OSMANLI DEVLETİNE VE HİLAFETE BAŞKALDIRI

TAKİP ET

TARİHTE BUGÜN: 4 ŞUBAT 1902 BİRİNCİ JÖN TÜRK KOGRESİ

Sultan 2. Abdulhamit Han, Osmanlı Devletini yeniden ayağa kalkması için, devlet için asıl problem olan ekonomik sorunların çözülmesi gerektiğinin ve bunu sağlamak maksadıyla da üretimin ve sanayileşmenin öneminin farkındaydı.

Bu düşünce yolunda, Devletin çeşitli bölgelerinde büyük ve önemli okullar açarak, devletine ve milletine hizmet edecek kadrolar yetiştirilmesi için önemli girişimlerde bulundu.

Ancak, bu okullar açılışlarını müteakip, çok kısa süre de yabancı güçlerin kontrolüne geçti. Bu durumun oluşmasında, okullarda ders verecek eğitimcilerin o dönemde Osmanlı Devletinden sağlanamaması ve yabancı öğretmelerle çalışılması çok etkili olmuştu.

Osmanlı’da açılan bu okullarda, batılı güçlere hizmet eden kafa yapısına sahip bir çok genç yetiştirildi ve Osmanlı egemenliğine muhalif, özellikle İngiliz ve Fransız amaçlarına çalışan gruplar filizlendi.

Bunlardan Türk Milleti'nin geleceğine etki edecek önemli gruplardan İttihad-ı Osmanlı Cemiyeti, Jön Türk teşkilatlanmasında bir başlangıç niteliği taşımaktadır. İbrahim Temo liderliğinde Ömer Naci, Konyalı Hikmet Emin, Diyarbakırlı İshak Sukuti, Arapkirli Abdullah Cevdet, Kafkasyalı Mehmet Reşit ismini taşıyan bu beş talebe 1890’da, İttihat ve Terakki Cemiyetinin temelini attılar.

Jön Türkler kavramı uzun süre, Osmanlı topraklarında yetişen, devlet idaresine karşı gelen ve yabancılar tarafından yönlendirilen ihtilâlcilerin tamamının ortak adı olmuştur.

1898-1900 yıllarına gelindiğinde Jön Türkler özellikle eylem olarak birkaç gazete çıkarmış ve hükümete karşı bir ayaklanma başlatılması ve başlangıç olarak hükümet binalarının havaya uçurulması gerektiği gibi eylem biçimleri ortaya atmıştır.

Jön Türklerin faaliyetlerinde Damat Mahmut Paşa’nın büyük etkisi olmuştur. Damat Mahmut Paşa’nın oğulları Prens Sabahaddin ve Lütfullah Beylerle birlikte ülkeyi terk etmesi ve Fransa’ya yerleşmesinden sonra Jön Türk liderlerinden olan Ahmet Rıza Bey’e vatanseverlerin(!) ittifak yapması gerektiğini yazmıştır.

Bundan sonraki süreçte Jön Türklerin aktif elemanları olan Prens Sabahaddin ve kardeşi Ahmet Lütfullah Beyler mücadeleye sistemli ve tek parça olarak devam edebilmek amacıyla bir bildiri yazarak tüm Jön Türkleri bir toplantıya davet etmiştir.

4-9 Şubat 1902 tarihleri arasında yapılması kararlaştırılan kongreye katılacak kişilerin kongre için gerekli yol masrafı ve ikametgâh masrafları gibi maddi konuları Paris'te yaşamını sürdüren Prens Sabahattin ayarlamıştır. Kongre Jön Türk dostu ve ayan meclisi üyesi Mösyö Lafeuvre Contalis’in evinde yapılmıştır.

Kongrede esas itibariyle 2 fikir tartışılmıştır. Bunlar:
 
* Bir inkılap sadece yayın yoluyla başarılamaz; aynı zamanda ihtilal metodunu da kullanmak gerekir.
* İnkılâbın başarılabilmesi için yabancı devletlerin de müdahale ve desteğini sağlamak gereklidir.
 
Kongrede tartışmalar devam ederken Ermeni Hınçak ve Taşnak komitelerinin 3 maddelik istekleri olur. Bunlar;

* Ermeniler şimdiki yönetimi değiştirmek amacına uygun bütün hareketlerde Osmanlı Jön Türkleri ile birlikte çalışmaya hazırdırlar.
* Bu birlikte harekâtın dışında Ermeniler kendi özel harekâtlarına devam edeceklerdir. Bu hareketleri Kongrede bulunan gruplarla ilgili olmayıp, mevcut yönetime karşıdır.
* Ermenilerin özel harekâtı Berlin Antlaşmasının 7. Maddesi ve 11 Mayıs 1895 senesi muhtırasıyla ekleri ve Ermeni komiteleri adına Fransa Hükümetine Hariciye Nezareti vasıtasıyla takdim olunan layihalarda adı geçen ıslahatın süratle elde edilebilmesi amacına dayanır, demişlerdi.

Kongre 4 maddelik karar almıştır:
 
* Sultan 2. Abdülhamit’in rejimi kabul edilemez.
* Osmanlı Devleti’nde yaşayan bütün insanlara eşit davranılacak ve eşit haklar verilecektir.
* 1876 Kanuni Esasi geri getirilecek ve Osmanlı’nın birlik ve beraberliği öncelik olacaktır.
* Berlin Antlaşması’nın Osmanlı’yı ilgilendiren tüm kararları uygulanacak ve uluslar arası antlaşmalara saygı duyulacaktır.
 
Dönemin Osmanlı Devletinin gücü ve egemen olduğu topraklar, emperyalist güçlerin planları önünde çok büyük bir engeldi.


Ayrıca Osmanlı Padişahının aynı zamanda İslam Halifesi olması ve Müslüman milletlerde muazzam bir birlik beraberlik sağlaması, Osmanlı Devleti egemenliğinde bulunan toprakların yer altı ve yer üstü kaynaklarını sömürmek için türlü desise hazırlayan bu güçlerin amaçlarına mani oluyordu.


Ayrıca, Osmanlı Egemenliğinde bulunan topraklar üzerinde, kendi inançları gereği emelleri olan gruplar da bu toprakların bir an evvel Osmanlı'dan kopması için büyük heves içindeydiler.


Sömürgecilik hedeflerine ulaşmak ve bu toprakları istila edebilmek için Osmanlı Devletinin, özellikle  kendi içinden vurulması planını hazırlayan sömürgeci ve istilacı güçler, "HÜRRİYET" parolası altında Jön Türkleri devşirerek Osmanlıya vurulacak son darbeyi hazırladı.


Jön Türkler, Ermenilerin Taşnaksutyun partisi önderliğinde, 15 Ekim 1907 tarihinde Baron Volermo’nun konağında tekrar toplandı. Ermeniler, Türklerin birlikte çalışarak demokratik bir idare kurma başarılarının yaklaştığını hissetmeleri üzerine Türkler ile birlikte çalışmaya karar vererek kongreye katılmışlardır.

Dört gün devam eden kongrede planladıkları ihtilal sonrası Devletin yönetim sistemi konusunda net bir karar alınamamakla birlikte şu şekilde anlaşma sağlanmıştır;

"Padişahı tahttan feragate zorlamak, tüm Osmanlılar için eşitlik ve özgürlük temeline dayalı bir parlamento kurmak, bu amaçlara ulaşıcı yol ve politikaları tespit için sürekli bir komite kurmak."

Bu maksatla, genel ayaklanma, silahlı ve silahsız direnme eylemleri, vergi ödememe, ordu içinde örgütlenme gibi eylemler yapılmasına karar alındı.

Aslında zamanı ilerlettiğimiz zaman Cumhuriyet Döneminde gerçekleşen tüm darbelerde de aynı geleneğin devam ettiğini görürüz.

Bu kongrelerin en önemli noktalarından diğer bir tanesi de ordu-darbe ilişkisinin kurulmasıdır. 1907 yılında Kongre’de silahlı mücadele fikrinin benimsenmesi o dönemde devrimin ancak ve ancak ordu kuvvetleri ile gerçekleştirilebileceğini göstermiştir. Alınan bu kararla Türk Darbeler Tarihinin kilometre taşları döşenmiştir.


Jön Türk geleneğini anlamadan Türkiye’de Darbeler Tarihini anlamak imkânsızdır.