız vakit kendisinin, kapısının, gönlünün, sofrasının hep açık olduğunu görüyoruz.

İkinci Bir Âkif’in doğumu

Şiire ilgisi küçük yaşlarda başlayan Ali Ulvi Bey o demleri söyle anlatıyor: “Küçüklüğümden beri ruhumun derinliklerinde güzele, iyiye ve doğruya karşı bir aşk çağlayanının coşup taştığını hissederdim. Evimizin Konya’nın en mütedeyyin ve en muhafazakâr bir hanesi olması hasebiyle merhum dedem, amcam ve babam civarımda adeta göklerden yeryüzüne inen melekler gibi indiler. Bu üç zevatın hakkında gördüklerim, bildiklerim bir mülakata sığmaz. (…) Şiire karşı, kara sevda denecek bir hayranlık meylini kalbimde duyardım. İşittiğim dinî ve gayr-ı dinî bir güfteyi ilk dinleyişte ezberlerdim! desem mübalağa etmiş olmam. Bu hâl yıllarca ruhumda kaynayıp coşmuştur.” (Nesillerin Mirası, Yazar Yayınları, 2014.)

Ali Ulvi Bey’in çocuk yaşlarda iken yaptığı bir de duası vardır. “Allah’ım beni Âkif gibi şair, Cenab Şehabettin gibi yazar eyle” diye... Nitekim duasının kabul olduğunu, Allah’ın lütfu sayesinde aruzu çok iyi kullanan ve “İkinci Âkif” sıfatına layık görülen bir isim olduğunu okuyoruz. Ali Ulvi Bey, ilk şiirini yazdığı anı yine hatıralarında paylaşıyor. Mareşal Fevzi Çakmak 1950 tarihinde vefat ettiğinde o günkü gazeteler, radyolar vefatını görmezden gelip, normal yayınlara devam ederler. Ancak dindar halkın teveccühünü kazanmış olan Mareşal Fevzi Çakmak’ın Eyüp Sultan’daki cenaze merasimine yüzbinlerce insan tekbir ve tehlillerle katılmıştır. Bu manzarayı haber alan Ali Ulvi Bey, duygulanmış ve hissiyatını 1951’in Nisan ayında Türkiye’de şair olarak tanınmasına vesile olan dostu, hafızlık arkadaşı Dr. Ali Kemal Belviranlı’nın yayınladığı İslâm’ın Nurudergisinin ilk sayısında yayınlanmıştır:

Sana ilk şiirimi yazdım bu mübarek gecede,

Sanki cennetlere uçmuş gibi geldin vecde,

Akif olsaydı da görseydi bu parlak gününü,

Ebediyetlere yaymıştı eminim ününü.

Hasan El-Benna ile yapılan kutlu yolculuk

Hayatında hep güzel insanlarla karşılaşıp onlarla dostluk eden ve etrafına da güzel meyveler bırakan Ali Ulvi Bey, hayatının en güzel anlarından birisi olarak merhum Ha- san El-Benna ile birlikte Hicaz topraklarına yaptıkları yolculuğu anlatır: “Kervan, Medine’ye yaklaştıkça içimde bir ferahlık, huzur ve huşu hissediyordum. Artık bu şehir benim için yeni bir vatan olacak ve gelecek hayatım bu topraklar üzerinde gelişecekti. Rabbime sonsuz hamd ve şükürler ederek Peygamber Efendimizin değerini bilenlerden olmamı niyaz ettim.”

Akabinde şunları da ilave eder: “1946 senesinin Hac mevsiminde geldiğim Medine’de geçirdiğim günler ömrümün en güzel, en verimli, en feyizli ve en faydalı günleri idi. Fikir ve görüşlerinden istifade edebileceğim çok çeşitli şahsiyetlerle görüşme fırsatı buldum.” “En verimli şiir hayatım Medine’de başladı... Resulullah’a yakın olmak benim için nur üstüne nur oldu; hele kendilerini rüyalarımda görüşümle elde ettiğim feyz ve hazzı ifade edemezdim; zira bu haller yaşanarak tadılır ve tattıkça yaşanır.”

Şiirler, naatlar, kitaplar...

Yazdığı naatlar, şiirler dilden dile, gönülden gönle intikal eden ve “Doğmazdı kalbe iman, inmezdi arza Kur’an”, “Derdimendim ya Rasûlullah, devâ ol derdime”, “Ey âsık-ı dîdâr, ulu yezdâna gönül ver”, “Bülbüller sazda”, “Mevlâm sana ersem diye” ve “Âşık-ı yezdan” gibi bazı şiirleri Sadettin KaynakZeki AltınAli Kemal BelviranlıFevzi Özçimi ve Tahir Karagöz tarafından bestelenen Ali Ulvi Kurucu, geride sayısız eser ve bereketli bir ömür bırakmıştır.

Büyük İslâm Şairi Dr. Muhammed İkbal (Ankara 1957)kitabı Ali Ulvi Bey’in Ebu’l-Hasan en-Nedvî’nin Muhammed İkbal hakkındaki bir konferansından meydana gelen eserinin çevirisidir. Gümüş Tül (İstanbul 1962),Nurdan Sesler’in (Ankara 1957) ve daha sonra yeni şiirlerinin de ilâvesiyle Gümüş Tül ve Alevleradıyla yeni basımları yapılmıştır Asırlar Boyunca Parlayan Nur(İstanbul 1965); Faslı Şeyh İbrahim b. İdrîs es-Senûsî’nin en-Nûrü’l-Lâmiadlı eserinin çevirisi olup, Ali Kemal Belviranlı’nın önsözüyle neşredilmiştir. Gecelerin Gündüzü(İstanbul 1990) yazarın 1987-1990 yılları arasında 70 kadar yazısı ile bazı gazete ve dergilerdeki dört konuşmasından oluşmaktadır. Eser, M. Ertuğrul Düzdağ tarafından yayına hazırlanmıştır. Medine Notları(İstanbul 1999) Hayrettin Bulut tarafından yayına hazırlanmıştır. (Ali Ulvi Kurucu, Alim Kahraman, DİA, 2002, cilt 26, sayfa 457-458.)

Ali Ulvi Bey, 3 Şubat 2002 tarihinde 80 yaşında dünyada tercih ettiği Efendimize komşuluğu, vefatından sonra perçinleyerek Cennetu’l-Baki’ye defnedildi.

Kamil Büyüker, “Yüzü Medine’ye Dönük İsim Ali Ulvi Kurucu”, Bilimevi Kitabın Ortası dergisi, Haziran 2018, Sayı 15.