MEKTEPLERİN İNŞASI 3.
Eğitim ve öğretim hayatımızdaki boşluklar, yaşantımızdaki yanlışlıklara, hedeften sapmalara ve idealsizliğe, sebep olmakta.Eğitimden yoksun kalan bir milletin, medeniyeti de hüsran. İnsanlık tarihi bir önceki neslin tecrübelerinin yazılı ve sözlü olarak bir sonraki nesle aktarılması, taşınmasıyla medeniyetler oluşur.
Eğer bir toplumda muallimler, alimler, aydınlar, ulemalar görevlerini hakikat noktasında yapmazlarsa toplum ifsada uğrar. İlk önce bağlar gevşer, sonra çözülme ayrışma başlar, en sonunda da çöküş meydana gelir.
Muallimler odasında muallimler, toplum hayatımızda gönül önderlerinin, üniversite koridorlarında öğretim görevlisi ve öğrencilerinin, görsel medyada aydınlarımızın gündemlerine baktığımızda bunu anlamak hiçte zor değili. Bu gün ne konuşuyorsak yarın bunlarla meşgulüz demektir.
Son yüzyılımızı bir muhasebeye alırsak hedeflerimizden, gayelerimizden ne kadar saptığımızı da görmüş olacağız. Yeni bir ülke inşa edilirken “yeni” sözcüğüne nasıl bir anlam yüklendiği malumdur. Aslında yeni demek; geçmişin ötekileştirilmesi, eskiye ait ne varsa hepsinin terk edilmesi, çağ dışı, geri kalmışlığın tek sorumlusu ilan edip, öz kültürümüzden kopmanın simgesi oldu.
Böylece yeni olarak bir eğitim anlayışı benimsendi. Yüzümüzü batıya çevirerek, batılı dünya görüşünü, yöntem ve tekniklerini, usul ve esaslarını, hedeflerini benimseyerek yeni bir sistem inşa edildi.
Bu sistem bize yenilik, yeni, aydınlanma olarak parlatılarak altın taslar içinde pozitivizm olarak sunuldu. Böylece insan;” doğanın efendisi ve sahibi olarak gören “insan insanın kurdudur” anlayışına götürdü. İnsan eşref-i mahluk anlayışı unutuldu.
Farklılıklar hiçe sayılarak, benzerlikler esas alındı. Yağan kar tanelerinin her birinin farklı olması gibi, her öğrenci bir birinden oldukça farklı olduğundan özel olana, özel bir muamele gerekir. Fıtrat terk edilip, benzerlikler esas alınınca; sınıf ve anfi sistemi nesillerimizi köreltti. Mevlana” körler çarşısında ayna satma, sağırlar çarşısında gazel atma” der.
Özelden genele geçince buyuran, emreden biricik otorite olarak bilim ön plana çıkarıldı. Böylece” bilimsellik!” put olarak her yanımızı sardı. Bilimsellik “putu!” ahlaki ve manevi değerleri ötekileştirdi, dışladı, hor ve hakir gördü. Birçok yetenekle dünyaya gelen insan sıradanlaştı, idealsiz ve sıradan eğitimcilerin elinde heba oldu.
Modern eğitimin dayatılması sonucunda, modern eğitimimiz hiç bir sorunumuza çare ol/a/madı, çare üret/e/medi. Bilgiyi esas aldı. Her şeye bilimsellik gözlüğünden baktı. Hissi ve kalbi duyguları yoksaydı. Sonuçta muhakeme gücümüz çöktü. Bilgilerden bilgilere ulaşamadık. Muhasebe, kıyas, analiz edemedik. Hazır olanı ezberledik. Ezberlediklerimizi de test sınavlarıyla ölçtük. Bu testlerin sonuncunda çocuklarımızı başarılı başarısız diye sınıflara ayırdık.
Yapısal sorunlarımız arttı. Ekonomik ve sosyal sorunlarımız büyüdü. Gelişen çağa ayak uyduramadık, üretimden uzaklaştık.
İnsani değerlerimiz hor görüldüğünden gençlerimizde vicdan, merhamet, adalet ve ahlaki değerlerin yoksunluğu, maneviyatın boş bırakılması post-modern eğitim etkisiyle hiçbir kutsallık ve mahremiyet kalmadı. Ahlaki krizlerle karşı karşıya kaldık. Çünkü “aklın tahareti ise ahlaktır.”
Çocuklarımız kendisine ders veren değil, kendisine değer veren öğretmenleri istiyor. “Erdemden yoksun bilgi, bilinçten yoksun ahlak anlayışı problem üretmeye” devam eder.
Adem DURAN
EĞİTİM UZMANI