Gezi Parkı Olayları Analiz

TAKİP ET

Her yönüyle Gezi Parkı Terör Olaylarını Kâzım Yurdakul'un Kitabından alınan bilgilerle unutanlar, hatırlamak isteyenler ve yeni yetişen ve yetişmekte olan gençlerimiz için bilgilendirme niteliğinde bihavadis olarak sizler için hazırladık

TAKSİM GEZİ PARKI DARBE GİRİŞİMİ


Taksim Gezi Parkı Darbe Girişimi’ni anlatırken (Bundan sonraki bölümlerde, kısaca “Gezi” diye anacağım.), hem bu darbe girişiminin, başlatılışı ve geliştirilişini anlatacağım, hem de bu geliştirme esnasında, Darbe Girişimi’nin başarıya ulaşabilmesi için ortaya atılanlarla oluşturulan Algı Operasyonunu ve bu operasyonu tam da hedeflendiği gibi yiyen “Aydıncıklarımızı(!) “anlatacağım.

Önce tabii ki; daha “Gezi” yokken ki “Gezi” meselesinden bahsederek başlamalı.
Daha doğrusu Gezi, daha Gezi yokken başladı. Benim de 40. Yaş günüm olan bir Perşembe Akşam vakti.
Gezi’de olmayan ve ölmeyenlerin öldüğünü bildiren HAİN CİKLEMELERLE (Tweet)…
Bir hain kuş CİKledi; “ CİK CİK! ÖLÜLERİMİZ İÇİN TAKSİM’E”
Ölmeyen ölülerimiz için… Henüz ölmemiş hatta henüz hiç olmamış olanlar için…
Ya da şöyle mi anlamalı bu ciklemeyi: “Bizim ekibin öldürmeyi planladıkları için…”
Çünkü maalesef, gerçek de oldu ve gencecik insanlar öldüler.

Bakın daha anlaşılır olsun, karışıklık olmasın diye şöyle madde madde yazalım;

1.    Daha sonraki bazı olaylarda da “tesadüfen” olduğu gibi, Kemal Kılıçdaroğlu, olayın “ana teması” nı olaylar başlamadan önce işlemeye başladı: “Diktatör Erdoğan!”. Kılıçdaroğlu, Avrupa gezisinde, Erdoğan’ı böyle adlandırdıktan birkaç gün sonra başladı olaylar. Kılıçdaroğlu bunu söylediğinde, Avrupa önce karşı çıktı: “Seçilmiş bir lidere böyle hitap edemezsiniz. Bu demokratik değil” diye.Olaylar başladığında, ana tema bu oldu ve olayların hemen başlarında Avrupa: “Aaa! Kemal Bey haklıymış.” minvalinde açıklamalara başladı.

2.    Gezi boyunca, İstanbul Emniyet Müdürü’nün sesini hiç duyan oldu mu? Aklınıza hiç geldi mi? “Bu adama ne oldu, hiç ortalıkta yok!” demek! Ya da direkt şöyle de sorabiliriz; “İstanbul Emniyet Müdürü ortada olmayınca, Emniyet’te ipler kimin elindeydi? O olmadığına göre Emniyet’i o sırada sevk ve idare eden kimdi? O sıra Emniyet’te en güçlü isim olan İstihbarat Daire Başkanı Ramazan Akyürek mi? (Önemli  çünkü şu an kendisi bir FETÖ üyesi olarak tutuklu ve yargılanıyor)

3.    Gezi’yi başlatan (bakın dikkat edin; “Gezi’nin başladığı” demiyorum) ilk günlerde gereğinden fazla sayıda polisin diğer şehirlerden İstanbul’a getirilmesi ve bu polislerin daha ortada “toplu olaylar yok “denecek kadar azken, aşırı müdahalesinin sebepleri nelerdir? Birinci maddedeki konunun bununla ilgisi var mıdır?

4.    Gezi daha neredeyse başlamadan o ilk Cuma günü; ön görüleriyle dostlarına ve  çevresindekilere: “oraya gitmeyin, provakatörler adam öldürecek!” diyen insanların tamamı müneccim olmadıklarına göre bu öngörü anlamlı değil midir? Üstelik de hemen ardından. 

5.    …tüm süreç boyunca 8 kişinin ölmüş olması ve tamamını Alevi olması tesadüf müdür?

6.    Daha, Perşembe gecesi, yani olaylar başlamadan önce, PKK’lıların “arkadaşı” olan genel başkanın partisi ve memleketinin milletvekili olan ve PKK lıları “iyi davranan gençler” olarak algılayan zatın; ortada olay, ölü ve yaralı vs yokken: “Ölülerimiz için Taksim’e” diye tweet atması, neye bağlanabilir?

7.    CHP’li meclis üyelerinin de imza atmış olduğu projeye dair mahkeme kararının tam da o Cuma günü, hem de Türkiye Yargısı’nda “inanılmaz” denebilecek düzeyde bir hızla(2 haftada)çıkması tesadüf müdür?

8.    Bütün bu girişimin, tam da Başbakan’ın 5-6 gün ülke dışına çıkacağı güne gelmesi de tesadüf müdür?

9.    Başbakan yurtdışına çıkar çıkmaz, iktidarın o an başı olduğunu söyleyebileceğimiz ve FETÖ’ye yakınlığını, hatta o kadroların kendisine göre “iyi çocuklar” olduğunu hiç gizleme ihtiyacı duymayan dönemin Cumhurbaşkanının, yine FETÖ ye sevgilerini hiç gizlemeyen dönemin Başbakan Vekili’nin ve FETÖ’nün başının benzer açıklamaları yapması ve “Bu ağaç için, kendilerini helak eden vatan evlatlarını(!)”huzura talepleri ile birlikte kabul etmesi de mi tesadüftü?

10.    Aynı gün, Meksika’daki bir hesaptan hamburger ısmarlayanların, kumanya ve 100 dolar dağıtan minibüslerin, kurulu hastanelerin hatta ve hatta 80 il (Bayburt’ta hiç olay olmadı) ve yurtdışında birkaç şehirde birden ortaya daha ilk gün çıkan “Turkish Spring” (Türk Baharı) pankartlarının hazır olması da tesadüf müdür?

11.    Olayların öncesinde, hiçbir bu yönde toplumsal hareketlilik yokken; birkaç hafta öncesinden, yabancı tv kanallarının canlı yayın aracı tahsis ettikleri muhabirlerinin bölgede hazır olması da tesadüf müdür?

12.    Aynı sıralarda, kendi ülkelerinde gerçekleşen ve içinde (onlar öyle söylüyor) provakatör devlet memurları bulunmadığı halde aşırı müdahalelerde bulunan polisinin ve olayların görüntülerini 1 dakika bile vermeyen CNN, BBC gibi kanalların, Gezi’nin ilk gününü 8 saat canlı yayınla vermesi de mi ilginç ve sorgulanması gereken bir konu değildir?

13.    Hemen evimin yanı başındaki, 50-60 kişilik bir grubun protesto (ne içinse?) yürüyüşünü, hiçbir polis müdahalesi ve mücadele ortada yokken canlı yayında: KENDİ EKLEDİKLERİ GAZ-SES EFFEKTLERİYLE, “İstanbul Savaşı” diye sunan muhabir de naif midir? (Not: Hem olayın canlısını hem de tv den (CNN) verilişini aynı anda izlemiş birisi olarak soruyorum.) 

14.    Bu protestolar içinde yer alan arkadaşlar hiç sormadılar mı kendilerine: “biz bir takım protestolar amacıyla, gerçekten de memleket için iyi olacağını düşündüğümüz için buraya geliyoruz da, bizden önce bizim için tüm bu organizasyonları yapanlar kim?”

15.    Diğer bazı olaylarda da benzeri olduğu gibi (17-25 aralık öncesi, ABD ziyareti ve dönüşten itibaren sürekli “Sayıştay” sayıklaması gibi),  Kılıçdaroğlu’nun Bürüksel ziyaretinde, Erdoğan için “diktatör” demesi; AB’nin bu söylemi sertçe eleştirmesi; hemen ardından bu mesnetsiz iddianın “Gezi’nin” şiarı haline getirilmesi, hatta AB’nin de “Aaa! Haklıymışsınız!” ayağına (!) dönmesi de tesadüf müydü? 

16.    Dünyadan, Almanya Hükumeti, İngiltere Hükumeti ve Kraliçeye bağlı unsurlar ile BBC, ABD den NEOCON destekli tüm kuruluşlar, Siyonist tabanlı tüm kuruluş ve kişiler sözde “Turkish Spring’i” destekliyorlardı. Sizce bu kuruluş ve kişiler de “ağaçsever” hatta Türkiye vatanseveri mi oldular? Yok öyle olmadılar tabii de biz, hemen anlatacağız onların derdinin ne olduğunu…

17.    Olayların başladığı sırada; Türkiye’de İngiltere, Almanya, Para Baronları, Neoconlar ve tabii onların içerideki işbirlikçisi ve taşeronlarının karşı çıktığı (hem siyasal hem ekonomik sebeplerle) dev projelerin hayata geçiriliyor olması, IMF’ye borcun( yani bağlılığın) sıfırlanmış olması; Türkiye insanının alın terini bu Baronların sofralarına transfer eden Dış Borç Faizi’nin ta % 67’lerden alınıp, (tam da o ay)son 390 yılın en düşük seviyesi olan % 4,6’ya indirilmiş olmasının; aslında olaylarla hiç ilgisi yok mudur?

(Not1: Yukarıda sayılan devletler, mecralar ve taşeronların en önemli kazanç kalemidir bu alın teri düşmanı faiz) 
(Not2: Gezi, sırası ve sonrası, sadece faiz oranının tekrar % 9 küsurlara çıkmış olmasının Türkiye Devleti ve Milleti’ne maliyeti 40 milyar dolardır)

18.    Araya bir hatırlatıcı, silkeleyici not daha düşelim tam da burada: Türkiye’nin sadece giyim kıyafet ve kentli yaşam tarzı üzerinden kendini ilerici zanneden bazı cahilleri, bu gibi gerçekleri anlatanlara; “safsatacı”, “şarlatan”, “yandaş” damgası yapıştırmaya çalışıyorlardı. Örneğin; tam da o sıralar birlikte bir TV programına katılırken, Türkiye’nin yukarıda bahsettiğim tiplerinden bir tanesi şöyle diyordu: “Yolda radyodan dinledim: Yiğit Bulut yine sallıyordu!”
Ne komiksin sen öyle cahil. Senin henüz bilmediklerin; ya yoklar ya safsatalar öyle mi? Hadi Bulut’un o radyoda anlattıklarının yalan yanlış olduğunu ispatlasana. Hatta  geçtik ispatı falan; şu an “safsata” dediğin o “şeyler” neler? Birkaç tanesini söylesene bize! Yüksek ihtimalle, ne olduklarını bile hatırlamıyorsundur. Neyse, biz biliyoruz ki; senin tek yapabileceğin ya yanlışı işaret etmek, ya da bilmediklerini yok saymak… Bu adamlar, bu ülkede, bahsini sürekli ettiğimiz bu Beyaz Cahil kesimin Belediye Başkan Adayı bile olabiliyorlar.


Biz devam edelim;Gezi’de neler olduğuna… Hemen gelen maddede, önce Gezi Provakasyonunun (Algı Operasyonunun) ana argümanına değinelim; sonra yine madde madde olan bitenin devamına…


19.    Aslında bir inceleseniz göreceksiniz ki, bu zatlar tüm bu yalan ve korku yaratma üzerinden olan politikalarını çok temel bir yalan üzerine kurdular. (Başkanın Adamları filmine de buradan gönderme yapalım.)Neydi o yalan? 
Yandaş Medya yalanı… Bir kısım medyanın doğal olarak “yandaş” olması konusunda değil; tüm medyanın “yandaş” olduğu ve yanlı/yalan yayın yaptığı yalanı… (Bunun böyle olduğu yalanının yayını hangi medyada yapılıyorsa artık.)
2014 Haziran ayında medyaya bir göz atmış bir değerli kardeşim ve şu sonuçlara ulaşmış;
Toplam tirajı 3.200.000 olan 28 gazete Erdoğan karşıtı yayın yapıyor.
Toplam tirajı 1.100.000 olan 11 gazete Erdoğan yandaşı…
Ratinge göre ilk 20’de yer alan 11 kanal Erdoğan karşıtı, 6 kanal Erdoğan yandaşı…
Gezi sırasında da, bir çok penguenci kanal üzerinden aynı yalanı söylediler ya… Durumu öyle bir yansıttılar ki; sanki medya ve basın olan biteni anlatmıyor, aslında ülke yıkılıyor da kimse umursamıyor gibi… Aslında ben doğru bulmuyorum ama, örneğin Ülke TV (ki sanırım iktidara en yakın yayıncılardandır) 24 saat canlı yayın yapmıştı ilk gün… Herkes haber olarak ne kadar vermesi gerekiyorsa vermişti. Ama sanırım beklenen Türkiye Vatanseveri CNN (ABD) gibi 8 saat kesintisiz  “İstanbul Savaşı”, “Türk Baharı” şeklinde verilmesiydi, haberlerin… Ya da TV Kanalı demeye bin şahit isteyeceğimiz, elindeki maddi olanaklara rağmen, tv yönetişlerinden ülkeyi de nasıl yöneteceklerini anladığımız bazı kanalların hem provakasyon amaçlı, hem de en tembelcesi bu olduğundan yaptığı gibi; olayların kışkırtmacı bir üslupla (belirtelim ki; ABD veya İngiltere’de bunu yaptığınız anda CİA / MİT gelir kanalınızı basar ve tabiri caizse başınıza geçirir.) verilmesi idi sanırım beklenen.
Yok öyle yağma!
Bu argümanın oluşması üzerinden yıllardır oluşturdukları algı; Yandaş Medya’nın yalan/yanlış/eksik bilgi yaydığı yönünde oldu. Aslında her zaman ki; “Cambaza bak!” taktiği… Bir kesim insan böyle yönlendirilerek, aslında okumakta oldukları gazete ve izledikleri televizyonların sürekli olarak yalan/yanlış/eksik/cımbız bilgi ve yönlendirmelerle Algı Operasyonu oluşturduğunu fark etmeyecekti. Nitekim öyle de oldu. Fark etmedi. Fark etmiyor…

20.    Evet ne demiştik:“Perşembe gecesinden  cumartesiye kadar, tam da o cumartesi Sayın Başbakan, 5 6 günlüğüne yurtdışına çıkacağına tesadüf (!) eden, saydığımız tesadüfi (!) bütün o gelişmelerin ardından, ve yine açıkça zikrettiğimiz eğilimdeki Başbakan Vekili’nin kendine Taksim Platformu diyen yapıyı kabul etmesi… (Kendisine “Taksim Platformu” diyen, diyorum, ancak o alana çeşitli amaç ve sebeplerle giden naif grupları temsil etmediğini, bu bağlamda bir icazet almadığını biliyorum. Olayların öncesinde orada var olmuş bir grup olmakla birlikte, söylediğim gibi o 2-3 günde tamamen ağaç veya demokratik talepler açısından oraya gittiğini söyleyen kitlelerden temsil icazeti almış bir grup değil.) Bu yapı ile birlikte bu yapının;adına halkın talepleri dediği garip talepler listesini alması. Öncelikle; bu kabul ve listenin de halkın talepleri olarak kabul edilmesi başlı başına tartışılması gereken konu. Nitekim Başbakan geri döndüğünde; asıl (vekaleten değil) kabulü yapmış ve talepler listesi ile ilgili de gereken tavrı göstermiştir.

21.    Peki, neler vardı da o talepler listesinde de; ben “garip talep listesi” olarak adlandırdım. Uuu! Bakın neler var neler! 

(Not: Genel olarak, her güncel ya da güncel olmayan konuya dair Algı Yönlendirmeleri ile oluşturulan Operasyonun, öne çıkan akılda kalan tüm yönlendirmelerine değineceğim kitabın ilerleyen sayfalarında. Ancak tam burada, Gezi hadisesinin başlangıcındaki bu talepler konusundaki Algı Operasyonuna tamda yerinde değinerek başlayalım.)

a.    Büyük meydanlarda toplu gösteri  kanununun içerdiği engeller kaldırılacakmış. (Herkes, istediği zaman, istediği yerde, toplu gösteri yapabilecek yani) Şimdi; siz bu talepten ne anlıyorsunuz? Yani ne demek, bu meydanlarda gösteri yapmanın önündeki engelleri kaldırmak? Benim bildiğim kadarıyla, tüm o meşhur medeni (!) Batı’nın tamamına benzer bir Toplu Gösteri Kanunumuz ve, güvenlik - insan hakları dengesinde, oralardakinden çok çok daha insan hakları tarafı ağır basan bir Polis Vazife Kanunu ve Yönetmeliklerimiz var. Bu konudaki karşılaştırmayı şöyle iki açıdan yapabiliriz: birincisi; dünyanın hiçbir yerinde insanlar canlarının istediği yerde, istedikleri gibi eylem yapamazlar. Bunun sebebi; toplum güvenliğidir. Hele ki  büyük şehirlerin büyük meydanları bu konuda daha kritiktir. Bu bağlamda; medeni devletler kanunları uyarınca toplantıların, gösterilerin güvenli şekilde, güvenli yerlerde, güvenli zamanlarda yapılmasını sağlarlar. Burada söz konusu olan; hem gösteriyi yapacak olanların güvenliğidir hem de gösterinin yapıldığı alanda ,o zaman diliminde bulunan diğer insanların… Üstelik de özelde baktığımızda, bu Gezi meselesindeki topluluklar; bu taleplerin gündeme geldiği güne kadar olan 4 günde parti ofislerini, durakları, kaldırımları, evleri, dükkanları, kamu araçlarını, özel araçları vs yakmış yıkmış bu yolla bu gösterilere katılmayan ve onaylamayan toplum kesimlerinin de hakları olan zaman ve diğer maddi maliyetlerden çalmış, hatta bu toplum kesimleri açısından baktığımızda manevi bir rahatsızlığın da sebebi olmuşlardır. Burada, bu “ateşli (!)” arkadaşlara hatırlatalım ki; hiçbir sebep başka bir suçu işlemek, hatta kamu düzenini bozmak için “geçerli sebep” olarak sayılamaz. 

Gösterilerde; bu talepler yapılana kadar 2, toplamda da 10 kişi hayatını kaybetmiştir ve Allah rahmet etsin bu kişilerin ölümleri bu tür  yakmalı yıkmalı sokak hareketliliklerinde istenmeyen ama olabilen durumlardır. Zaten devlet de ,gösterileri tasvip etmeyen kesimler de, sıklıkla bunu dile getirmişler ve  uyarılar yapmışlardır. Bu açıdan; dünyanın her yerinde bu tür karmaşık kaotik hareketlenmelerde, üstelik de bolca provokatörün olduğu durumlarda bu tür olumsuz hadiseleri engellemek zordur. Üstelik bu arkadaşların,  toplu gösteri kanunundan kaldırılmasını istedikleri engellerin sebebi işte zaten tam da budur.

Bir diğer açıdan baktığımızda; yine dünyanın medeni kabul edilen devletlerinde  polis ; kamu malına, düzenine, kişilere, mallarına zarar verilmesi hatta sadece kalkışılması durumunda bile bu olaylar sırasında polisin gösterdiği mukavemetin kat kat fazlası ve sertini hatta mukavemet değil, saldırı şeklinde gerçekleştirir. Çünkü bahsi geçen hali; kamuya ve kamuya dair her şeye saldırı olarak algılar ve kabul edilemez bulur.

Nitekim  tam da CNN ve BBC’nin canlı verdiği bu olaylar olduğu sırada; New York, Zürih, Hamburg’da olan gösterilerdeki polis müdahaleleri, hani tabiri caizse buradakilere “rahmet okutur” nitelikteydi.
Yani en kısacası bahsi geçen talep; kamu ve akıl açısından kabul edilemez, hatta saçma sapan bir taleptir. 

b.    Gezi Parkı, park olarak kalmalıymış!

Sizler aksini hiç iddia edene rastladınız mı? Başbakan’dan, Belediye Başkanı’na bunun aksini iddia eden oldu mu? Hayır!
Ancak, bu arkadaşların taleplerinden farklı bir şey vardı ki;  yine yayalaştırılmış ,çoğunluğu park ve yeşil alan olarak belirlenmiş alanda bir tarihi yapı ve onun altında  küçük dükkanlar şeklinde tasarlanan bir bölüm olacaktı. Olacaktı diyorum  çünkü; bu talepleri yapan arkadaşlarla görüştükten sonra, asıl (vekil olmayan) Başbakan, “toplumun talebi doğrultusunda mahkemeden lehte karar çıksa bile projenin yapılmayacağını” defaatle açıkladı.
Yaa! E ne beklenebilir ki, dünyanın en çok ağaç dikmiş hükümetine 7 ağacın yer değiştirilmesi bahane edilerek bu denli saldıranlardan. Anlaşma ve söze rağmen alanı boşaltmayıp, 2 den sonra 6 kişinin daha ölmesine sebebiyet verip sonra da timsah gözyaşları dökenlerden...

c.    AKM yıkılmamalıymış!

Olur! Bir gün tepenize yıkılsın ki; onun için de Erdoğan’ı suçlayıp eylem yapın siz!

Yine bir çarpıtma; AKM sanki yıkılacakmış ve ortadan tamamen kaldırılacakmış gibi bir yönlendirme. Uydurdukları “Atatürk düşmanlığını”  yapıştıracaklar ya hükumetin liderliğine… Adam, Devletin Kurucusunu sevmeyi, tamamen onun fikirlerinden farklı hatta tam karşısında bir adam olan İnönü’nün fikir ve bakış açısını, İngiliz’in yaptıkları ve anlattıklarını savunmak. Mustafa Kemal Atatürk’ün de ismini bol bol sayıklayıp, sanki seviyormuş gibi yapmak sanıyor ya… Neyse bu konuya da ilerleyen sayfalarda detaylı değineceğim, biz konumuza dönelim…

Başbakan defalarca kez, AKM’nin iyice eskidiğini, harap olduğunu, yerine, yerine ve ismine yakışır, dünyanın en güzel opera ve sanat merkezini yapacağını söylemesine rağmen, bunu da talep listesine koyuyorsanız art niyetlisiniz demektir.

d.    Gaz bombası vs. gibi polis araçları kullanımdan kaldırılmalıymış!

Olur! Maytap, taş, demir bilye, Molotof, sökülmüş kamunun kaldırım taşı, otobüs durağı direği, adamın apartman kapısı, tamamen yakılmış belediye otobüsü, tamamen yakılmış özel otomobil, futbol mafyası tabancası gibi terörist araçları da ortadan kalkacak mı?

Yok bunlar kalksın ,gaz bombasına harcanan paralarla birkaç hastane, oku, havalimanı falan yaparız biz zaten.
e.    Kanal İstanbul yapılmasınmış ! 3. Köprü yapılmasınmış! 3. Havalimanı yapılmasınmış !

Almanya’nın istemediği 3. Havalimanını yapmayacakmışız ki pastayı Almanya-Frankfurt-Lufthansa yemeye devam etsin… Dünyanın en büyük 150 milyon kapasiteli Afro Avrasya’nın aktarma merkezi olacak projeyi durduralım haa???   İngiltere ve tüm Avrupa’nın, Montreaux’nun bay pasına sebep olacak diye istemediği Kanal İstanbul’u da (ki tamamen doğa sever olarak inşa edileceği açıklandı.) inşa etmeyelim. 

E arkadaşlar, bunlar değil mi: Buckingam’ın Versailles’ın, Beyaz Saray’ın önünde fotoğraf yarışına girip de TC’nin Başkanlık Sarayı’na da aynı söylemlerle karşı çıkan. Hem de Devletin Sarayı’na kaçak diyerek… Ne komik değil mi? Kaçak ne demek? Devletten kaçırılarak, gizlenerek yapılan demek. Devlet ne yapmış? Devlet, devletten kaçak, saray yapmış!  Üstelikte  nereye yapmış? Devlete millete gönderilen para ile alınıp, Mustafa kemal tarafından yine devlete emanet edilen alana yapmış… 

Evet, biz bu 3. Köprüyü de yapmayalım (!) Hatta, söyleyelim hükumete bugüne kadar yaptığı hastane, okul, havalimanı, yol gibi tüm yatırımlardan vazgeçsin, hatta yapılmış olanları da yıksın. Nasıl olsa, bizim bu protestocu çok insan ve doğa sever (!) kesimlerimiz  bu hükumet yokken de özel hastanelerden, pahalı uçma hizmetinden, ve para ile zaten her yoldan faydalanabiliyordu.

Oldu olacak, bu durdurmayı bir törenle yapıp, Sayın Şansolye’yi ve de Kraliçeyi de çağıralım, “kapanışa”. Ne kadar da açık değil mi? Kim açma derdinde memlekette; kim kapatma… Üstelik de her zaman olduğu gibi, Batı’nın ezberlettiği mesnetsiz ama ilk bakışta insanı ve doğayı düşünüyormuş görünen akımlar üzerinden… Bu arkadaşlar, karbon salınımı hiç olmasın diye; işe de atla gidip geliyorlar ya! 

Bu aklı evvellere inanların adı “aydın”, karşı çıkan gerçek aydınların adı ise “cahil” oluyor ya, bunlar nezdinde buna gülüyorum.

Hiç bunların peşinden giderken, aklınıza gelmiyor mu sormak?
“Bunlar bugüne kadar Avrupa’da ulaşım, iletişim amaçlı yapılan hangi yatırıma karşı çıkmışlar?”
“Bu ülkede en önceden beri ve en fazla uçak kullanan kesimler hangileri?”
“Karayollarını özel araçlarıyla en fazla kullanan kesim hangileri?”
“Hal böyleyken bu kara ve hava yolu yatırımlarını kim ve nereye yapmalı?”
“Dünyanın e büyük havalimanının, İstanbul’a yapılmasından daha doğal olan ne?”
“Eğer konu ağaç ve doğaysa, bu hükumet tam 3,5 milyar ağaç dikerken bu arkadaşlar nerelerdelermiş?”
“Bir yandan, ülke için hayati önemde yatırımları hızla yapan, diğer taraftan ağaç diken, mümkün olan yerlerde ağaç taşıyan, Türkiye’de ilk kez  yeşil kentler, fabrikalar yapan, çevre ve doğa konusunda en önemli, en gerekli, ve en şimdiye kadar atılmamış adımları atan, hayvanlar konusunda diğer parti belediyelerine önder olan hükumetin  yatırım yapıyor ve ağaç taşıyor/kesiyor diye protesto edilmesi  hem de ortalığı (doğayı, insanı) yakarak, yıkarak bunun yapılması ne kadar anlamlı?”

Şöyle anlamlı: bu arkadaşlar görüyoruz ki, bunları yapan hükumet veya belediyeler yerine  yatırım yapmadan kesip biçen; devletin ormanlarını özel sektöre verip kazanç amaçlı kesip biçmesini sağlayan hükumetler ile, hendek kazan, silah taşıyan, terörist taşıyan, kentleri yakıp yıkan, insan öldüren belediyeleri daha doğa sever ve insan sever buluyorlar.” 

f.    Gözaltına alınanlar serbest bırakılsın mışş!

Oldu! Bir yargıçlığınız kalmıştı,  o da oldu! Şimdi, bu kitabı okuyan herkesle iddiaya girmek istiyorum; Bu arkadaşlar demokrasi, insan hakkı, hukuk nedir bilmiyorlar. Bunların tek derdi hukuk değil, guguk. Gu – guk! Gu –guk! Guu..Guuukk! diye zamanlı zamansız ötmek! Hadi girelim iddiaya! Ben nereden mi biliyorum? Ve neden mi böyle iddialıyım bu konuda? Aslında, tüm davranışlarında alenen görünüyor zaten ama özellikle iddialı olmamın sebebi; bir eğitim uzmanı olarak yıllardır takip ve mücadele ediyorum ki bu arkadaşların kendilerini aydın yaptığını zannettikleri diplomaları aldıkları İsmetist Öğretim Sistemi’nin hiçbir yerinde Hayata Dair Elzem Kavram ve Anlamların öğretildiği hiçbir ders, okul, sınıf vs yok ki.

Rabbim’e şükürler olsun ki; artık bu Milli Önderlik sırasında,demokrasi, insan hakkı, kendini tanıma, çevre bilinci, bir arada yaşama, trafik bilinci, toplumsal cinsiyet eşitliği gibi konular çocuklarımıza öğretiliyor.

Biz devam edelim; bu Gezi meselesi sonra nasıl ilerledi…

22.    Bu arkadaşlar taleplerini ilettiler. Birincisi; yukarıda bahsettiğimiz gibi  taleplerin; demokratik talep olmakla hiç alakası yoktu. İkincisi de, ne bu platform ne de sözde talepleri; en başta söylediğim gibi, bu platformun, oraya, ağaç ve polisin müdahalesine duyulan hassasiyetlerle oraya gidenleri temsil etmiyordu.

23.    O arada; Sayın Başbakan yurtdışı gezisini tamamladı ve yurda döndü. Bence herkesin anladığından farklı olarak; gezicilere değil parti içindeki hem durumun, hem de milletin partiden ziyade Erdoğan’ın peşinde olduğunun, farkında olmayanlara yönelik 4 miting düzenletti. Mitingler; Gezi darbe Girişimi’nin başlatıldığının tam 7. Gününde İstanbul, Mersin, Adana, Ankara da yapıldı. Başbakan, aynı gün yani 6 Haziran 2013’te önce MKYK’yı topladı, ardından 7 Haziran’da İl Başkanlarını… Ve hemen o gün Taksim Platformu’nu kabul etti. Taksim Platformu’nun da çıkışta yaptığı açıklamayla öğrendik ki; ertesi gün saat 15:00’te eylemleri bitirmek üzere anlaşıldı.

24.    Bu arada - TÜRKİYE’NİN AYDINLARI (!) BURAYI İYİ OKUSUN! – birileri ağaç vs sayıklarken, Ankara Mitinginde köfte satan bir akıllı (birilerinin sadece yaşam tarz ve standardı kendine benzemiyor diye “cahil” zannettiği) vatandaşımız milletimin aklı ve sağduyusu konusunda benim tüylerimi diken diken eden şu pankartı açmıştı: BİRİNİ ASTINIZ; BİRİNİ ZEHİRLEDİNİZ; BUNU VERMEYECEĞİZ SİZE! (Rabbim, senden ve bu sağduyulu, akıllı, insan milletten razı olsun Değerli Kardeşim!)

25.    Evet! Eylemleri bitirmek üzere anlaşıldı 7 Haziran’da. Ancak 8 Haziran’da, devlete söylenen saatte yani saat 15:00’de hiç bir gelişme olmadı. Saat 16:00 da ise; kimi temsil ettiği, hangi fikrin peşinden gittiğini anlayamadığımız ekip  sebebini bilmediğimiz bir şekilde eylemlerin devam edeceğini açıkladı. Ve o saatten sonra:konu tamamen anarşist ile devletin mücadelesine dönüştü. Ama maalesef  bunun farkına varıp çekilen (en anarşistleri bile) bazı kişi ve gruplara rağmen o gün birkaç Alevi Dedesi, “bu olaylar dış mihraklıdır” açıklamasına rağmen aleti; ezbere Erdoğan düşmanlığı olanların da desteğiyle olaylar 1 ay daha sürdü.

26.    Aynen daha önce söylediğimiz gibi, bu olaylar halkın kalkışması falan değil, dış mihraklı ve iç taşeronlarınca yürütülen olaylar olduğundan; devlet DHKP-C ye operasyon yapıp toplayınca; içerideki medya ve basın bu girişimden ümidi kesmiş olduğundan yüz vermeyince; e zaten dışarıdaki odaklar bunu artık kullanılabilir, ya da başarıya ulaştırılabilir bir araç olarak görmeyince ne oldu? Gezi’nin yıldönümü “FISSSS!” oldu.

Ama bu arada; Gezi sırasında da sonrasında da devam edecek olan YALAN KUMPASI ALGI OPERASYONU’NUN ilk ayağı tamamlanmış oldu sadece. 
Algı Operasyonu konusunda iki açıklama yapmalıyım tam da öncül uzmanlığı bu konuda olan birisi olarak:

Birincisi; Algı Operasyonu aptalı kandırmak için yapılmaz. Yani bu terimi kullandığımızda, bazen dostlar alınıyorlar: “Ne o! Ben aptal mıyım ki, beni böyle kandırabilsinler” diye… Hayır! Sizin aptal olmanız gerekmiyor. Algı Operasyonu uygulamak ve sonuç almak içindir. Dediğim gibi; Algı Operasyonu, aptalı kandırmak için yapılmaz. Algı Operasyonu; insanın psikolojik, psikofizyolojik özelliklerinin bilgiyi manipulatif şekilde vermek için kullanılışıdır. Yani, kaliteli bir Algı Operasyonu, dizayn ederseniz, ayrıca anlamak için faaliyet göstermeyen herkesi hatta en zekileri bile manipüle edersiniz. 
Bu konuda ikinci yazacağım ise; birinci de anlattığımın tam da örneği gibi… Şöyle ki; daha sonraları Gezi’nin arkasındaki iç taşeronların tamamının bir ABD’li strateji kuruluşu ile yaptığı toplantının sızan bilgileri içerisinde şu da vardı:
 “Sürekli yalan söyleyin, bunların tazminine bütçe ayırın, yalanları manşet yapın, patlatın, ama zaten tekzipler pek kimse tarafından okunmaz; okunsa da kâle alınmaz; kâle alınsa da, YALAN UZUN DÖNEM HAFIZAYA geçtiğinden, tekzibin artık anlamı da kalmaz.

(Not: Ltm – Long Term Memory – Uzun Dönem Hafıza denir psikoloji de ve teknik olarak, bilgiyi “Shm- yani Short Term Memory – kısa dönem hafıza” dayken değiştirmez silmezseniz, “Lhm” ye geçtikten sonra silmek çok zorlaşır).


Bir de bu bölümü bitirirken sorular soralım;


•    Hayır yani siz gerçekten buna yardım eden İngiliz,İsrail ve Amerikan İstihbaratını Türk Vatanseveri mi sanıyorsunuz? BBC ve CNN i? Kraliçe’yi? Soros’u, Murdoch’u? En azından bu sorudan başlayın; bunlar neden Erdoğan’ı indirme projesinde bu kadar elleri kolları dolu biçimde baş rolde? Tabii siz hala yukarıda sayılan bunları çizgi film karakteri sanmıyorsanız…

•    Evinde 6 km uzakta, pazar sabahı elinde patlayıcı yüzünde maske ile fotoğrafı olan genç üzerinden güya siyaset yapanlar sorum size; yine haklarını savunduğunuz Molotof atan çocukların attığı Molotof ile yanarak ölen genç kızımızın ismi ne?

•    Geçenlerde Özdil yazmış araya onu da sıkıştırayım dedim: Özdil! Yazında yazdığın, Cumhurbaşkanı’nın tekme tokat saldırıldığı kazazede yakını; hangi kazazedenin yakını? İsmini biliyor musun? Yoksa sadece “Niyazi” mi?

•    Biz dedik ki Gezi’nin ilk günü: arkadaşlar demokrasi bu değil. Hıyanetin ekmeğine yağ sürmeyin orada insanlar ölecek. Yargının ve polisin içinde hain 
Gitmeyin… Dedik mi? Demedik mi? İspatı, 31.Mayıs.2013 (daha ilk gün) insan sevgisi dolu bir sorumlulukla, çevremde gidebileceğini tahmin ettiğim 30 civarında kişiye yolladığım SMS’tir. Bu durumda ben “müneccim” mi oluyorum?

•    Türkiye, 2014 yılında Ukrayna ile Karadeniz’de, Mısır ile Akdeniz’de gaz ve petrol aramaya başlayacaktı. 2013 yılnda 3 ülkede de darbe ve iç savaş girişimleri oldu. 2’sinde başarılı oldu  Sizce, bu da mı safsata?


•    Yukarıda bahsettiğimiz, dış odakların ve onların iç taşeronlarının meselesi, Erdoğan’ın gerçekten Türkiye için kötü bir yönetici olması mıdır? İyi bir yönetici olması mı? Acaba şu gelişmeler, Gezi Darbe Girişimi’nin desteklenmesinin sebebi olabilir mi? 

o    Türkiye ABD ye rağmen Rusya ile bir tane Japonya ile bir tane hem de know-how (yani teknik ve işletme bilgisini) alarak Nükleer Santral inşa ediyor. Diyorlar ya, Batı da nükleer santraller kalkıyor. Evet, onların cari açığı yok. Ve sadece bu nükleer santrallerden bir tanesi, cari açığımızı tamamen kapatıyor.
o    Türkiye ABD’ye rağmen, Çin ile know-how’ını da almayı şart koşarak Füze Savunma Sistemi kuruyor.
o    Türkiye, ABD ve İsrail’e rağmen, sahil savunma sistemini kuruyor. 
o    Bu ikisine rağmen, kendi mayın temizleme cihazını yapıyor. Kendi uçağını yapmaya başlıyor. F 16 ların artık % 80’ini yapıyor. Ve Erdoğan artık ABD’den F 16 ların saldırı şifrelerini Türkiye’nin eline alıyor.
o    Türkiye İzmir’de F35’lerin tüm dünyaya motorlarını yapacak fabrikayı kuruyor.
o    Kendi tankını (ALTAY) yaptı, dünyaya satıyor. Kendi helikopterini (ATAK) yaptı ve dünyadan siparişlere yetişemiyor. Kendi piyade tüfeğini (MPT 76) yaptı. Kendi Denizaltısını yapıyor, kendi Uçak Gemisini yapıyor, kendi uydusunu yaptı, fırlattı. Enerji üretim anlaşmaları, enerji geçiş hattı anlaşmaları imzala imzala bitmiyor. Türkiye Rusya ile artık dolar üzerinden değil, ruble ve tl ile alışveriş yapıyor. Türkiye, İran ile Serbest Ticaret oluşturuyordu, Ahmedinejad gidene kadar. Türkiye Avrasya bölgesinin enerji geçiş-depolama hattı oluyor. Birçok kaynağın üretimine de ortak oluyor.
o    Daha önce de yazmıştık, dünya ile ekonomik bağımlılık oluşturan ilişkileri bitiriyor.
Sizce bu yukarıdaki dış odaklar, bu yukarıdaki maddelerde yazdıklarımız OLMASIN diye değil de, güya olmayan demokrasi Türkiye’de OLSUN diye mi, bu yıkıcı girişimleri destekliyorlar?
Ya da; Türkiye’de mezhep-tarikat meselelerinin içinden eli en çok çıkan devletin milletvekilinin, kendi ülkesinde 1 ay sonraki olaylarda hiç görünmezken, buradakilerin göbeğinde olması tesadüf mü? Aynı kişinin yani Claudia Roth’un Kobani olaylarından 1 gün önce ve Suruç patlamasından hemen 1 gün önce Selahattin Demirtaş ile görüşmüş olması tesadüf mü?


Ayrıca, düşünsenize, her konuda olduğu gibi, ezbere vatansever bir kesim, sırf Erdoğan düşmanlığı yüzünden ya yapılanları görmezden geliyor ya da olmasın işlemesin bozulsun diye dua ediyor. Olimpiyatları alamayalım, Marmaray çöksün, Hızlı Tren bozulsun diye dua eden bir vatansever (!) kitle…
Türkiye her alanda, (zaten bir yandan da AB uyum sürecinden dolayı) daha demokratikleşirken; onlarca insanın öldüğü Gazi Olaylarını o günün hükümetinden çok da tepki görmeden veya karşıt olmadan planlayanlar, yine ölümler planlıyor ve bunu müthiş bir algı operasyonuyla hükümete yıkmaya kalkıyorlar…
Öyle görünüyor ki, 17 Aralık başarılı olsa, hükümeti bundan da yargılayacaklar…
Ama ne ilginç değil mi? 1991-2001 arası o kapkara yılların müsebbibi olanlar, o yıllarda iktidarda olup, iktidarları sırasında onlarca faili meçhul cinayet ve katliam yapılanlar bugün hükümete karşı kurulan bu kumpasta ne tarafta duruyorlar dersiniz? 
Bu bile sorgulamanızı sağlamıyor mu? Nasıl sağlasın ki? Çünkü; bu kurguyu yapanlar, bu ülkede öğretim sisteminde çok kalıp da sistemin dışından kendini geliştiremeyen kentlilerin, okumayan, “entel” görünmek için yılda okuduğu 3 romanı kitap okumak sanan, araştırmayan, sorgulamayan kişiler olduklarını bilerek; bütün organizasyonlarını internet üzerinden yayılan, yalan, eksik, abartılı, cımbızlanmış, bir tarafa çekilmiş haberlerin üzerine kurdular ya!
E doğal olarak şimdi okumaya, araştırmaya, fikir ve proje geliştirmeye mecali olmayanların böyle meşakkatli, gerçek işlerle ne işi olur. Onlar istiyor ki, canları sıkılınca istedikleri yerde çıkıp bağıracaklar. Diğer herkes de sorgusuz sualsiz onlara tabi olacak ve devlet isteklerini karşılayacak. En hafifinden komedyensiniz. Ama gerçekte bu devletin yaralarısınız. 
İnönü Öğretim Sistemi’nin bilinçli olarak okumasın, okuduğunu anlamasın, sorgulamasın, düşünmesin diye yetiştirdiklerisiniz. Mümkün mü sizin, sivil toplum faaliyetinde bulunmanız. Çözüm, fikir proje üretmeniz; bu projelerin peşine düşüp gerçekleştirmeniz; macera varken…
Neyse ki; Dostlarım; eskiden bu tür bir olay olsa yerle yeksan olacak Türkiye, bu dönemde de dimdik ayakta ve direniyor sapasağlam bütün saldırılara…

Şimdi biz, bu Algı Operasyonu için kullandıkları konulara ve konuları nasıl yalan yanlış cımbız ile farklı algılatmaya çalıştıklarını tek tek anlatalım. Buyrun, bakalım!

Not: (1)Molotof ile yanarak ölen genç kızın adı Serap Eser. Allah rahmet etsin. (2) Özdil’in bahsettiği kişi, oradaki kimsenin yakını falan değil, ne hikmetse şehre patlamadan önce gelmiş, son dönemin en “bilmiş spekülatör” üyelerinin derneğinden…
Kaynak : Kâzım Yurdakul | Türkiye'nin Diriliş Anekdotları KİTABI