Yahyalılı Hacı Hasan Efendi (k.s.)

TAKİP ET

Hacı Hasan Efendi (k.s.) 1914 yılında Kayseri'nin Yahyalı ilçesinin Kavacık mahallesinde dünyaya geldi. Büyük dedeleri, seyyitlerden Hacı Osmanzade, dedesi H. Ahmet Efendi, babaannesi de Halime hanımdır. Babaları Erbili Muhammed Esat Efendi Hazretlerinin halifesi Mustafa Hulusi Efendi'dir, anneleri Baba Hocalardan Hacı Mehmet Hoca'nın kızı Aişe Hanım'dır.

Hacı Hasan Efendi (k.s.) 1914 yılında Kayseri'nin Yahyalı ilçesinin Kavacık mahallesinde dünyaya geldi. Büyük dedeleri, seyyitlerden Hacı Osmanzade, dedesi H. Ahmet Efendi, babaannesi de Halime hanımdır. Babaları Erbili Muhammed Esat Efendi Hazretlerinin halifesi Mustafa Hulusi Efendi'dir, anneleri Baba Hocalardan Hacı Mehmet Hoca'nın kızı Aişe Hanım'dır.

Her iki yönden Peygamberimiz’in (s.a.v.) nur nesline dayanan asil bir ailedendir. Böyle bir ana babanın evlatları olan Hacı Hasan Efendi, daha çocuk yaşlarda, gelecekte insanlara büyük bir örnek olacağına işaret eden tavır ve hareketleri ile herkesin dikkatini çekiyordu. 

Ondördünde vurdular manevi aşı

Durmadı akardı gözümün yaşı
dizeleriyle başlayan şiirlerinden anlaşıldığına göre on dört yaşında, babalarından vazife alarak fiilen tasavvuf yoluna girerler. Giyim-kuşam ve temizlik konusunda son derece dikkatlidirler. Dışlarında da, içlerindeki gibi bir düzen ve tertip hakimdi. Zamanın hakimlerinden Mustafa Hoca Efendi'nin fıkıh derslerine katıldılar. Dini eğitimin yasak olduğu dönemdir ve pederleri Mustafa Hulusi Efendi endişelidirler. Anneleri Aişe Hanım, "Telaş etmeyin efendi, ben evladımı rüyamda Efendimiz'in (s.a.v.) dizinin dibinde okurken gördüm" buyurmuştur. Zaman hızla akıp gitmektedir. Bu arada Hacı Hasan Efendi, babaları Mustafa Hulusi Efendi'nin medreseden arkadaşı, Adana yöresinden Ali Hoca'nın kızı Meryem Hanım ile izdivaç ederler. Çeyiz eşyası olarak bir yorgan, halı, heybe, yastık ve birkaç parça kab...
1939'da askerlik münasebetiyle Adana Dörtyol'a giderler ve sonrasında İstanbul Yalova'ya geçerler; bu arada da manevi hizmetlere devam ederler.
Sami Ramazanoğlu’nun (k.s.) Kayseri'nin Yeşilhisar ilçesindeki içmeye teşriflerinde, babaları Mustafa Hulusi Efendi, kayınpederleri ve Kılavuz Hafız ile ziyaretlerine giderler. Orada Sami Efendi Hazretleri, Mustafa Hulusi Efendi’ye hitaben, "Hasan Efendi'ye icazet veriyorum, bundan sonra ihvanın derslerini sormaya, vazife vermeye kendisini tayin ediyorum" der. Kadiri icazetini de yine aynı yerde 1965 yılında alırlar. Hacı Hasan Efendi Adana Şeyhoğlu Camii, sonraları da Ceyhan, Kozan, Niğde, Develi gibi çevre yerleşim yerlerinde vaazlarına devam etti.

1976 yılında çok ciddi bir şekilde şeker hastalığına yakalanırlar. Şekeri 450'ye çıkmış olmasına rağmen ihvana sohbete devam ederler. 1982'de gözlerinden katarak ameliyatı olurlar. 1987 yılında kalp rahatsızlığı sebebiyle, Kayseri Tıp Fakültesi Hastanesi'nde yoğun bakıma alındılar. 27 Ocak 1987 akşamı bir ihvanın evinde, elleri semaya açık iken dünya hayatına veda ettiler. Ertesi gün yurdun dört bucağından gelen gönüldaşların eşliğinde kendi yaptırdığı Yahyalı Kavacık mahallesindeki, Kalemdar Camii’ne defnedildiler. Cenab-ı Hak şefaatlarına mazhar kılsın.

“O, DOĞUŞTAN VELİ İDİ”

Hacı Hasan Efendi, zamanın irşad kutbu Mahmud Sami Hazretlerinden icazet aldıktan sonra (1939) ömrünün sonuna kadar manevi emaneti yerine getirmek üzere irşad sohbetlerine aralıksız devam etmiştir.

Dönemin zorlu şartlarına ve kısıtlı imkanlarına rağmen Hacı Hasan Efendi'nin eğitimine büyük özen gösterildi. Yedi yaşında Kur'an-ı Kerim öğrendi. Devrin bazı alimlerinin, özellikle de babalarının rahleyi tedrisinden geçti. Kendisini kutbiyyet makamına ulaştıracak manevi yolculuğuna 14 yaşında başlayan Hacı Hasan Efendi takva sahibi, haya ve edep timsali idi. güler yüzüyle etrafını hep şefkat nazarıyla süzerdi. Gönüller Sultanı Ramazanoğlu Mahmut Sami Hazretleri'nin ifadesiyle O doğuştan veli idi. Babaları Şeyh Mustafa Hulusi Efendi'nin vefatı üzerine Sami Ramazanoğlu Hazretleri'nin emriyle manevi vekaleti devralan Hacı Hasan Efendi, bir ömür boyu sürecek irşad faaliyetlerine başladı. 50 yıla yakın zaman diliminde Adana, Kozan, Konya, Niğde, Develi, Yahyalı ve Kayseri dolaylarında ulaşabildiği insanlara sohbetleriyle hizmet etti, fahri vaizlik yaptı. Sohbetlerinin manevi hazzında zaman ve mekan unutulur, nefislerin ihtiras yığınları kaybolur, zihinlerde yepyeni dünyalar açılırdı. Dünyanın gamı kederi O'nun yanında unutulur giderdi. Hilm, takva, tevazu, sabır, merhamet, şefkat ve letafet doluydu. Riyakarlığı sevmez, taassuptan hiç hoşlanmazdı. Hacı Hasan Efendi Hazretleri, sevenlerinin her türlü dertleriyle kendisini yıpratacak kadar ilgilenirdi. Hayatı boyunca dünyaya hiç meyletmedi. Zor zamanların bütün baskılarına rağmen inançlarından asla taviz vermedi. Ziyaretçilerinden iyiliği emredip, kötülükten nehyetmelerini isterdi. İlim ehline iltifat eder, keramete değil istikamete önem verirdi. O sohbet ve aşk ehli idi. Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa'ya (s.a.v.) olan aşkı ve muhabbeti sonsuzdu. Sevenlerinin ise O'na olan muhabbeti o kadar büyüktü ki; Türkiye'nin ve hatta dünyanın dört bir yanından insanlar bir kez olsun O'nu görebilmek, huzurunda boyun bükebilmek için akın akın gelirlerdi. 
******
“Etrafına güzellikler saçan bir elmas gibiydi”

Prof. Dr. Mehmet Emin Ay: "Adları farklı olabilir ancak evliyaullah olarak bildiğimiz bu isimlerin her biri Allah'ın has kullarıdır. Yahyalılı Hacı Hasan Efendi de onlardan biriydi. 72 yıllık hayatı boyunca güzel bir kul olmak için çaba göstermiştir. Yahyalılı Hacı Hasan Efendi, gençlere ve gençlerin eğitimine çok önem verirdi. Gençlere 'Kuzum, canım' diye hitap ederdi. 'Sizler Allah'ı sevin ki bizler de sizi sevelim' tavsiyesinde bulunurdu. Hakkında belgeseller çekildi, makaleler yazıldı, onlarca kitap kaleme alındı. Nereden bakarsanız bakın, bir elmas, etrafına farklı ışıltılar saçar ama güzellikleri aynıdır. O da etrafına güzellikler saçan bir elmas gibiydi"

“Sohbet ederken bir delikanlıydı”

Ali Ramazan Dinç Hocaefendi: “Kayseri-Yahyalı’nın alimlerinden İpek Hocamız, Hacı Hasan Efendi (k.s.) için derdi ki: ‘Efendimizin vücûduna inmeyen belâ yok. Biri bitiyor, diğer biri geliyor.’ Kendileri, ‘Rabbim beni terbiye ediyor’ derlerdi. Mübarek yüzlerinde hastalık emâresi yoktu. Sohbet ederken bir delikanlıydı. ‘Sizlere sohbet ederken morfinleniyorum’ derler, daha sonra doktor getirilirdi. Kendilerini inkâr edenlere ve musîbetlere karşı çok tahammüllü olurlardı. Bir vesîleyle, kin güdenleri ziyâret ederdi. Üstâzımız, ‘Dünyâda Rızâ-i İlâhî’den başka maksadım yok, bizi dünyâya bağlayan Allah Teâlâ’nın kullarını, Cenâb-ı Hakk’a sevgili kılmak’ diyorlardı.”

“Alimin ölümü alemin ölümü gibidir”

Ali Yıldız: “Bize gördüğümüz her an Allah’ı (c.c.) ve Rasulünü (s.a.v.) hatırlatan bir evliyaullahtı. Sohbetlerinde boş konuşmadan, mâlâyaniden, kötü sözden uzak durmayı öğütlerdi. Riya ve süm’a onun gözünde ateş kuyularına benzerdi ve etrafında dahi dolaşılmamasını salık verirdi. Kendisini ziyaret eden kardeşlerine ayağınızın türabı olayım diye hitap ederdi. 27 Ocak 1987 tarihinde yurtdışında idim. Ticari olarak bir yerden bir yere hareket edecek kadar paramın olmadığı hayatımın en zor dönemlerini geçiyordum. Üstadımızın vefat haberini aldığımda yaşadığım bu zorlukların hafifliğini gördüm. ‘Alimin ölümü alemin ölümü gibidir’ inancıyla unutamadığım bir gündür.”