Duygularımın amansız anaforunda raks eden düşüncelerimin ve kelimelerin nazenin sağanağı altında sırılsıklam ıslandım! Bu kez beni hoşgörün lütfen!
İçimdeki sessiz çığlıkların derinden sarsan, alıp götüren akıntısına kapıldım. Düşüverdi düşüncelerimden kaba siyaset ve kurgulu gündemler! Yüreğimdeki iktidar ve aklımdaki muhalefeti askıya astım bir süreliğine! Kendimle baş başa kalıverdim ikindisine girerken mevsimin… Mevsimin İkindisidir Sonbahar ve bir başkadır Eylül!
Bu da bir ihtiyaçtır ömrün dinginlik arayan ruh dünyasında… Belki değil, ondan da öte bir imtihan, bu da bir imtihan! Mola da olsa; son nefesine kadar imtihandır hayat!
Gülün yüzündeki tebessümün asık mevsime girerken solgunlaşması çok düşündürücü! Gül’e, gülmeyi özleten mevsim! Gönlümün çeperi hasar gördü viraneleşen şehrimin sokaklarında. Bir başka, bambaşka kokuyor kederlerim bu vakitlerde. Yüreğimin yangınından tütsülenen rayihalar çoğalarak yükseliyor arş-ı alaya doğru! Bir duygu anaforu kaynıyor içimde. Asumanımda içi yaş dolu, hüzün yüklü bulutlar oluşmakta… Ha yağdı ha yağacak üstüme biteviye!
Ve vaktin ikindisi! Soluk soluğa kalınan bir yokuş sonrası sanki… Yokuşun bitimine ne kaldı ki geriye? Geride bıraktıkların bırakacakların kadar, götürdüğün, götüreceğindir ileriye önemli olan… Geriden ne biriktiyse heybende kalan!
Ah söz dinlemek zorunda olup da yolundan, sözünden şaşmayan zaman! And içilen vakit’ten bir vakit! Hummasına tutuldum vakitsiz gibi görünen vakitlerde yakama yapışan/yapıştırılan hüzün iklimlerinin!
Kışın ürküten habercisi, baharın üvey ve son kardeşi, azıcık adaşı ve aynı istikametteki yoldaşı bir iklim! Sararmış yapraklarla sarılı bastonuna dayanır! Engelli imtihanımın üzerinden hep geçer iz bırakan gülüşleriyle!
Aşksızlıktan taş kesilmiş akıllar, çorak olmuş yürekler, kabalıktan, umursuzluktan kaskatı kesilmiş vicdan yoksunluğu içinde ‘yaşadıklarını sanan özlemsizler’ ne bilsin? Öncelikleri farklı!
Daracık menfezlerden, dehlizlerden geçen bir ömrün; özlem hamuru ile yoğurduğu beklentilerinin tadı bir başka oluyor bu vakitlerde…
Hızlı bir akışın, ağır çekim bir tablosu! Ruhun bedenden, günün geceden, kelimenin cümleden, hecenin kelimeden, yıldızların niceden, gülün bahçeden, canın canandan, yaşın tepeden, duygu ve düşüncelerin incelikten aheste aheste çekilişinin resmigeçidi yaşanmakta!
Bu mevsim; denizin dalgalarına inat, duygulara med-cezir’i doyasıya yaşatmakta!
Bir özlem deryasıdır bu mevsim! Rikkatin ve dikkatin zirvelerde ikamet ettiği, hüzün sağanağına gebe kalan bir iklim, düşündürücü bir haberci ve bir özlem ayıdır Eylül!
Ey Özlem! Demini en çok aldığın zamanda meftunum sana!
Her mevsimde güzelsin ama bu ayda ve bu isimle çok başkasın!
Ah Babacan! Ey Eylül!
Hüznümün zarif gülü! ( Canım Babama! )
…
…
Ah Eylül! Her Eylül, yürekte mühür!
Kimine Haziran veya Aralık…
Her kap içiyle var, eder tezahür,
Ramak var eşiğe, kapı aralık!
Özlem ilaç, ıtır kokulu güzel,
Vuslat ödül cana, aşkın iftarı!
Esenliğe esen esinti özel,
Yüreğim taşıyor o anahtarı!
İçimde dinmeyen dertli hıçkırık,
Yüce Yaratandan bana ihsanım!
Ne kadar uçsam da kanadım kırık,
İnan yokluğunla yarım insanım!
Sevgi ile Kalın…
A.Kadir Tunçer / akt