Şer diye bildiğimiz şeylerde belki de hayır vardır. Bu hayrı görebilmektedir keramet. Tekrar getirilen sokağa çıkma yasaklarının yaşandığı şu günlerde şehrin sükûneti, doğanın sesi, dünyanın yenilenişi kuşatıyor ruhumuzu.
Sosyal mesafe kavramıyla insanlarla aramıza koyduğumuz mesafe bizi doğayla ve dünyanın diğer güzellikleriyle yakınlaştırıyor. Sabahlarımız daha huzurlu ve aydınlık olurken dünya daha dingin bir ruh haline bürünüyor. Daha huzurlu bir güne uyanıyoruz.
Denize düşen yılana sarılır misali adına yaşamak dediğimiz eylemi canlı tutabilmek için yasaklara sarılıyoruz ve eskisi gibi canımızı acıtmıyor yasaklar. Bu yasaklara uymamanın neticesinde gözümüzü bir hastane koridorunda açma riski dizginliyor bizi.
Bu yasaklar neticesinde kendimizi eve kapattığımız şu günlerde dünyaya açılan tek penceremiz olarak balkonlarımız kaldı elimizde. En özgür alanımız onlar şimdi. Oradan dünyayı izliyor ve nefes alabiliyoruz. Balkonlarımız, yarı açık cezaevimizin yegâne umuduymuş gibi duruyor hayat duvarında. Şehrin sükûnetinin resmini çekiyoruz balkonlarımızdan ve sonra o resmin güzelliğini içimize işliyoruz.
Bugüne kadar yanı başımızda duran ve hep orada olan balkonlarımızın gün gelip de bizi teselli edecek bir mekân olacağı hiç aklımızdan geçmemişti. Hani derler ya “kıymeti sonradan bilinmek”. İşte öyle oldu hayatımızda balkonların kıymeti. Kapının önü kıyamet dediğimiz çıkamadığımız şu günlerde daha iyi anlıyoruz kıymetini balkonların.
Balkonlarımızdan bir çay içimi dünyanın sükûnetine şahit olmak ayrı bir gizem katıyor ruhumuza. O güne kadar fark edemediğimiz güzellikleri keşfetmeye başlıyoruz. Karşıdaki caminin minarelerindeki estetiği, yan apartmanın bahçesindeki çocuk parkını, yolun kenarındaki trafik levhasını, az ötede belediyenin yarım bıraktığı yol çalışmasını, şoförlerin kendi içinde gizli anlaşma yapmışçasına bir düzen dâhilinde arabalarını park ediş şekillerini, apartman bahçelerinde ağaçların az oluşunu ve daha nicelerini keşfediyor insan. Kim bilir, yapacak büyük işleri (!) olmayınca yanı başındaki güzellikleri ve sorunları daha iyi fark ediyor insan. Bu anlamda balkonlarımız keşfimizin başlangıç noktası oluyor.
Bu konuyla ilgili sizleri kendi balkonlarınızdan yapacağınız keşiflerle baş başa bırakıyor ve tarihe not düşercesine bugünleri hatırlatacak iki şiirimle yazıma son veriyorum.
ŞEHRİN SÜKÛNETİ - 1
Şehir sustu
Motor durdu
İnsan uyudu
Trafik ışıkları göz kırpıyor geceye
Sessiz bir bekleyiş
Baharı müjdeleyen umut
Vakası arttıkça eksilen yanlarımız
Hayra yorulan rüyalar
En özgür alan balkonlar
Hayata açılan pencere gibi duruyor duvarda
Bir siren, kâbusudur sessizliğin
Geçilmez bir nehir, hayat
Yasaklar boyu aşınca
Arşınlamak ötelere kalmış bir hülya
Yalnız, depresif, melankolik hava
Gökyüzü en temiz deminde
Abdestini alıyor yeryüzü
Kıyama duruyor bir sabah vakti
İç içe, içten dışa vuran duygular
Kıyıya çıkan yaşam
Denize düştük şimdi
Yasaklara sarılışımız ondan
Bir cezaya ram oluyor
Sevgi ile kuşatılamayan hayat
Kendisi için kendinden vazgeçiyor insan
Gece sessiz
Flörtte trafik ışıklarıyla
Hafif bir esinti kolluyor sokakları
Şehir en suskun, hep suskun
Susmuş oluyor insan
Susunca bir şehir
El tetikte göz kapı aralığında
Bir aralık arifesi
Kışa hazırlık bahara davet şimdi
Herkes uykuda
Sus pus olmuş bir gece
Bir saatten bir saate
En uzun, en gergin bekleyiş
Bir hastane koridorunda
Kapı orada
Hadi çık çıkabiliyorsan
ŞEHRİN SÜKÛNETİ - 2
Bu nasıl bir örtüdür
Örtüldü üstüne şehrin
Çıt çıkmıyor şehirden
Herkes ölmüş de
Haberleri yok bundan
Hiç ölmekten korktuğu için
Ölür mü insan
Adına uyku dediğimiz bir yanılsama
Çarşafı oldu duyguların
Gökyüzü yerine serildi üstümüze
Bir sineğin vızıldamasından dahi korkuyor şehir
Boğuluyorum
Sıkıyor beni şehir
Ben en özgür esir
Ürkeklerin olduğu yerde
En ürkekçe ölüyorum
Dört kişi yeterken
Otuz kişiyle sınırlandırılmış cenazem
Bir sokak kucak açmış bekliyor ölümü
Dur
Gitme
Yapma
...
Yasaklar içinde içiliyor bir yudum nefes
Bu nasıl bir dünya Allah'ım, altından kafes
Durdum
Gitmedim
Yapmadım
Ama yine ölen ben
Şehir kâbusunu görüyor
Üstünde kara bir çarşaf
Yüzler görüyorum
Tanımadığım yüzlerce yüz
Bir maske ardına gizlenmiş
Kim bilir hepsi gerçek yüz...
Tek tük açılıyor kapılar
Kapılar ardında nice hüzün var
Umutların üstüne yağınca kar
Beyaz bir önlük oluyor zaman
Beyaz dilekler içinde
Beyaz melekler giriyor koluma
Beyaz bir dilekçe düşüyor avucumdan yere
Yasak olan sokaklardan geçiyoruz
Yasaksız bir meyve elimde
Burası çok sessiz
Gökyüzü en temiz
Bir hayat ki ölümle eşsiz
Son dilek
Boyunda ilmek
Son çare gitmek
Yoksa bu sessizlik beni öldürecek...
A.Talip KOKTAŞ
Talip hocam mükemmel bir deyiş ve şiirine ruhumuzun temsilcisi oldunuz. ALLAH başarılarınınızın devamını dilerim. Çok teşekkür ediyorum talip hocam