Neden açlık, susuzluk ve ekonomik ile tehdit ediliyoruz?

TAKİP ET

Gelin konuyu hep birlikte ele alalım yorumlarınızı yazı bittikten sonra hemen altına yapabilirsiniz, elinize bir çay alın ve yavaş bir şekilde analizimizi okumaya başlayın. Analize başlamadan önce kısa bir hatırlatma " bu ve benzeri analizlerin sizlere bildirim olarak gelmesi için bihavadis uygulamanızı" telefonunuza yükleyiniz.

Manipülasyon Sanatı “Korku İmparatorluğu”

Devletler en temelinde insanların güvenli şekilde yaşayıp, can, mal, namus ve akıl güvenliğini temin etmekle görevlidir. İnsanlığın en nesnel korkusu açlık ve güvenlik korkusudur ve en köklü içgüdüsü hayatta kalma arzusudur. İnsan hayati şeylerin tehlikede olduğunu hissederse dini ,imanı, şerefi, onuru artık onun için ikinci üçüncü planlara gerilemeye başlar. Yakın yıllarda belli coğrafyalarda savaşa, çatışmaya ve ezikliğe alıştırıp bunu psikolojik olarak kabul ettirdiler. 1800’lerin sonundan bu yana, özellikle 1900’lerde yeni akımlar çıkıp insanlığa hizmet, refah artışı ve eşitlikçi nidalar ile tüm dünyada kabul edilip denendi. Bazıları kötü bir şekilde çöktü, bazılarıda hala tutunmaya çalışıyor. Dünyamızın demokrasi ile yönetildiğini kabul edersek son yüz yıla bir bakalım, ki özellikle dünyanın demokratikleşme sürecinin en fazla olduğu yıllara. Bu zamanlarda büyük devletler yıkılmış ve tonlarca ulus devletleri kurulmuş, hepside bağımsız olup kendi geleceklerini belirlemişler, öyle mi acaba? Ama bunlar olurken birinci ve ikinci dünya savaşı yaşanmış, bildiğimiz tarihin en dehşet verici iki savaşı. Bu savaşlardan önce Fransa’da ve Avrupa’da milliyetçilik akımı başta olmak üzere eşitlik gibi kavramlar fışkırmış. Ancak hemen ardından büyük bir ülke nüfusunu öldürecek kadar iki dünya savaşı başlamış bu demokratik, insancıl dönemlerimizde. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra dedik her şey bitti artık dünya eskisinden güzel olacak, insanlar artık ders aldı ve en azından bir düzen kurulacak. Asıl mesele burdan sonra başladı, Amerika’nın başını çektiği ve Avrupalı devletlerinde olduğu  Doğu’ya müdahale, saçma sapan uydurulmuş “Arap Baharı” gibi başlıklar ile yapılan işler, ki buraya kadar bile değinmediğim Bosna, Irak, Afganistan, Küba, Kore ve Yugoslavya gibi buraya sığdıramayacağım olaylar geçekleşmiştir. Peki ya şimdi yaşadıklarımız? Neden bu kadar çok genelden anlattım ya da ekseni geniş tuttum? Yaşadığı dönemi yorumlamak isteyen biri kendiside dahil objektif bir şekilde düşünmelidir, eğer bunu yapmıyorsa her zaman şuan gündemde ne tutuluyorsa o okyanustaki herhangi bir dalgaya kapılıp gidecektir. Ancak gerçekten işin ayrıntı ve derinlemesine bakmayı çözebilenler bu olan ve yaşanan tonlarca şeyin arkasında aslında hep bir amaç ve yönlendirme gibi şeyler olduğunu farkeder. Bunu yapabilen, düşünebilen biri ise o okyanusta kendisine en kötü haliyle bir gemi yapmıştır ve o dalgalar altından geçer. Birazcık kafamızda bir şeyler oluşması gerekiyor, çünkü şuanki imkanlar nasıl yüksekse, geçmişe göre genişse bir o kadarda manipüle olma şansımızda yüksektir. Bu zamana kadar çıkmış olan her akım kağıt üstünde o kadar iyi şeyler anlatırki sanarsınız kıyamete kadar bu yazanlar mükemmel şekilde işleyecektir. Halbuki daha çıkmadan o çoktan istismar edilmiştir, çoktan planlar yapılmıştır. Bunun en güzel örneği ise yıllardır övgüler dizilen son yüz yıldaki akımların döneminde, yıllardır sövülen geçmiş imparatorluk ve düzenden daha çok insanın öldürülmesi ve aç kalmasıdır.
Artık günümüze gelelim, ve düşünelim, bilim her saniye yeni şeyler üretiyor, ki kuantum meselesinin bile çözüldüğü ve artık kullanılmaya başlanacağı söyleniyor. Biri dünyaya internet dağıtmak için uyduları diziyor, diğer yandan elektronik alanında yetişemeyeceğimiz işler dönüyor. Aslında çok güzel olaylar bunlar, insan kendini özgür ve rahat hissediyor, aynı zamanda merakta ediyor. Ancak en başta yazdığım gibi insanların en temel duygusu güvenlik ve açlıktır, insanoğlu bu ihtiyaçlarını sağlama alabilmek için binlerce yıldır hep bir şeyler yapmıştır. Bu durum insanlığın temel korkusunuda doğuruyor, açlık ve güvenlik korkusu, ki insanoğluna korkuyu aşıladığınızda onu yönlendirebilirsiniz. Aynı şekilde birde devletlerin bu şeylerden sorumlu olduğunu belirttim, zaten böyle bir ihtiyaç olmasaydı devletlerinde bir anlamı olmazdı. Ancak günümüzde dünya artık derebeylik hatta vize sınırı olma konusunu bile geçti, dünya artık çoğu şeye ulaşılabilen ve etki edilebilen sanal bir mekana dönüştü. Yani artık bir ülkeyi karıştırmak için bir kaç ajanı ya da fedainizi kılıktan kılığa sokup, birde sınırı geçmeye çalışarak o ülkeye yollayıp propaganda yapmanıza gerek yok. Dünya Hitler ile birlikte algının ve propagandanın nasıl bir güce sahip olduğunu keşfetti, aslında belli güçler keşfetti. Biliyoruz ki Hitler’in özel olarak propaganda bakanlığı vardı ve onun ne kadar iyi bir yönetici ve Almanya’nın ne büyük bir gücü olduğunu yayıyordu ta ki Ruslar Berlin’e girene dek. Cumhurbaşkanımızın sık sık kullandığı bir sözü vardır, “oldu bittiye getirmeyeceğiz” aslında algı denilen şey tam olarakta budur. Sıcağı sıcağına korkuyu yaymak, tüm alanlarda müthiş bir sermaye ile insanlar üstünde üretilmiş gerçekliği kabul ettirmek. Bazı Hintliler zamanında İngilizleri biz tanrı gibi zannediyorduk demeside böyle birşeydir. Ya da daha altı yedi yıl önceye kadar Amerika dendiğinde herkesin laf edemediği dünyanın jandarması olduğu algısıydı. Sonuçta Hollywood’da her zaman her savaşı kazanırlar, hatta sadece Rambo bile bir ordudur ve her zaman dünyanında değil “kainatın” en güçlü ülkesidir ve neredeyse yücedirler. Tabi artık bu tarz şeyler yerini başka işlere bıraktı, yeni platformlar çıktı ve yeni düzenler geldi artık. Artık dünyada belli şirketlerin, ya da güçlenen  şirketlerin sözü geçtiği bir devir başladı. Düşünün Bill Gates eğer bir ülke olsaydı en zengin 20 ülkeden biri olurdu ve hızla bu şirketleşme süreci yükseliyor. Dünya Sağlık Örgütü her gün Covid-19 ile ilgili birbirinden çelişkili açıklamalar yapıyor. Dün, artık bitiyor ışığı gördük derken, bugün bu iş yıllarca sürecek, ertesi gün ise başka şeylerde doğacak diyor.

En dikkat çekici şey ise bazı şirketler ve kuruluşlar insanlığı açlıkla, susuzlukla ve ekonomik buhranla tehdit ediyor. Evet tehdit ediyor yanlış yazmadım. Eğer gereken adımlar atılmazsa dünya bu saydığım şeylerle karşılaşabilirmiş. Aşıların çıkması, aşıların güvenilirliğinin bile muallakta bırakılması insanları müthiş bir korkuya sevk etmektedir. Sizcede tüm dünya her şeyi bir anda durdurup, ortak bir karar gibi şeyle bu iş sadece belli bir sürede bitirilemez miydi? Sizce öyle olması şuan dünyada yaşanan ekonomik ve diğer sorunlardan daha mı çok vururdu? Hangisi daha karlıydı sizce, iki yıldır uğraşıp tüm ülkelerin maske, eldiven, koruyucu eşyalar ve aşı piyasası için yapılan yatırımlar mı yoksa ilk başta alınacak olan toplu bir anlaşma ile yarım aylık önlem ya da bu tarz bir şey mi? Güzel bir şekilde oturup düşünelim bakalım acaba kimler ne elde etti ve en önemlisi nelerin zemini hazırlandı? Yarın olduğunda acaba ne yapmak zorunda kalacağız. Daha ilk günlerden tek bir maskenin on beş lira olduğunu bile görüyorduk, ancak Cumhurbaşkanımızın önce bedava ve sonra 1 TL ile sınırlandırması, üstüne dünyaya bedava dağıtması acaba bu alanda oluşacak bir fırsatçılığın önünü mü tıkamıştı, ki kesinlikle öyle olmuştu. Peki ne yapacağız? Bu kadar mı karanlık oldu her şey, hiç mi çözüm yok? Tabiki var ve her zaman ne olursa olsun olacak zaten olmaz ise imanımızı sorgulamak gerekir. Bir defa şunu bilmeliyiz, bu bizlere ve tüm insanlığa yapılan temelde psikolojik ve duygusal yıpratmadır, ne demiştik en başta, yakın coğrafyalardaki insanları savaşlarla alıştırdılar ve o eziklik psikolojisine alıştırdılar daha sonra orada kim ne yaparsa yapsın zaten kimse karşı koyamaz. Şuanda yapılan ise aynen budur, yıpratma politikası ve algısıdır. Önce bir şeyleri yaparız ve salarız daha sonra ise çözümünüde biz buluruz, yani yönlendiririz. Bunun için önce ülkemize güveneceğiz ve aklıselim şekilde bu şeyleri göz önüne alıp düşüneceğiz, ülke olarak ise kesinlikle tamamen bağımsız bir şekilde hareket edilip karar alınması gereklidir. Küresel olarak yapılan korku propagandasına karşı güven verici ve özgün şekilde hareket edip halkımıza karşı önce bu atmosferde güven aşılamalıyız, ki özellikle son günlerde yapılıyor. Bireysel olarak ise galeyana gelmeden tüm her şeye aldırış etmemezlik yapmayıp dikkat etmeliyiz ve olgun davranmalıyız. Gördüklerimizin kaynağı neresi iyi araştırıp bakmalıyız, her gördüğümüze hemen yapışmamalıyız. Biz bu şekilde yapmaya devam etmeliyiz, çünkü tarihin derinliklerinden beridir biz bu şekilde her şey atlatabilmişizdir, tabi bunları yaparken birilerinin manipulasyon çabaları asla bitmeyecektir. Yarın ne yapmak zorunda olacağımızı bilemeyiz, ancak unutmayın, bizimde çözümlerimiz asla bitmeyecektir.                                                                                          
     Cihat YILDIZ
İçerik Editörü Analist
bihavadis.com