"Mesnevîhan Sıdkî Dede" Konya'da anıldı...

TAKİP ET

Yrd.Doç.Dr.Yakup Şafak: 'Sıdkî Dede, ilmi ahlâkı ve Hz. Mevlana'ya olan muhabbetiyle çevresinin sevgi ve saygısını kazanmış birisidir. Bazı Mevlevîlerce kutup olarak tanınır. Şiir, hat ve oymacılıkla meşgul olmuştur. Şiirlerinde Sıdkî mahlasını kullanmıştır.'dedi. Saffet Yusrtsever Haberdar etti.

Konya Büyükşehir Belediyesi ile Konya Fikir ve Sanat Adamları Derneği ve S.Ü. Selçuklu Araştırma Merkezi’nin ortaklaşa düzenlediği Yaşayan Konya Hafızası İkindi Sohbetlerinde bu hafta Kırıkkale Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Farsça Mütercim Tercümanlık Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Yakup Şafak tarafından “Mesnevîhan Sıdkî Dede” konulu bir konferans verildi.
OĞLUM SENİN NASİBİN HZ. MEVLANA’DADIR
Yrd. Doç. Dr. Yakup Şafak hayatıyla ilgili şu bilgileri verdi: “1824 yılında Bulgaristan’ın Filibe şehrinde doğdu. İlk öğrenimini Filibe’de yaptıktan sonra 1851’de İstanbul’a geldi. Kadıasker Filibeli Halil Fevzi Efendi ve Şakir Efendi’den Arapça ve Farsça öğrendi. Tekrar Filibe’ye dönerek Biberiye Tarikatına girdi. Şeyhinin “Oğlum senin nasibin Hz. Mevlana’dadır” demesi üzerine yollara düştü. Üsküdar ve Afyon Mevlevihanelerinde yer olmadığı gerekçe gösterilince Konya’ya geldi.” dedi.

MEVLEVİLİKTE KİŞİ TANINMADAN DERGAHA KABUL EDİLMEZ
Şafak, Mevlevilikte eğitime alınacak kişinin genç olması, askerlik ve sağlık problemlerinin olmamasının önem taşıdığını belirterek “ Gözlem yapılmadan kişiler dergaha kabul edilmez. Ailesi ve kişiliği tanındıktan sonra dergaha kabul edilir. Dergahın kadrosu sınırlıdır. Asitane kapatıldığında 35 kadrosu bulunmaktadır. Mevlâna Dergahı’na kabul edildikten sonra 1001 günlük çileyi tamamladıktan sonra hücreye çıktı. 1883’te Mesnevîhan Eyüp Çelebi’nin ölümünden sonra mesnevîhan oldu. Dergahın kapatıldığı 1925 yılına kadar bu görevini sürdürdü.
Sıdkî Dede; Arapça , Farsça, Fransızca ve Bulgarca bilmektedir. 1885’te Hediye Hanım ile evlenir. Dergahta kalan bir kişinin evlenmesi uygun görülmez. Ovalıoğlu Sokağı’nda iç güveysi olarak eşi Hediye Hanım’ın evinde oturur. Aynı yıl Sultan Selim Cami’nin hatipliğine getirilmiştir. Cehrî namazlar (sabah, akşam, yatsı ile Cuma ve bayram namazlarını kıldırmak üzere vekalet beratına da malik olmuştur. Hatiplikten aldığı paranın büyük kısmını hayır hasenatta kullanırmış. Eşi de yokluktan şikayet edermiş. Çocuğu olmamıştı. Bu sebepten Osmanlı Müellifleri yazarı Bursalı M. Tahir Bey ve Aşçıbaşı Salahaddin Dede “ümmetsiz peygamber” diye takılırlardı. Az konuşur, herkesle içli dışlı olmazdı. Sakalını boyardı. Orta boylu, kendi halinde, dindar bir kişiydi. Yazdığı bazı eserler Mevlana Müzesindedir. 10 Temmuz 1993 tarihinde vefat etmiştir. Dergah kapatıldığı için Hamuşan’a değil Kabri Üçler Mezarlığına gömülmüştür.” dedi.
ÖNEMLİ OLAYLARA TARİH MANZUMESİ YAZMIŞTIR
Yakup Şafak, tarikatlarda sıkı bir disiplin olduğunu diğer tarikatlarda olduğu gibi Mevlevilikte de rabıta olduğunu belirtti “Bu rabıta kutba yapılır. Kutup olduğuna inanılan Sıdkî Dede’ye bazı kişiler rabıta yapmıştır. Keramet sahibi bir insan olduğuna inanılır. Said Hemdem Çelebi son mürşittir. Sıdkî Dede kendisine ulaşamasa da oğullarına ulaşmıştır. Biz sohbet etmeyi sevdiğimiz için yazmaya fazla önem vermiyoruz. Sıdkî Dede önemli olaylara tarih manzumesi yazmıştır. Şiirde o tarihi olayların detaylarını veriyor. Osmanlının son dönemi ile Cumhuriyet’in ilk yıllarında Konya’da büyük şahsiyetler yetişmiştir. Bezm-i muhabbet meclislerinde ilmi toplantılar yapılmıştır.” dedi.

FARSÇAYA HAKİM BİR İNSANDI
Şafak “1906’da Konya’yı ziyarete gelen o zamanki Almanya’nın İran Büyükelçisi Friedrich Rosen, babasının Mesnevî tercümesinde Mevlana Dergahındaki hücre sahibi dervişler arasında yalnız Sıdkî Dede ile rahatça Farsça konuşabildiğini açıklamaktadır.Vaktin postnişinlerinden Sadrettin Çelebi zamanında İran’dan dergaha gelen Farsça bir mektubun anlaşılması bahis konusu olunca Sıdkı Dede, “Fakir onu bir göreyim” demiş ve mektubu alıp hücresine gitmiş. Orada mektubu okumuş ve güzel talik yazısıyla anlamını kağıda geçirmiş ve cevabını Farsça yazarak sunmuştur. O günden sonra Sıdkı Dede’nin bilgiçliği daha geniş ölçüde yayılmıştır.” dedi.

Yakup Şafak konuşmasının sonunda divan edebiyatının son büyük temsilcilerinden Ahmet Remzi Dede, Sıdkî Dede için yazdığı şu şiiri ile bitirdi:
Mesnevîhân u imâm-ı Hânikâh-ı Pîr idi / Ârif-i kâmil mücevvid pek fasih Sıdkî Dede
Keşf-i râz etmezdi nâ-ehle bulursa ehl-i hâl / Bahs açardı sırr-ı vahdetten sarih Sıdkî Dede
Mescide behr-i imâmet yüz sürerdi her seher / Âsitâna subh-ı sâdıkla sabih Sıdkî Dede
Sinni yüz on üçe erdi işbu fânî dünyede / Vermedi bir kerre yüz vechen melih Sıdkî Dede
Tengnâ-yı hücre-i tenden çıkardı cânı pâk / Buldu dâr-ı vaslda cây-ı fesih Sıdkî Dede
Remziyâ târîhi gerçektir erenler lütfudur / Mak‘ad-ı sıdka kuûd etdi sahih Sıdkî Dede