İSTİKLÂL MARŞI VE MEHMET AKİF ERSOY

TAKİP ET

Milli mücadele yıllarını yaşamadan İstiklal Marşı'nı yazmak mümkün değildir. Bu konuda duygudaşlık kurmak zordur. Yaşanılan o dönem ile ilgili bir şeyler söyleyince/duyunca gözleri nemlenen o değerli insanları/üstatları unutmamak gerekir.

Tarih bize; vatan, toprak, hürriyet ve inancımızın yok edilmek istendiği o karanlık dönemi geride bırakarak imanın verdiği ümit, heyecan ve cesaretle yazdığı İstiklal Marşı ile milletine güzel bazı şeyleri müjdelemek isteyen bir dava adamını/şairini göstermektedir. Hiçbir zaman ümitsizliğe kapılmayan ve milletin tam muhtaç olduğu bir anında, hem milli hem de dini motifler ekseninde eserini tamamlayan bir şairini tarih arenasında görmekteyiz.

Tarihler 1920’yi gösterdiğinde Anadolu toprakları bir baştan bir başa düşman işgaline uğramıştı. Ülkedeki bütün insanlar bu konu ile ilgili olarak seferber olmuş, vatanın kurtarılması için düşmanla mücadele içerisine girmişlerdir.

Milli mücadele yıllarının sıkıntılarını gören ve yaşayanlardan biri de Mehmet Akif’tir. Mehmet Akif, Milli mücadeleye büyük destek sağlamak ister ve hiç vakit kaybetmeden canla başla harekete geçer. Ama kendisi, baskılarla karşılaşır. Milli mücadeleye daha çok faydalı olabilmek için Anadolu’ya geçmek, cihadın ortasında bulunmak ister.

Mehmet Akif, Anadolu halkı üzerinde büyük tesiri olan biridir. Mehmet Akif, her gittiği yerde millete durumu anlatmaya çalışmış. Milli mücadeleye katılmaları için ikna ederken, bu işin bir parti veya şahıs davası değil, milletin ölüm-kalım meselesi olduğunun önemini anlatmaya çalışmış.

Mehmet Akif, Milli mücadeleye yardım edebilecek şehirleri dolaşarak, Kuvâ-yı Milliye’nin bir ittihatçı hareket olmadığını, bu vatanı da kaybedersek gidecek yerimizin kalmadığını, bu savaşın dine ve halifeye hıyanet için yapılmadığını, bunun bir cihat ve katılmanın farz olduğunu, o günlerde en inanılır bir İslâm büyüğü sıfatıyla insanlara anlatmış, bu konuda zihinlerdeki şüpheleri giderip, isyanları yatıştırıp, gönülleri tutuşturmuştur.  

Milli Mücadele’nin verildiği o günlerin manevi atmosferini yansıtacak, halkın ümit ve imanını terennüm edecek, kalplere kuvvet ve heyecan verecek bir milli marşın ihtiyacı hâsıl olmuştur. TBMM, buna karar vermiştir. Çünkü çoğunluk tarafından benimsenen sevgi ve heyecan dolu duygularla yaşatılan değerler vardır. Bunlardan bir tanesi de devletin milli marşıdır.

TBMM’de karar verilen milli marş, hem o günlerde bağımsızlık ve hürriyet için çarpışan kahraman ecdadımızın yüksek duygularını gelecek nesillere aktaracak, hem de yeniden kurulacak devletin milli marşı olacaktı.

Batı Cephesi Kumandanlığının isteği üzerine askerleri heyecanlandırmak için bir milli marş yazılması istenir. O zamanki Maarif Başkan Vekil’inin imzası ile milli marşın yazılması için gazetede verdiği bir ilan ile herkese -o dönemin şairlerine- yarışma duyurusu yapılır. (Müsabaka haberi ayrıca vekâletin bir genelgesi ile bütün okullara da duyurulmuştur.) Yarışmayı kazanan şaire, o günün parasıyla 500 lira ödül verileceği açıklanır.

    Yarışmaya büyük rağbet gösterilir. O devirde eli kalem tutan ve şiir yazan 724 kişi bu yarışmaya katılır. Ancak içlerinde arzu edilen tesiri uyandırabilecek olan, milli marş olmaya layık ve o günlerin manevi boyutunu terennüm edebilecek bir eser bulunamaz. (Mehmet Akif de, bir ödül karşılığı düzenlenen bu yarışmaya katılmamıştır. Çünkü bu hizmet ona göre para karşılığı yapılamazdı.)

O dönemin Maarif Vekili, Mehmet Akif’e bir mektup yazarak onu Milli marşımızı yazmaya davet eder. Ancak Mehmet Akif’in milli marş yazmak için şartı vardır. Bunun karşılığında para ödülünü almak istememektedir. Kendisine kazansa da para verilmeyeceğinin vaadi verilince, teklife olumlu yanıt verir ve böylece o yaşadığı olayları Osmanlı’nın çöküşü ve ülkenin yabancılar tarafından işgal edilmesinin acı gerçeklerini yaşayan duyarlı bir kişi olarak kalemi eline alıp işe koyulur. Karanlık günlerde vatanımızın kurtulacağını, varlığımızın sembolü olan ay yıldızlı bayrağımızın ebediyen dalgalanacağını müjdeleyen, ordumuza ve milletimize iman, ümit ve cesaret kaynağı olan İstiklal Marşı’nı büyün duygu ve düşüncelerle yazmaya başlar. Bir müddet sonra Mehmet Akif, yazdığı şiirini Maarif Vekâletine göndererek verilen görevi yerine getirmiş olur. 

Maarif Vekili, yarışmaya katılan şiirlerden yedisinin vekâletçe istenen şartları taşıdığını, ancak kendilerinin bunların arasından Mehmet Akif’in şiirini beğendiklerini söyleyerek şiirin tamamını bulunduğu ortamda okumaya başlar ve her kıtanın arkasından büyük alkışlar alır. Yapılan oylamada şiir, büyük çoğunlukla kabul edilir. Resmiyet kazanan milli marş, bir defa daha okunur ve herkesçe ayakta dinlenir. Böylece Mehmet Akif’in yazdığı İstiklal Marşı, TBMM’nin 12 Mart 1921 tarihinde aldığı karar ile kabul edilir.

Milli marşımız incelendiğinde onun ne kadar temiz, samimi, ümit ve ıstırap dolu düşüncenin mahsulü olduğu hemen anlaşılır. Milli ve manevi duygularımızı harekete geçirerek din, iman, vatan, ezan ve bayrak sevgisi arasında bir bütünlük oluşturmaktadır.  Mehmet Akif, yazdığı şiirin son kıtasında Milli mücadelenin kazanıldığına dair kesin zaferin ‘Ebedi İstiklâlin’ müjdesini vermektedir.

Mehmet Akif, yazdığı şiirini milletimize armağan etmiştir. Bu şiir; gazetelerde yayınlanır, kartpostallar ve levhalar üzerine basılarak bütün yurda dağıtılır.

TBMM kararıyla Mehmet Akif’e verilmek üzere 500 liralık mükâfat konusunda yine karardan vazgeçilmemiş, çünkü mükâfat kanun gereği bu amaç için ayrılmıştır. ‘Çıkışı yapılmıştır, bizden alınız da ne isterseniz yapınız.’ demeleri üzerine, muhasebeden 500 lirayı almaya mecbur olan Mehmet Akif de bu parayı alır almaz bir hayır kuruluşuna hediye eder. Hâlbuki Mehmet Akif’in de ihtiyacı olmasına rağmen buna tenezzül etmez. Hayatında yaşadığı bir durumu sizinle paylaşayım. Mehmet Akif çok soğuk günlerde, arkadaşı Baytar Şefik Bey’in paltosunu bazen alırdı. Çünkü Mehmet Akif’in paltosu yoktu. Bir gün Şefik Bey, ‘Akif Bey, şu mükâfatı reddetmeyip de bir muşamba yahut bir palto alsaydın daha iyi olmaz mıydı?’ diyecek oldu. Mehmet Akif buna çok hiddetlendi. Böyle söylediği için tam iki ay arkadaşı Şefik Bey’le konuşmadı.

İleriki yıllarda Mehmet Akif hastalanır.  Hastalığı anında İstiklal Marşı hakkında düşüncesi kendisine sorulduğunda gözleri nemlenmiş ve yatağından hastabakıcılarının yardımıyla doğrularak şunları söylemiştir: ‘…O şiir bir daha yazılamaz. Onu ben de yazamam. Onu yazmak için o günleri yaşamak gerekir. O şiir artık benim değildir. O milletimin malıdır. Benim millete karşı en kıymetli hediyem budur.’

Sözlerimi Mehmet Akif’in duasıyla kapatmak istiyorum. ‘Allah bu millete bir daha İstiklal Marşı yazdırmasın.’  (Amin)

istiklal marşı istiklal marşı 10 kıta istiklal marşı sözleri istiklal marşının kabulü istiklal marşı 2 kıta