EZANI MUHAMMEDİYYE'YE SUİKAST VE BİZİM USLÜBUMUZ

TAKİP ET

Ezan dinmez, Bayrak inmez diyen bir toplumun karşısına, Ezanı Muhammediyyeyi aslından, özünden kopartılmasını ileri sürmek,  ancak bu ülkeyi bataklığa çevirmeye çalışanların emelidir. Etrafımız müttefik dediğimiz,  düşmanlarımızca kuşatılmış durumda iken, DoğuTürkistan'dan Endonezya'ya kadar alemi islam'ın kan ve gözyaşı dökülürken, bizden çözüm, yardım beklerken....

EZANI MUHAMMEDİYYE'YE SUİKAST VE BİZİM USLÜBUMUZ

Yaratan, yaşatan ve yöneten, Allah cc 'ın adıyla.

Etrafımız müttefik dediğimiz,  düşmanlarımızca kuşatılmış durumda iken, DoğuTürkistan'dan Endonezya'ya kadar alemi islam'ın kan ve gözyaşı dökülürken, bizden çözüm, yardım beklerken,  gafiller ve ihanetçiler tarafından Ezanı Muhammediyye'nin Türkçe olması fikrinin ileri sürülmesi, zamanlamaya da dikkat edersek 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı'nın peşine 10 Kasım Mustafa Kemal paşa'nın ölüm yıldönümünün öncesine denk gelmesi sizce tesadüf mü?
Türkiye'de oluşturulan ya da oluşturulmaya çalışılan gündemler asla tesadüf değildir. Ardında çok büyük algılar, komplolar vardır.



Bizler bu algı ve komplolara asla gelmemeliyiz. Birlik ve beraberliğimizi bozucu, içten nifak tohumları ektirilerek,  ayrıştırıcı hareket edenlerin, ve bu toprakları ateş çemberine sürüklemeye çalışanlara, istemeden de olsa kahrol düşman diyerek hizmet etmemeli, dikkatli olmalıyız.
Ezanı Muhammediyye ilk defa Ocak 1932 de Türkçe okunmaya başlanmıştır. Bu fikri ilk defa ortaya atan kişi Ziya GÖKALP'tir.
Aynı Ziya GÖKALP Sayın Cumhurbaşkanımızın ceza almasına sebeb olan Asker Duası (Minareler süngü, kubbeler miğfer, camiler kışlamız, müminler asker, AllahuEkber, AllahuEkber) şiirini yazmış, Osmanlılık idealine sahip olduğu dönemde, yazdığı ezan şiirinde, "Müslümanların manevi alemde bağ kurmasını sağlayan ortak bir değer" olarak anlatıyordu.
Ne hikmetse Selanik'e yerleşmesinden sonra bu fikirler yerine Türkçülüğün Esasları kitabında ele aldığı, Ezanı Muhammediyye'nin ve Kur'anı Kerim'in Türkçe okunması gerektiğini ifade ederek savunmaya başladı.
18 yıl Ezanı Muhammediyye'ye hasret bir hayat sürüldü, aslına uygun olarak Ezan okuyanlar çeşitli zulum ve cezalara maruz kalmış, büyük bir imtihan, çileli yıllar tarih süzgecinden geçmiş oldu.Rabbimiz o günleri tekrar yaşamamızı nasip eylemesin inşaAllah.
Yıllar önce, Ezanı Türkçeleştirme fikri, bir siyasi partiden Milletvekili adayı olan, emekli bir bürokrat tarafından tekrar ortaya atılmış, oluşan tepkilerden dolayı yanlış anlaşıldım açıklaması yapsa da, bağlı olduğu siyasi parti, istifasını istemiş, istifa etmeyince de, ihraç mekanizmasıyla karşı karşıya kalmış,  sonuç olarak o parti seçimlerde baraj altında kalmıştı.
Malum şahıs olan emekli bürokratın bugün esamesi bile okunmuyor.
Son günlerde aynı öneri Chp li bir vekil tarafından öne sürüldü. Yazının başındada belirttiğim gibi zamanlamaya çok dikkat etmeliyiz, suni oluşturulan gündemler kime hizmet ediyor, sonuçta kimler kârlı çıkıyor, hesap etmeliyiz.
29 Ekim sonrası, 10 Kasım öncesi ortaya atılan gündem için birçok analiz yapabiliriz.
-oluşturulan suni gündem sonucu gündemi oluşturan şahsın taban tutturması
-Toplumun birlik ve beraberliğine dinamit yerleştirip ayrımcılığa yol açılması
-Toplumun gerilerek, kutuplaşma meydana getirilmesi,
- Atatürk'e karşı toplumu öfkelendirmek, hakaret edilmesine yol açıp sinir harbi meydana getirmek... türünden bir çok analiz yapabiliriz.



Kısaca bu bir algı, kutuplaşma, ayrıştırma operasyonudur. Bu operasyon, Genel Merkezinde Mescid açan bir Chp'nin işine gelmez,  etrafı ateş çemberi ile çevrili olan ülkemizde, iktidarı elinde bulunduran Ak Parti iktidarının işine gelmez, bu vatan için canını vermeyi göze alan,  hiçbir vatan evladının da işine gelmez.
Peki bu gündem kimin işine gelir hiç düşündünüz mü?
-Siyonizm'in ?..... İşine her zaman gelir,
-Abd'nin ?........... En güvenli (!) müttefikimizinde işine gelir,
-İngiliz ?............. Onların işi zaten karıştırmak,
-Ermenisi, Yunanı, Avrupalısı hepsinin işine gelir.

Oluşturulan yapay gündemlere karşı, inanan insanlar olarak yaklaşımımız, uslübumuz nasıl olmalı?
Hücum mu etmeliyiz, ikna metodu ile mi hareket etmeliyiz?
Derdimiz ne olmalı?
Bu toplumun her ferdini kazanmak mı yoksa karşı fikir olan herkesle kavga etmek mi?
Tabi ki bizler sadece bu konuda değil, her konuda ikna edici, kucaklayıcı olmalıyız. Bu bizim inancımızın gereğidir.
İkna metodunu kullanamayan, birebir kavgacı üslupla mücadele eden, nefsani hareket edenler, kenarı çekilip, nefs muhasebesi yapmak zorundadır. Eksiklerini görüp tamamlamalı, sahaya öyle çıkmalıdır.
Bizler, Hak olan bir inancın temsilcisi olduğumuzu asla unutmamalıyız.
Ortaya koyacağımız güzel bir cümle ile onlarca insanı kazanabilir, yanlış bir hareket ya da cümle ile,  karşımızdaki kitleyi hem kendimize, hem inancımıza, düşman edebiliriz.
Nefsani hareketlerden, uslüplardan uzak durmalı, geçmişte yaşanan üzücü olayları imtihan olarak değerlendirmeli, intikam duygusu,  dürtüsü ile hareket etmemeliyiz. En iyi intikamı,  geçmişte necip milletimize acı çektiren, zulmedenlerin torunlarını ikna edip, Hak olan inancımızı sevdirerek, ve Allah cc 'ın davasına hizmet ettirerek almış oluruz.

Yazıma yaşanmış bir hikayeden bahsederek son vermek istiyorum;

Hacca gidip, dönen hacı amcaya sormuşlar: Hicaz nasıl?
Nasıl olsun demiş;
Ezan aynı bizimkiler gibi Türkçe okurlar, Kur'anı Kerim'i de aynı bizim gibi okurlar,
Sadece kendi aralarında Arapça konuşurlar onu anlayamadım demiş.
Gelde bu millete Ezanı Muhammediye'yi Türkçe okuyalım diye fikir at ortaya ....

Selam ve dua ile....
Ömer OKUDAN
10 KASIM 2018