Sâlihlerin anıldığı yere rahmet iner.

TAKİP ET

Kıssaların Fazileti; Peygamberlerin ve geçmiş tüm büyüklerin yani; sahâbe, tâbi'in ve tebe-i tâbi'in, evliyahullahın kıssalarını anmak, kalpteki imanı pekiştirir. Gönlü tatmin ve teskin eder. En mükemmeli ise; Mevlâ Te'âlâ'nın rahmetini ve bereketini celbeder.

Nitekim Allâh-u Tebârake ve Te‘âlâ şöyle buyuruyor:

وَكُلًّا نَقُصُّ عَلَيْكَ مِنْ أَنْبَاءِ الرُّسُلِ مَا نُثَبِّتُ بِهِ فُؤَادَكَ

“Peygamberlerin haberlerinden senin kalbini (tatmin ve) teskin edeceğimiz her  haberi sana anlatıyoruz.” Hûd Sûresi, âyet:120

İbnü Cerîr et-Taberî, Câmi‘u’l-beyân adlı eserinde bu âyet-i kerimenin tefsirinde şöyle demiştir:

“Ey Muhammed (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)! Geçmiş peygamberler ve ümmetlerine ait olan haberleri sana anlatmamızın sebebi, senden önceki peygamberlerin ümmetlerinden neler beklediklerini bilmen ve kavminin seni yalanlamasından dolayı üzülmemen içindir. Peygamberlerin kıssalarını açıklayan bu surede sana, Rabbin tarafından gerçekler gelmiş, müminlere ise bir öğüt ve bir ibret gelmiştir ki Allah’a itaatten ayrılmasınlar.” (Ebû Cafer Muhammed İbnu Cerîr et-Taberi, Câmiu’l-Beyân fî te’vîli’l-Kur’an, Hûd Suresi, 120. ayetin tefsiri)

Süfyân İbni Uyeyne (Rahimehullâh) şöyle buyurdular:

عند ذكر الصالحين تنزل الرحمة

“Sâlihlerin anıldığı yere rahmet iner.” (el-Kâdı Iyâz, Tertîbü’l-Medârik 1/23)

Abdurrahmân el-Câmî (Kuddise Sırruhû) Allah dostlarının hayat hikâyelerini dinlemenin her mümine en azından şu faydayı verdiğini söyler:

“Onları tanıyan kimse, onlar gibi olmadığını anlar, kendi kusurlarını görür. Böylece nefsini beğenme, boş davalara girme, temenni ile oyalanma ve insanlara gösteriş yapma gibi hastalıklardan kurtulur.”

İmâm Cüneyd el-Bağdadî (Kuddise Sirruhû) şöyle dedi:

الحكايات جند من جنود الله تعالى، يثبت الله بها قلوب أوليائه

فقيل له: هل لهذا من شاهد؟ قال:  شاهده قوله تعالى: وَكُلًّا نَقُصُّ عَلَيْكَ مِنْ أَنْبَاءِ الرُّسُلِ مَا نُثَبِّتُ بِهِ فُؤَادَكَ

“Kıssalar, Allâh-u Te‘âlâ’nın (Celle Celâluhû) ordularından bir ordudur. Allâh-u Azze ve Celle o hikâyelerle dostlarının kalplerini tatmin ve teskin eder.

– Ona denildi ki: buna dair herhangi bir delil var mı?

– Evet, Allâh-u Te‘âlâ’nın (Celle Celâluhû) şu kavli buna delildir:

“Peygamberlerin başlarından geçenlerden, sana anlattığımız her şey, senin gönlünü pekiştirmemizi sağlar.” Hud Suresi, Ayet:120. dedi.” (Hâris el-Muhâsibî, Risaletü’l-müsterşidin, mukadimme sahife:12)

Kur’ân-ı Kerîm’in de takip ettiği bir metot ve menhec olan kıssaları yâd etmek hakkında, İmâm-ı Âzam Ebû Hanîfe (Rahimehullâh) şöyle demektedir:

الحكايات عن العلماء ومحاسنهم أحب إليّ من كثير من الفقه، لأنها آداب القوم وأخلاقهم

وشاهده قوله تعالى: أُولَٰئِكَ الَّذِينَ هَدَى اللَّهُ فَبِهُدَاهُمُ اقْتَدِهْ

وقوله سبحانه: لَقَدْ كَانَ فِي قَصَصِهِمْ عِبْرَةٌ لِأُوْلِي الأَلْبَابِ

Salih Kullar

“(Sâlih) ulemânın güzelliklerini anlatan kıssalar, bana fıkhın çoğundan daha sevimli gelir. Çünkü bu kıssalar; bize Hakk’a yaklaşanların edep ve ahlâkını öğretir.”

Bunun delili Allâh-u Te‘âlâ’nın şu kavl-i şerîfidir:

“İşte onlar (o peygamberler), Allah’ın hidâyete erdirdiği kimselerdir; (Habîbim, yâ Muhammed!) Artık (sen de) onların hidâyetine tâbi’ ol!” (En’am Suresi, Ayet:90)

Başka bir âyet-i kerîmede:

“Muhakkak ki onların kıssalarında, (selîm) akıl sâhibleri için bir ibret vardır.” (Yusuf Suresi, âyet:111)

Yusuf (Aleyhisselâm)’ın kıssasından sonra zikredilen bu âyeti kerîme, izah edilen kıssanın ne kadar ibretli, uyanmaya ve istifade etmeye vesile olduğunu bildiriyor. İbretten maksat; kendisinden ders alınacak hâdisedir. Düşünce ve tefekkürdür. Ahlâkı süslemek için örnek edinmeye lâyık olan herhangi bir husustur. İnsan o sayede birçok şeyleri anlayıp keşfetmeye, kalbini aydınlatmaya, halini düzeltmeye muvaffak olur.

“Bir göz ki, onun olmaya ibret nazarında

Ol düşmanıdır, sahibinin başı üzerinde” (Ömer Nasuhi Bilmen, Kuranı Kerim’in Tefsiri ve Türkçe Meali Âlisi. Yusuf Suresi, Ayet: 111)

Mâlik İbni Dinâr Hazretleri de bu hususu şu son derece anlamlı ifadelerle açıklamıştır:

الحكايات تحف الجنة

“Sâlih kulların güzel kıssaları, âdeta cennet hediyeleridir.” (Hâris el-Muhâsibî, Risâletü’l-müsterşidin, tahkik: Abdulfettah Ebû Ğudde, mukaddime, sahife:13)

İbret nazarıyla bakıldığında, kıssaların her biri, ruhlara huzur ve ferahlık, hasta gönüllere şifa, yorgun ve mahzun kalplere teselli bahşeder. Dolayısıyla bu kıssalar bizlere hediye edilmiş paha biçilmez inciler mesâbesindedir.

Nitekim geçmiş büyüklerimizden başka bir zat ise bu saddedde şöyle buyurmuştur:

استكثروا من الحكايات فإنها درر، وربما كانت فيها الدرة اليتيمة

“Ulemanın kıssalarını çokça zikredin. Zira o kıssalar inciler mesâbesindedir. Ve onlarda birçok sahibi olmayan inciler vardır.” (Abdulfettah Ebû Ğudde a.g.e., sahife: 13)

Muhammed İbni Yunus (Rahimehullâh) şöyle dedi:

ما رأيت أنفع للقلب من ذكر الصالحين

Salih zatları anmak kadar kalbe menfaat veren bir şey bilmem.” (Abdulfettah Ebû Ğudde a.g.e., sahife:12-13)

Salihlerle oturmak, sözlerini işitmek, derslerine iştirak etmek, menkıbelerini veya faziletlerini okumak, kalbin mutmain olduğu, gönüllerin inşirâh bulduğu, amel ve ahlâkın ıslaha kavuştuğu şeylerdendir. En önemlisi de yabanda gezen gönüllerin bu kıssalar ile avlandığı gerçeğidir. Nitekim Ebû Hâmid Ahmed Bin Mâmâ el-Esbehani’den naklolunduğuna göre İmam el-Berakî (Rahimehullâh) şöyle demiştir:

الحكايات حبوب، تصطاد بها القلوب

(Sâlih zatların) kıssaları, kalplerin kendisiyle avlandığı, (adeta gönlü yeşerten)tohumlardır. (Abdulfettah Ebû Ğudde a.g.e., sahife:13)

Hafız el-Kureşî (Rahimehullâh) “el-Cevâhiru’l Mudiyye” adlı kitabının giriş kısmında şöyle der:

“Selef ulemadan bazısı Allâh-u Te‘âlânın “Kalbler, ancak Allah’ı anmak ile mutmain olur”(Ra’d-28) âyet-i kerîmesinin tefsirinde şöyle demiştir:

Bu, Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in ashabının zikridir. Bu şeref onlara birkaç vecihten dolayı hâsıl olmuştur: Bunların en büyüğü ve en üstünü; Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)i görmek, ikincisi; O’ndan ilim almak, üçüncüsü ise; ona en güzel şekilde tabi olmalarıdır. Bunların dışında daha birçok vecihler de vardır. Durum böyle olunca, tâbiin tabakası da onlara bu hususta ortaktır. O halde onları anmakla da kalpler mutmain olur.  Onlardan sonra, onlara en güzel şekilde tabi olarak gelenler de böyledir. (Hafız el-Kureşî, el-Cevâhiru’l Mudiyye, 3/1)

تشبهوا إن لم تكونوا مثلهم       إن التشبه بالكرام فلاح

“Olamasanız da onlar gibi, benzeyin onlara!

Kurtuluş benzemektedir, ancak sadıklara.”

Salihlerle oturmak, haberlerini dinlemek, hadise ve hayatlarını okumak akıl sahibi salih kimseler katında hayatın en önemli maksatlarındandır. Zira akıl sahipleri nezdinde dünyayı sevmek; kişinin güzel vasıflarını kemâle ulaştırmak, iyiliklerini çoğaltmak ve ahiret hayatı için hazırlık yapmaktan öte bir şey olmamıştır.

Nitekim Hazreti Ömer (Radıyallâhu Anh) bu manayı şöyle ifade ediyor:

Dünyada kalmamı sağlayan şu üç şeydir:

Allâh-u Te‘âlâ yolunda asker teçhiz edip, at hazırlamak. Bol ecre ulaşmak için geceleri ihya edip, ibadetle geçirmek. İyi hurmalar adilerinden ayıklandığı gibi, kelamın pak ve güzel olanını kötüsünden ayıklayan kimselerle oturmak olmasaydı dünyada kalmayı istemezdim/sevmezdim, (Abdulfettâh Ebû Ğudde a.g.e. sahife:20)

Şeyhimiz Mahmut Efendi hazretleri (Kuddise Sirruhû) Hâce Yusuf el-Hemadânî (Kuddise Sirruhû)ya ait şu son derece veciz ifadeleri bal tadında sohbetlerinde defalarca naklettiğine şahit olmuşuzdur:

“Hâce Yusuf el-Hemedânî Hazretlerine, Eğer zamanınızda Allah dostları gizli olur ve onları bulmak güçleşirse, ne yapmak lazımdır? diye sorduklarında, şöyle demiştir:

Allah dostlarının hallerini ve hayatlarını anlatan kitaplardan her gün bir miktar mesela yedi sayfa okuyun. Bunu, kalbi gaflet içinde olanlar için farz gibi gerekli görüyorum.”

Büyük Muhaddis Ahmed İbni Hanbel (Rahimehullâh) salih zatların isimleri anıldığı esnada, onlara olan saygı ve taziminden dolayı, uzanır veya yaslanmış bir durumda ise hemen kendini toparlar ve “Salihlerin anıldığı esnada, bir yere yaslı olarak durmak bize yakışmaz”derlerdi. (ez-Zehebî, Tezkiretü’l Huffâz, 1/213. el-Hafız İbni Hacer, Tehzîbu’t Tehzîb, 1/130. İmam İbni Muflih el-Hanbelî, el-Furu’, 1/190.)

Hâsıl-ı kelâm; gönlü tatmin ve teskin eden, kalplerdeki imanı pekiştiren, âdeta cennet hediyeleri olan, sadırlara en çok menfaat veren, Kur’ân-ı Kerîm’in de takip ettiği bir metot ve menhec olan, fıkhın çoğundan daha sevimli gelen, Mevlâ Te‘âlâ’nın ordularından bir ordu olarak ifade edilen, inciler mesâbesinde addedilen… Önemini, faziletini, Kur’an-ı Kerim’den, sahabe kavillerinden, büyüklerin kelamından öğrendiğimiz “Kıssalar” artık hayatımıza yön verme noktasında bir mihenk taşı olması gerekmez mi?

Müderris; Mustafa Özdil