“Ben bir Sümerli öğretmen, şair ve yazarım. Yaşım yetmiş beşi bulduğundan öğretmenliği bıraktım çoktan. Fakat şairlik ve yazarlığım ölünceye kadar sürecek herhalde. Bu yaşam öykümü daha çok gelecek kuşaklar için yazmaya başladım. Bizim ulusumuz, dilimiz, geleneklerimiz, sosyal yaşantımız, sanatımız unutuluyor artık. Bu güzel ve uygar ülkemize her taraftan göz diktiler.”
Yukarıdaki satırlar yaklaşık altı bin yıl öne yazılmıştır. İçeriğinden de anlaşılacağı üzere bir öğretmene aittir.
Sümerli Ludingirra. Öğretmen, Şair, Yazar Ludingirra…
Bu topraklarda yaşamış, öğrenmiş, öğretmiş…
Yaşı ilerlediği için öğretmenliği bıraktığını söylese de aslında o, görevinin başındadır. Şairlik ve yazarlık ile öğretmeye, aydınlatmaya devam etmektedir.
Onun derdi ulusu, dili, gelenekleri, sosyal yaşantısı ve sanatı ile neredeyse uygarlığın her alanıdır. İşte bu inanmışlık ve birikim ile kil tabletlere ve taşlara çelik kalemlerle tarihe not bırakma gayretine düşmüştür. Hem de büyük bir özveri ve emek ile…
Özveri, emek, gayret, inanmışlık, birikim…
Bunların her biri öğretmenin tanımıdır. Her biri yahut efradı ve ağyarı ile cümlesi…
Öğretmen, uygarlığın taşıyıcı kolonudur. Geleceğe şekil veren bir meslektir öğretmenlik. Dertleri, tasaları, kaygıları ve korkuları vardır öğretmenin. Kendi için değil, ulusu için, medeniyeti için…
Ludingirra’nın şu satırlarına da bakar mısınız:
“Topraklarımıza ilkel geldiler, sayemizde uygar olmaya başladılar. Ne yazıdan, ne tarımdan, ne sanattan, ne dinden, ne okuldan, ne attan, ne arabadan, ne aydan, ne yıldızdan haberler vardı. Hepsini bizden öğrendiler. Sonra da “biz yaptık, biz bulduk” diye övünmeye başladılar. Hep korkuyorum, bir gün gelecek adımız da, uygarlığımız da unutulacak. Biz ne yaptık, ne başardıysak hepsini onlar üstlenecekler.”
İşte öğretmen bu duygu ve düşüncelerle algılar hayatı, medeniyeti, insanlığı. Bu motivasyonla sahip çıkar vatanına, milletine, devletine…
Âcizane kanaatime göre öğretmenlik, diploma veya çeşitli bürokratik evraklarla ilgili bir durum değildir. Bütün bunlar, giriş kapısı olabilir belki, o kadar. Sonrasında yüreği yetenler devam eder.
Bugün şartlar hızla değişiyor ve insanlık, küresel tehlikeler karşısında adeta savunmasız bir konumda. Haz ve hız; düşüncenin, tefekkürün, muhayyilenin önüne geçti. Bilgiye ulaşmak o kadar kolaylaştı ki bu konuda neredeyse öğretmene ihtiyaç kalmadı gibi görünüyor.
Kadim zamanlara nazaran ferdi, toplumu ve medeniyeti tehdit eden unsurlar oldukça fazla. İnsanın daha çok rehberliğe ihtiyacı var. İnsan yaşamını merkeze alan; barışı, birlikte yaşamayı, doğaya ve canlılara saygıyı benimseyen bireylerin yetişmesi için öğretmene ihtiyaç var.
Öğretmeni sadece bilgi yükleyen bir robot seviyesine indirgemek, medeniyetin sonunu getiren bir felaket olacaktır.
Küresel Salgın sürecinde tanıdığım pek çok öğretmen, neredeyse okuldakinden daha fazla emek harcadı. Vefa Destek Guruplarında yer aldılar, öğrencileri ile beraber ihtiyaç sahiplerinin eli ayağı oldular.
Okulda yirmi saat dersi varsa evde kırk saat çalışan, soru hazırlayan, öğrencilerine konuları anlatan, sosyal medya aracılığı ile ders videoları çekip gönderen öğretmenler tanıdım.
Gündüz ihtiyaç sahiplerine gönüllü yardım edip, gece evinden internetle öğrencilerine ulaşan öğretmenler tanıdım.
Okulda sadece belli saatlerde öğrencilerle muhatap iken; yirmi dört saat öğrenci ile muhatap olmaya başlayan öğretmenler tanıdım.
Mesele sadece akademik dersler değil çünkü. Küresel bir sıkıntı karşısında toplum olarak birlikte hareket etmeyi, birlikte mücadele etmeyi ve birlikte var olmayı öğrenmeliydi öğrenciler.
Öğreniyorlar. Capcanlı ders!
Buna rağmen, hemen her öğretmen, bir an önce okulların açılmasını, öğrencilerinin dizlerinin dibinde yetişmesini şiddetle arzuluyor. Öte yandan öğrencilerinin ve toplumun sağlığı için ne gerekiyorsa yapmaya da hazırlar.
Hal böyle iken birileri çıkıp, öğretmenlerin okulların açılmasını istemediklerini iddia edip, “İşe gitmeden maaşlarını alıyorlar. Sanırım rahata da alıştılar.” diyebiliyor. Kendi ticari kaygısını öğretmenlere saldırarak gizlemeye çalışıyor.
Şimdiye kadar hiçbir öğretmenin, okullar açılmasın, dediğini duymadım. Sendikaların dile getirdiği ise alınması gereken tedbirlerle ilgili.
Elbette ki okullar açılsın. Ne gerekiyorsa yapalım, tedbir alalım, fedakârlık yapalım, iki kat çalışalım ama okullar açılsın.
Tek şartla ki çocuklarımızın canı sağ olsun!
Milletimizin canı sağ olsun.
Vatanımız sağ olsun!
…
İzzet Irmak
Teşekkürler İzzet hocam , dilinize sağlık.