Onların Niyetleri Belli Oldu Erdoğanı Hapse Atacaklar

TAKİP ET

Süleyman Özışık, Yılmaz Özdil'in mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu'nun gördüğü eziyetle dalga geçtiği dönemi anımsadarak, 'Erdoğan seçimleri kaybederse o günlere dönmek işten dahi değil' ifadesini kullandı.Türkiye gazetesi yazarı Süleyman Özışık, karşıt görüşlü kanadın seçimlerle alakalı sözlerini ve yazılarını değerlendirdi. Yılmaz Özdil'in Salih Mirzabeyoğlu ile ilgili imzaladığı tarihi haysiyetsizliği anımsadan Özışık, şunları yazdı:

“Salih Mirzabeyoğlu dendiğinde aklıma hep Star gazetesi gelir. 28 Şubat döneminde gözaltına alınmış ve tahammülü zor eziyetlere maruz kalmıştı. Star gazetesi, Mirzabeyoğlu’nun eziyet gördüğünü gösteren o resimi manşetine koymuş ve eziyeti alkışlamıştı. Bu haysiyetsizlik unutulmadı! ‘Bidon Kafa’ bu manşeti atmıştı…Bu haysiyetsizlik unutulmadı! ‘Bidon Kafa’ bu manşeti atmıştı…



Manşette şu ibareler vardı: “Jandarma koğuşa dalınca uyandı, alnını ranzaya çarptı. Sendeleyerek kalktı, ayağı kayınca burun üstü düştü. Kalkayım diye konuştu, uyku sersemiydi. Dipçiğe gözünü vurdu. Kendini topladı. Kapıdaki askılığı görmedi, kulağını taktı. Jandarma hasretle sıkı sıkı sarılınca boynuna kan oturdu. Koğuştan çıkıyordu, kapıyı açık zannetti, kaşını yardı. Sağ gözünü dipçiğe vurmuştu sol gözü de copa değiverdi. Perhiz yaptığı için az yiyordu… Hâlsizlikten göz altları morardı. ‘Hoş geldin’ dediği jandarmanın eli, elmacık kemiğine çarptı. Mahkeme öncesi tıraş oldu jilet keskindi, yüzünü doğradı…” Bu manşeti atan adamı tanıyorsunuz. Tanımayanlar için söyleyeyim. Hani şu sıralar Türkiye’de adaletin olmadığını, hukukun kalmadığını söyleyen Yılmaz Özdil var ya… Hani eline her kalem aldığında millete “Bidon kafalı” diye hakaret ederek tatmin olan Yılmaz Özdil var ya…



Bu manşetin altında onun imzası vardı işte. Özdil’in o manşetini sırıtarak okuyanlar ise bugün utanmadan haktan hukuktan ve adaletten söz eden sol cenahtı. Salih Mirzabeyoğlu’nu, mağdur olmasına karşın 16 sene mapusta tutanlar, dönemin Adalet Bakanı CHP’li Mehmet Moğultay’ın bir çırpıda atadığı 3.000 hâkim ve savcıydı. Cezaevinde Mirzabeyoğlu’na eziyet edenler de CHP’nin atadığı İnfaz Savunma memurlarıydı. Uzak bir tarihten söz etmiyorum ha!.. CHP’nin ortak yönetim ortağı olarak ülkeye hükmettiği 20 sene öncesinden söz ediyorum.Bir gün evvel Sözcü gazetesine göz attım. Yazarlarını okurken, “Allah bunlara fırsat vermesin. Bunlar seçim kazanırsa, o günlere dönmek işten bile değil” dedim. Zalimlerin şakşakçısı Yılmaz Özdil o günlere dönmenin hayaliyle ellerini ovuşturuyor. 28 Şubat’ın zalimlerinden Mesut Parlak, “Halkın manifestosu tamam” diyor. Can Ataklı HDP’yi pışpışlıyor. Bir zamanlar, “Ben olsam ramazan ayında saldırırım” diye PKK’ya yol yordam öğreten Emin Çölaşan “Bunlar gidecek” diye seviniyor. Bekir Coşkun ise “Tamam değil” diye haykırıyor.
“Ergenekon’dan içeriye atılanların hesabı sorulmadan tamam olmaz” diye intikam yeminleri ediyor. Bütün bunlara baktığımızda, Erdoğan ve AK Parti’nin kaybettiği bir ortamda bin sene sürecek yeni 28 Şubatların yaşanacağı bir sürecin başlayacağını düşünmek pek de zor olmasa gerek. Niyetim korku pompalamak değil. Çünkü bu dönemin başlayacağını ben değil, yukarıda isimlerini tek tek zikrettiğim kişilerin bizzat kendisi söylüyor. Kazandıkları seçimin sonrası günü “Havuz” dedikleri medyaya el koyacaklarını kendileri söylüyor. Mapustakileri çıkaracaklarını, yerlerine Erdoğan ile yandaşlarını dolduracaklarını kendileri söylüyor. Büyük projelerin tamamını durduracaklarını kendileri söylüyor. YPG’yi terör örgütü olarak görmediklerini kendileri söylüyor. “Hendekçi arkadaşlar”ın ülke idareninde olmaları gerektiğini kendileri söylüyor. Ezanlardan rahatsız olduklarını, şehitlik kavramından tiksindiklerini kendileri söylüyor.
Demem o ki… Demem o ki… Şayet Erdoğan kaybederse, 25 Haziran sabahı en küçük meselemiz seçim kaybetmek olacak, emin olabilirsiniz. Tarihe not düşmek hesabına şuraya yazıyorum. Abdülhamid’den sonra, Menderes’ten sonra, Özal’dan ve Erbakan’dan sonra ne olduysa o olacak. Bütün bunlara karşın hâlâ aramızdan ayrılmak isteyen varsa, lütfen en yüksek binanın tepesinden atlayarak ayrılsın. Çünkü bu, onlar için en iyi kurtuluş yolu olacak!”
Şayet Erdoğan kaybederse, 25 Haziran sabahı en küçük meselemiz…’ Süleyman Özışık, Yılmaz Özdil’in mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’nun gördüğü eziyetle dalga geçtiği dönemi anımsadarak, “Erdoğan seçimleri kaybederse o günlere dönmek işten dahi değil” ifadesini kullandı. Türkiye gazetesi yazarı Süleyman Özışık, karşıt görüşlü kanadın seçimlerle alakalı sözlerini ve yazılarını değerlendirdi. Yılmaz Özdil’in Salih Mirzabeyoğlu hakkında imzaladığı tarihi haysiyetsizliği anımsadan Özışık, şunları yazdı: “Salih Mirzabeyoğlu dendiğinde aklıma hep Star gazetesi gelir. 28 Şubat döneminde gözaltına alınmış ve tahammülü zor işkencelere maruz kalmıştı. Star gazetesi, Mirzabeyoğlu’nun işkence gördüğünü gösteren o resimi manşetine koymuş ve işkenceyi alkışlamıştı. Bu haysiyetsizlik unutulmadı! ‘Bidon Kafa’ bu manşeti atmıştı…Bu haysiyetsizlik unutulmadı! ‘Bidon Kafa’ bu manşeti atmıştı…



Manşette şu ibareler vardı: “Jandarma koğuşa dalınca uyandı, alnını ranzaya çarptı. Sendeleyerek kalktı, ayağı kayınca burun üstü düştü. Kalkayım dedi, uyku sersemiydi. Dipçiğe gözünü vurdu. Kendini topladı. Kapıdaki askılığı görmedi, kulağını taktı. Jandarma hasretle sıkı sıkı sarılınca boynuna kan oturdu. Koğuştan çıkıyordu, kapıyı açık zannetti, kaşını yardı. Sağ gözünü dipçiğe vurmuştu sol gözü de copa değiverdi. Perhiz yaptığı için az yiyordu… Hâlsizlikten göz altları morardı. ‘Hoş geldin’ dediği jandarmanın eli, elmacık kemiğine çarptı. Mahkeme öncesi tıraş oldu jilet keskindi, yüzünü doğradı…” Bu manşeti atan adamı tanıyorsunuz. Tanımayanlar için söyleyeyim. Hani şu sıralar Türkiye’de adaletin olmadığını, hukukun kalmadığını söyleyen Yılmaz Özdil var ya…
Hani eline her kalem aldığında millete “Bidon kafalı” diye hakaret ederek tatmin olan Yılmaz Özdil var ya… Bu manşetin altında onun imzası vardı işte. Özdil’in o manşetini sırıtarak okuyanlar ise bugün utanmadan haktan hukuktan ve adaletten söz eden sol cenahtı. Salih Mirzabeyoğlu’nu, mağdur olmasına karşın 16 sene mapusta tutanlar, dönemin Adalet Bakanı CHP’li Mehmet Moğultay’ın bir çırpıda atadığı 3.000 hâkim ve savcıydı.
Cezaevinde Mirzabeyoğlu’na eziyet edenler de CHP’nin atadığı İnfaz Savunma memurlarıydı. Uzak bir tarihten söz etmiyorum ha!.. CHP’nin ortak yönetim ortağı olarak ülkeye hükmettiği 20 sene öncesinden söz ediyorum. Bir gün önce Sözcü gazetesine göz attım. Yazarlarını okurken, “Allah bunlara fırsat vermesin. Bunlar seçim kazanırsa, o günlere dönmek işten dahi değil” dedim. Zalimlerin şakşakçısı Yılmaz Özdil o günlere dönmenin hayaliyle ellerini ovuşturuyor. 28 Şubat’ın zalimlerinden Mesut Parlak, “Halkın manifestosu tamam” diyor. Can Ataklı HDP’yi pışpışlıyor.
Bir zamanlar, “Ben olsam ramazan ayında saldırırım” diye PKK’ya yol yordam öğreten Emin Çölaşan “Bunlar gidecek” diye seviniyor. Bekir Coşkun ise “Tamam değil” diye haykırıyor. “Ergenekon’dan içeriye atılanların hesabı sorulmadan tamam olmaz” diye intikam yeminleri ediyor. Bütün bunlara baktığımızda, Erdoğan ve AK Parti’nin kaybettiği bir ortamda bin sene sürecek yeni 28 Şubatların yaşanacağı bir sürecin başlayacağını düşünmek pek de zor olmasa gerek. Niyetim korku pompalamak değil. Çünkü bu dönemin başlayacağını ben değil, yukarıda isimlerini tek tek zikrettiğim kişilerin bizzat kendisi söylüyor. Kazandıkları seçimin ertesi günü “Havuz” dedikleri medyaya el koyacaklarını kendileri söylüyor. Mapustakileri çıkaracaklarını, yerlerine Erdoğan ile yandaşlarını dolduracaklarını kendileri söylüyor.
Büyük projelerin tamamını durduracaklarını kendileri söylüyor. YPG’yi terör örgütü olarak görmediklerini kendileri söylüyor. “Hendekçi arkadaşlar”ın ülke idareninde olmaları gerektiğini kendileri söylüyor. Ezanlardan rahatsız olduklarını, şehitlik kavramından tiksindiklerini kendileri söylüyor. Demem o ki… Demem o ki… Şayet Erdoğan kaybederse, 25 Haziran sabahı en küçük meselemiz seçim kaybetmek olacak, emin olabilirsiniz.Tarihe not düşmek adına şuraya yazıyorum. Abdülhamid’den sonra, Menderes’ten sonra, Özal’dan ve Erbakan’dan sonra ne olduysa o olacak. Bütün bunlara rağmen hâlâ aramızdan ayrılmak isteyen varsa, lütfen en yüksek binanın tepesinden atlayarak ayrılsın. Çünkü bu, onlar için en iyi kurtuluş yolu olacak!”