DERS KİTAPLARINDAKİ DOĞACI VE MATERYALİST BAKIŞ AÇISI KUR’AN’IN BAKIŞ AÇISI İLE BİLİMLER ANLATILMALI TÜRKİYE AİLE MECLİSİ EĞİTİM RAPORU
Dindar nesil yetiştirme, Asım’ın neslini inşa etme ideali taşıyan bir eğitimciler olarak fen bilimlerini anlatan ders kitaplarını hayret ve hayal kırıklığı ile inceledik
Dindar nesil yetiştirme idealinin önündeki en büyük engel; materyalist, ateist bakış açısı ile yazdırılan ders kitapları. Hayat bilgisi, fen bilgisi, sosyal bilgiler, coğrafya, fizik, kimya, biyoloji ders kitaplarının hiçbirinde “yaratıcı ve Allah” kelimeleri geçmiyor.
Cumhurbaşkanımız; 2019-2020 Öğretim yılı açılış konuşmasında “özgürlükçü, demokratik, şeffaf ve objektif bir anlayışla müfredatlar hazırlattığınızı, milletimizin inancını, insanımızın medeniyet ve kültür değerlerini hor gören ideolojik unsurları ders kitaplarımızdan tamamen temizletildiğini” ifade etti.
Cumhurbaşkanımızı birileri yanlış bilgilendiriyor.
Fen bilgisi ve sosyal bilgiler kitaplarındaki bakış açısı, yerli ve milli değil.
Allah’ın eseri evren ve içindeki varlıklar inceleyen, evrendeki harika sistemi anlatan fen bilgisi ders kitaplarının hiçbir yerinde “yaratıcı ve Allah” kelimesi geçmez. Evrendeki düzen, eşyadaki nizam ve intizam “doğa yaptı, kendi kendine, kendiliğinden oldu.” kelimeleri ile ifade edilir.
Ders kitapları ile okullarımızda çocuklarımıza materyalist ve ateist propaganda yapılıyor. Ateist dünya görüşü, not dayatması ile evlatlarımıza benimsetilmeye çalışılıyor, dinsizlik empoze ediliyor.
Gençlik ateizm ve deizmin pençesinde inliyor. Ders kitapları hikmetli, ölçülü, düzenli, sistemli yaratılan dünyayı, evreni ve içindekileri “doğa yaptı, kendi kendine oldu, oluştu, dönüştü, DNA yaptı” gibi ifadeler kullanarak “YARATICI”yı gizliyor. Varlıkların yaratılış sebebini doğaya ve olaylara havale ediyor. Bilim etiketi altında ateistlik telkin ediyor.
Not zoruyla yavrularımızın zihnine materyalist dünya görüşü, bilimmiş gibi telkin ediliyor.
Ateist ve materyalist dünya görüşünün not zoruyla yavrularımıza nasıl dayatıldığını, bilimin dinsizliğe nasıl alet edildiğini gösteren örnekler arz ediyoruz.
Fen Bilimleri 3, 4, 5, 6, 7, 8 sınıf kitapları, biyoloji 9, 10, 11, 12.sınıf, fizik 9, kimya 9- 10; hayat bilgisi 2, 3, 4, 5, 7 sınıf kitaplarını ele aldık ve İslam inancına aykırı ifadeler tespit ettik, arz ediyoruz.
DERS KİTAPLARINDA MÜSLÜMANIN BAKIŞ AÇISINA YER VERİLMİYOR
Ders kitapları ve programlarındaki en temel yanlışlar şunlar:
1.Doğa tanrılaştırılıyor, evrende olup bitenlerin faili gösteriliyor.
(Doğal varlıklar kendiliğinden oluşur, insanlar tarafından bu varlıklar sonradan keşfedilir.” ( Sosyal Bilgiler, 5. Sınıf, Erhan Şahin, Anadolu Yayıncılık, s. 40)
2.Varlıklar tanrılaştırılıyor, kendiliğinden oluyor, kendi kendini yapıyor, deniliyor.
3.Bitkiler tanrılaştırılıyor. Bitkiler besin üretiyor, oksijen üretiyor, deniyor.
4.Oluşuyor, dönüşüyor gibi edilgen çatılı, öznesi olmayan fiillerle evrendeki harika düzenin sahibi Allah’ın varlığı gizleniyor.
5.Allah’ın koyduğu fizikî kanunları fani bilim adamlarına mal ediyorlar: Dalton Kanunu, Newton Kanunu, Bor Atom Modeli deniyor.
6. Ders kitapları demokratik anlayıştan uzak. Sadece materyalist bakış açısına yer veriliyor;
Müslüman bakış açısı yok, antidemokratik, dayatmacı bir dil kullanılıyor.
Kitaplar ve programlar Müslümanın bakış açası ile yazılmalı aşağıdaki prensipler esas alınmalı:
1. İslam ilimdir ve ilim öğrenmeyi emreder. Kitaplar, Batıcı materyalist dünya görüşü ile yazılıyor. Bu bakış açısına göre din ile bilim çatışır, dini inanışlar bilimsel kabul edilmez. İslam dini gerçek bilimle çatışmaz. Din kendisi ilim olduğu fen bilimlerinin öğrenilmesini de teşvik eder. Kadim kültür ve medeniyetimizde din- bilim çatışması yoktur.
2. Bilgi; madde ve mana birleştirilerek verilmeli, hikmete dönüştürülmeli. İlim Çin’de de olsa gidip alınız anlayışına sahip bir dine mensubuz. Fen ve teknik bizim malımız, onu almalı ve ona ruh ve mana vermeliyiz.
3. Fen bilimleri Kur’an’ın bakış açısı ile yazılmalı. Kâinat, Allah’ın kudret sıfatının, Kur’an ise Kelam sıfatının eseridir. Kur’an’da kâinat kitabının nasıl okunması gerektiği ile ilgili âyetler var.
4. Yaratılışın gayemizi anlayabilmek için Yaratıcıyı sıfat ve isimleri ile tanıtmalı ve ilmi, hikmete dönüştürmelidir. Ders kitapları ve müfredatı Müslüman milletimizin inancına uygun bir anlayışla yazılmalı.
5. Öğretmenlerimiz ilim ve hikmeti, madde ve manayı birlikte anlatacak şekilde yetiştirilmeli.
Eğitim bilimcileri olarak bilim adına materyalist dayatmayı fulbright'ı doğru bulmuyor ve İslam inancına uygun bir dil ve anlatımın benimsenmesini teklif ediyoruz.
Bu tebliğde fen bilgisi ders kitaplarındaki doğacı, materyalist, ateist bakış açısı örneklenmiştir.
Anahtar Kelimeler: doğa, materyalist bakış açısı, fen bilimleri, ateizm, deizm
Türkiye Âile Meclisi Genel Başkan Yardımcısı ve Eğitim Komisyonu Başkanı
Eğitimci Yazar Ali Erkan Kavaklı
Prof. Osman Çakmak
Doç. Cihat Yaşaroğlu
Doç. Bayram Özer
Eğitimci Yazar Adnan Kalkan
Prof. Halim Ulaş
DERS KİTAPLARINDAKİ MATERYALİST VE ATEİST BAKIŞ AÇISINA ÖRNEKLER
FEN BİLİMLERİ 3
“DOĞAR IŞIK KAYNAKLARI KENDİLİĞİNDEN OLUŞUR”
Anadolu yayıncılık tarafından yazdırılan 3. SINIF FEN BİLİMLERİ kitabı fener, ampul, florasan, el lambasının bir usta tarafından yapıldığını kabul ediyor; Güneş, Ay, yıldızlar, şimşek ve ışık böceğinin ışığı kendiliğinden olur, diyor. (s.129)
El fenerinden milyarca defa büyük ve trilyonlarca defa fazla ışık ve ısı veren Güneş’i ustasız, sanatkârsız, yaratıcısız kabul etmek mantıklı değil.
Ders kitaplarını yazanlar, mantığı zorluyorlar.
CANLI VARLIKLAR KENDİLİĞİNDEN VAR OLABİLİR Mİ?
3. sınıf Fen Bilimleri kitabı, canlı varlıkların yaratıcı olmaksızın kendiliğinden olduğunu iddia ediyor. Yaratıcı dememek için akıl ve mantığı hiçe sayan ifadelere yer veriliyor.
Örnekleyelim:
“Canlılar kendiliğinden doğada bulunur.” (s.162)
“Dağ, ova, orman, çayır, akarsu kendiliğinden olur.” (s. 179)
“Doğal çevre, doğada kendiliğinden bulunur.” (s.180)
“Cansız varlıkların bazıları doğada kendiliğinden bulunur. (s. 194)
Bugün bile bilim adamları bir hücre yapamıyor. Canlı varlıkların kendiliğinden olduğunu kabul etmek mantıklı değil.
Ders kitabında çocuklarımıza ateizm ve inkârcılık aşılıyor.
DOĞAL SES KAYNAKLARI KENDİLİĞİNDEN Mİ OLUR?
Fen Bilimleri 3 kitabı sesi anlatırken de doğal ses kaynaklarının başka bir varlığa ihtiyacı olmadığını yazıyor. El, eli yıkar ama doğal sesler kendiliğinden oluşurmuş.
Ders kitabındaki metin şöyle:
“Ses kaynakları, doğal ve yapay ses kaynakları olmak üzere ikiye ayrılır. Doğal ses kaynaklarının ses üretmesi için başka bir varlığa ihtiyaçları yoktur. İnsanlar, hayvanlar, derede akan su, denizdeki dalgalar, rüzgâr ve şimşek doğal ses kaynaklarına örnektir.”(s. 136)
“Yapay ses kaynakları ise insanlar tarafından icat edilmiştir.” (s.137)
Eser, ustasız olmaz. Ders kitapları, ateizm propagandası yapıyor, Allah’ın adını anmıyor; cansız, şuursuz maddenin veya canlı varlıkların yaratıcı olduğunu bilim diye sunuyor.
4. Sınıf Fen Bilimleri
DERS KİTAPLARINDA YARATICININ VARLIĞI GİZLENİYOR
MEB’nın 4. Sınıf kitabı Dünya’nın kendi etrafında 24 saatte döndüğünü, Güneş etrafında 365 gün 6 saatte dolaştığını, bunun neticesi mevsimlerin meydana geldiğini anlatıyor, sistemi açıklıyor. Sistem kurucusundan bahsetmiyor.
Dünya’nın hareketlerini anlatan metin şöyle:
“Dünya kendi etrafında dönme, Güneş’in etrafında dolanma hareketi yapar. Dolanma hareketinin yönü batıdan doğuya doğrudur. Dünya, Güneş’in etrafındaki dolanımını 365 gün 6 saatte tamamlar. Bu süre bir yıl olarak kabul edilir.
Dünya’nın dolanma hareketi sonucunda mevsimler oluşur.” (s.41)
Yazarlar, Selimiye Camii’ni anlatıyor ama Mimar Sinan’ı anmıyorlar.
Safahat’ı anlatıyor, Mehmet Akif Ersoy’un yazdığını söylemiyor.
DÜNYA, GÜNEŞ VE SAMANYOLU GALAKSİLERİNİ HAVADA KİM YÜRÜTÜYOR?
DÜNYA’NIN DÖNDÜĞÜNÜ KEŞFEDEN VAR, DÖNDÜREN YOK MU?
Dünya’nın kendi etrafında dönmesini ve Güneş’in etrafında dönmesini keşfeden bilim adım Galileo Gelilei’nin adı verilmiş.
Dünya’yı, Güneş’i, gezegenlerini yaratanın adı yok.
TASARIM VE EVRENDEKİ VARLIKLARIN MÜHENDİSİ
Fen Bilgisi 4.sınıf kitabında tabiattaki canlıların harika yeteneklere sahip oldukları ve bilim adamlarının keşif, icat ve buluş yaparken onlardan ilham aldıkları anlatılıyor. Çok ilgi çekici bir örnek veriliyor. Kertenkelenin ayaklarının tüylü oluşu ve böylece düz zeminlerde, duvar ve camlarda yürüyebildiği anlatılıyor.
Metin şöyle:
Bilimin Doğadan Esinlendiğini Gösteren Bir Tasarım Süreci
“Ülkemizde sakangur diye de bilinen geko, sıcak iklimlerde yaşayan ve böcekle beslenen küçük bir kertenkeledir. Duvarda, tavanda, hatta camda bile gezebilmektedir. Gekonun cama bile kolayca tırmanmasını sağlayan ayaklarındaki hangi özelliktir? Kertenkelenin ayak tabanları yaprak benzeri bir yapıyla kaplıdır. Bu yapı, halı gibi milyonlarca tüyle kaplıdır. Üstelik her bir tüyün ucunda da yüzlerce saçak bulunur. Gekonun duvarda, tavanda kolayca gezmesinin nedeni budur. Robert Full (Rabırt Ful), hayvanların nasıl yürüdüklerini araştıran bir biyolog, aynı zamanda bir mühendistir. O ve ekibi, araştırmaları sonucunda öğrendiklerini teknolojiye aktararak robotlar tasarlamaktadır. Robert Full ve ekibi, gekonun ve diğer hayvanların ayak yapılarından esinlenerek bir robot yapmayı başarmışlardır. Altı bacaklı olan robot geko gibi her yere tırmanabilmektedir.
Bir ürün üretilmeden önce çizgi, şekil, renk, doku vb. özellikleri düşünülmelidir. Ürün, estetik ve işlevsellik bakımından planlanmalıdır. Bu noktada işin içine tasarım girer. Tasarım öyle bir süreçtir ki ister istemez insanın düşünme becerileri ve yaratıcılığı gelişir. (S. 13)
Kertenkele ayağındaki tüyleri keşfeden ve bundan ilham alarak robot geliştiren bilim adamının adı anılıyor ve yaptığı çalışma övülüyor.
Geko kertenkelesini düşünen, tasarlayan, yaratan, canlandıran, tüylü tabanlı ayaklar verip düz yüzeylerde bile gezmesini sağlayan Yüce Yaratıcıdan tek kelime edilmiyor.
Üstelik doğadaki canlı denerek tabiat Tanrılaştırılıyor, bilgi anlatılırken doğanın Tanrı olduğu düşüncesi üstü örtülü bir şekilde zihinlere aşılanıyor.
Bilim dinsizliğe alet ediliyor.
“PAMUKKALE TRAVERTENLERİ NASIL OLUŞTU?”
Basit bir resmi yapmak için kâğıda, fırçaya, boyaya ihtiyaç duyarsınız. Resmi yapmak için bu malzemeyi kullanacak bir ressamın olması gerekir.
Konu, doğadaki harika Pamukkale Travertenleri olunca kitabın yazarları “Ressam” akla getirilmeden anlatıyor, oluştu fiilini kullanıyor. Cümle edilgen çatılı kuruluyor:
Sanki o muhteşem beyaz travertenler kendi kendine oluşmuş gibi ifade ediliyor, yaratıcının varlığı gizleniyor. Örtülü ateizm telkini yapılıyor.
FEN BİLİMLER 5
DÜNYANIN OLUŞUMU ÖZNESİZ ANLATILIYOR
EKOLOJİK SİSTEM ANLATILIYOR, SİSTEMİ KURANDAN SÖZ EDİLMİYOR
BİR EVİ PİLANLAYAN MİMAR, YAPAN USTA VAR, DÜNYA’YI YARATAN MİMAR YOK MU?
ADA MATBAACILIK YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET LTD. Şirketinin yayınladığı, İlknur ÖZKAN ve Zeynep MISIRLIOĞLU’nun yazdığı 5. sınıf FEN BİLİMLERİ, doğayı fail kabul ediyor. Doğa ekolojik bir sistem olduğunu anlatıyor, sistemi kurandan söz etmiyor. Sistem varsa onu kuran ve yöneten elbette vardır. Süleymaniye’yi anlatım Mimar Sinan’dan bahsetmemek doğru bir metot değildir. Fen Bilimleri kitaplarını yazanlar eserden söz ediyor, eserin mimarı Allah’ın adını anmıyorlar.
DOĞA BİLİNÇLİ BİR TANRI OLARAK SUNULUYOR
DOĞAYI özne ve TANRI olarak gösteriyor, yaratıcıyı saklıyor kitap.
Allah’ın hikmetle düzenlediği tabiatı ve ondaki düzeni, onun adını anmadan, cansız varlıklara yaratıcı niteliği vererek anlatıyor kitap. Örnekleyelim:
“Doğa, çevreye bırakılan bitki ve hayvan atıklarını kolayca yok edebilir. Ancak pil, cam, deterjan ve metal atıklarını uzun süre yok edemez ve bu atıklar çevreyi kirletir.” (S.149)
BİTKİLER SANKİ TANRI:
HAVAYI TEMİZLER, EREZYONU ÖNLER, TOPRAĞI KORUR
Fen Bilimleri 5. Sınıf kitabı bitkileri akıllı, bilinçli kabul ediyor; insanların ihtiyaçlarını düşündüğünü ve hayatlarını sürdürebilmeleri için gereken şeyleri temin ettiğini yazıyor. Marul, maydanoz, kavun, karpuz gibi bitkileri akıllı, bilinçli, iradeli ve insan ihtiyaçlarını karşılayacak güçlü varlıklar olarak niteliyor. Okuyalım:
• “Bitkiler havayı temizler, erozyonu önler, toprağı korur.
• Zamanla değişen insan ihtiyaçlarına cevap verebilmek için seçenekler demeti oluşturur.
• Yer küre üzerinde hayatın devamlılığı için gereklidir.
• Sağlıklı ve verimli bir çevre sağlayarak su ve toprağı korur.
• Biyolojik çeşitliliği oluşturan bitki ve hayvan türleri tarım, eczacılık, tıp, hayvancılık vb. alanlarda kullanılır.” (s. 143)
YER KABUĞUNUN OLUŞMASI DOĞAL SÜREÇMİŞ
Doğanın bir eser olduğunu ve onu insanların ve canlıların yaşayabileceği şekilde düzenlendiğini anlatırken, edilgen çatılı, öznesiz cümleler kuruyor ve yaratıcıyı gizliyorlar. Örnekleyelim:
“Dünya’nın katmanlardan oluştuğunu 4. sınıf fen bilimleri dersinde öğrenmiştiniz. Dünya’nın dış katmanının yer kabuğu olduğunu biliyorsunuz. Yer kabuğu levha adı verilen yapılardan oluşur. Levhalar çok yavaş da olsa sürekli biçimde hareket eder. Levhaların hareketi sonucu yer kabuğunda çeşitli değişimler olur. Bunlar doğal süreçlerdir. Bu doğal süreçlerden biri de depremlerdir.” (156)
DOĞADAKİ DENGEYİ KURAN YOK MU?
Fen Bilimleri 5. sınıf kitabında tabiatta bir denge olduğunu anlatan satırlar var. Dengeyi sağlayan sistemi kuran Allah’ın adı yok. Okuyalım:
“Ayrıca insan nüfusundaki hızlı artış, doğadaki dengenin giderek bozulmasına yol açmakta ve dünyamızın geleceğini ciddi biçimde tehdit etmektedir.” (s. 147)
EKO SİSTEMİ VAR, SİSTEM KURUCUSU YOK MU?
Kitap canlıların doğal yaşam alanını ve canlıların yaşadığı çevredeki ekosistemi anlatıyor, sistem kurucusundan söz etmiyor:
“Doğal yaşam alanı canlıların doğal olarak yaşamlarını sürdürdüğü, hayatını devam ettirdiği alandır. Ormanlar, çöller, denizler, göller, ovalar vb. doğal yaşam alanlarına örnek olarak verilebilir. Biyoçeşitliliğin doğal yaşam içindeki özellikleri şu şekilde sınıflandırılabilir:
Çevresel strese ve baskılara dayanabilmek için, bir ekosisteme ve orada yaşayan her bir canlı türüne direnç sağlar. Onlara sanki çelikten bir zırh olur. Canlıların doğal olarak yaşadığı yer, onun yaşam alanı yani habitatıdır.” (143)
AY’IN DÜNYA ETRAFINDA DÖNMESİ SİSTEMATİK
SİSTEMİ KURAN YOK MU?
Fen Bilimleri 5. sınıf kitabında Güneş sistemi, Dünya’nın Güneş etrafında, gezegeni olan Ay’ın dünya etrafında dönmesi anlatılıyor, sistem bütün açıklığı ile ortaya konuyor. Yazarlar, sistemi kuran ve yönetenden bahsetmiyor.
Okuyalım:
“Güneş, kendi adını taşıyan sistemin en önemli parçasıdır. Bu sisteme Güneş sistemi adı verilmektedir.”(s.14)
“Dünya, diğer gezegenler ve Güneş sistemindeki tüm gök cisimleri, Güneş’in çevresinde dolanır. Güneş de diğer gök cisimleri gibi kendi çevresinde döner.”(s.15)
“Yukarıdaki görselde Dünya’nın Güneş etrafında dolanmasını görebilirsiniz. Dünya’nın kendi etrafında ve Güneş etrafında dönüş yönü saatin dönme yönünün tersidir. Ay, kendi etrafında Dünya gibi saat yönünün tersine dönmektedir. Dünya etrafındaki dolanımı da yine saat yönünün tersidir. Ay, Güneş etrafında Dünya’mız ile birlikte saat yönünün tersi yönünde dolanmaktadır.”(s.22)
“Ay, Dünya gibi kendi etrafında dönerken aynı zamanda Dünya etrafında da dolanmaktadır. Ay, zaman dilimi olarak da kullanılan bir kavramdır. Ay, Dünya çevresindeki bir tam turunu yaklaşık 29,5 günde tamamlar. Ay’ın Dünya etrafında dolanma süresi aylık zaman olarak kabul edilmiştir. Bir yıl, Dünya’nın Güneş çevresindeki dolanma süresidir. Bir yıl 12 aydan oluşur. Zaman dilimi olarak ay ise 1 yılın 28, 29, 30 ve 31 gün arasında değişen 12 farklı ayını gösterir. Her ay, haftalara ve günlere bölünmüştür.” (s. 19)
Konunun anlaşılmasını sağlamak için sorulan sorularda da yaratıcı gizleniyor ve Ay özne kabul ediliyor. Okuyalım?
“ Ay, Dünya etrafında dolanırken kendi etrafında hangi hareketi yapar?” (s.21)
Kâinattaki son derece hesaplı, sistematik, ölçülü düzen; DÜZENLEYEN ALLAH anılmadan anlatılıyor.
FEN BİLİMLERİ 6
ALLAH’IN HARİKA ESERLERİ ÇARPITILARAK DOĞA OLAYLARI DİYE ANLATILIYOR
Sevgi Yayınlarının neşrettiği Fen Bilimleri 6 kitabını Coşkun ÇİĞDEM, Gizem MİNOĞLU BALÇIK, Dr. Özgün KARACA kaleme almışlar.
Kitapta Müslümanın bakış açısı yok; tamamen ateist, materyalist, pozitivist bir bakış açısı ile yazılmış.
Geçen yıl Yeni Akit’teki eleştirilerimizden sonra Talim Terbiye Kurulu, altıncı sınıf Fen Bilimleri kitabında değişiklik yaptı.
Ama ne değişiklik...
Kitap daha önce “Doğanın Canlılara Sürprizi” başlığıyla suyun donması anlatıyor, şöyle diyordu:
“Buz 0°C’ta erimeye başlar. Yeterince ısı aldığında yine 0°C’ta ve aynı kütlede suya dönüşür. Su 0°C’ta dışarıya yeterince ısı verirse katı hâle yani buz hâline geçer. Suyun bu şekilde hâl değişimi, su altındaki yaşamı etkilemez. Bunun nedeni, suyun buz hâline geçtiğinde yoğunluğunun azalmasıdır. Buz kütleleri, yoğunlukları suyun yoğunluğundan küçük olduğu için donma gerçekleştikçe su yüzeyine çıkar. Doğanın canlılara yaptığı bu güzel sürpriz çok soğuk havalarda göl, akarsu, deniz gibi yaşam alanlarında su içinde ve altındaki canlılığın devam etmesini sağlar.” (s.135)
Eleştirilerden sonra metin değiştirildi.
Yeni metin şöyle:
“Bu olay çok soğuk havalarda göl, akarsu, deniz gibi yaşam alanlarında su içinde ve altındaki canlılığın devam etmesini sağlar.”
Suyun sıfır derecede donması ve 100 derecede buharlaşmasını ve çok soğuk havalarda su altındaki canlıların hayatının devamını sağlayan “OLAY”mış.
Cümlenin öznesi olay… Olay fail olabilir mi?
Harika bir sistem. Harika bir akıl!..
Kitap yazarları “yaratıcı, Allah” yerine OLAY demişler.
DÜNYA’DAKİ CANLILARIN METEORLARDAN KORUNMASI “DOĞA OLAYI” İMİŞ
Gök cisimlerini ele alan kitap meteorların atmosfere çarpıp erimesini doğa olayı olarak görüyor. Dünyanın etrafına atmosferi koruyucu bir kalkan olarak saran merhametli yaratıcıyı hatırlatmıyor. Meteorlar atmosfer içinde erimese ve dünyaya düşseydi, korkunç hasarlar meydana gelirdi. Onları atmosfer içinde kayarken eriten gücü görmezden geliyor kitap.
Okuyalım:
“Uzayda meteorit adı verilen gök cisimleri de bulunur. Boyutları yıldızlarla ve gezegenlerle karşılaştırılamayacak kadar küçük olan uzaydaki katı cisimler, Dünya atmosferine girdiklerinde meteor olarak adlandırılır. Atmosfere yüksek hızla giren meteorların atmosferi oluşturan maddelere sürtünmesi sonucunda ortaya çıkan yüksek ısı nedeniyle yanmaya başlamaları, akkor hâle gelip çevrelerine ışık saçmaları söz konusu olur. Bu doğa olayı, aslında yıldızlarla ilgisi olmadığı hâlde halk arasında akan yıldız veya yıldız kayması olarak bilinir.” (s. 20)
GÜNEŞ TUTULMASI DOĞA OLAYI İMİŞ
Kitap, Güneş tutulması olayını da doğa olayı olarak niteliyor. Okuyalım:
“Güneş’in en büyük ışık kaynağımız olduğunu biliyorsunuz. Güneş ile Dünya arasına güneş ışınlarına engel olacak şekilde bir gök cismi girerse ne olur, hiç düşündünüz mü? Güneş tutulması sırasında Dünya’nın bir bölümü, gündüz vakti olmasına rağmen güneş ışınlarını alamaz ve gün ortasında gece olmuşçasına bir karanlık yaşanır. Birkaç dakika süren BU DOĞA OLAYININ NEDENİ, Ay’ın Dünya ile Güneş’in arasına girmesi ve güneş ışınlarının Dünya’ya ulaşmasını engellemesidir.” (s. 26)
Ay tutulması olayını da kitap yazarları, doğa olayı olarak niteliyorlar. (s.29)
FEN BİLİMLERİ 7
DERS KİTAPLARINDA EVRİMCİ BAKIŞ AÇISI
AYDIN YAYINCILIK VE EĞİTİM HİZMETLERİ İNŞ. TİC. VE SAN. A.Ş. tarafından yayınlanan, İsmail Gezer’in yazdığı Fen Bilimleri 7.sınıf kitabı yıldızların doğuşunu, ölümünü, ışık saçmalarını genişçe anlatıyor.
Ampulu icat eden Edison’un adı hayranlıkla anılırken ampuldan milyarca daha büyük ve harika olan Güneş’in, yıldızların, gezegenlerin mucidi Allah’ın adı bile anılmıyor.
Okuyalım:
“Yıldızların değişmez gök cisimleri olmadığı, aksine doğduğu, evrim geçirdiği, sonra da yok olduğu düşüncesi artık günümüzde bilinen şüphe götürmez bir gerçektir. Ne var ki bir yıldızın öldüğünü görmek, doğumunu görmekten çok daha kolaydır. Çünkü ölümü, hesaplarla izlenebilen bir olay iken yıldızların oluşum kuramını açığa kavuşturabilecek gözlemler çok azdır.
Yıldızlar, soğuk bir molekül bulutunun kendi ağırlığı ile parçalanması sonucu oluşurlar. Yoğun olan parçalar çöker ve artakalanından ayrılıp parçalanır. Bu parçalardan birden fazla yıldız oluşabilir. Büyük bir molekül bulutu, Güneş kütlesinin yaklaşık 1 milyon katına eşit bir kütleye sahiptir. Ancak kütlesinin yalnızca % 1 - 2 arasında değişen bir bölümü yıldıza dönüşür.”(S. 13)
EVRENİN YARATILIŞI İLE İLGİLİ GÖRÜŞLER
Evrenin var oluşu ile ilgili görüşler sıralanırken Newton’un fikirlerine, Bing Bang (Büyük Patlama) teorisine yer veriliyor. Bilim adamlarının hayalleri, düşünceleri kitapta yer tutuyor. (s.16)
Evren’i yaratan Allah’ın gönderdiği Kur’an’daki yaratılış âyetlerine yer verilmiyor. Bilim adamlarının hayalleri bilim kabul ediliyor, bilim adamlarının hayalleri evrenin yaratılışını, kâinattaki muhteşem düzeni açıklamaya yetmiyor.
Kâinatın sahibi, kitabı Kur’an’da yaratılışı anlatıyor. Yaratılış âyetlerine kulak vermek lazım.
KİMYASAL PATLAMALAR, ELEMENTLERİN DÖNÜŞÜMÜ
Kimya laboratuvarına girip deney yapmak isteyen ilim adamının deney kaplarına, maddeye, ısıya, ışığa ihtiyacı var. Bunları önceden temin etmek zorunda.
Evren kocaman bir laboratuvar. Burada bolca elementler, maddeler, antimaddeler var.
Yıldızlar doğuyor, yıldızın ömrü bitiyor, kara delikler onları yutuyor, bir zaman sonra kara deliklerden yeniden yıldızlar püskürüyor ve yeni doğan yıldızlar yörüngelerinde yüzmeye devam ediyorlar.
Güneş üzerinde her gün milyonlarca helyum atomu patlıyor. Atom enerjisi reaktörleri ileri teknoloji ve bilgi gerektiriyor.
Yüce Allah, bu teknolojiyi milyarlarca senedir Güneş ve yıldız sistemlerinde uyguluyor. Kitaplar bu gerçeği dile getirmeli.
Okuyalım:
“Küresel şekle sahip olan yıldızların oluşum süreci nasıl gerçekleşmektedir?
Yıldız, doğada en bol bulunan element olan hidrojenin yavaş yavaş helyum, karbon, azot, oksijen ve demir gibi daha ağır elementlere dönüştüğü ve içinde çok yüksek sıcaklıklarda reaksiyonların yer aldığı bir gök cismidir.” (S.12)
HÜCRE KENDİ KENDİNİ ÜRETEBİLİR Mİ?
DNA’YI MEYDANA GETİREN PROTEİNLER AKILLI MI?
Doktorlar eğitim görmüş, bilgili ve bilinçli kişiler. Tıp alanında araştırmalar yapan bilim adamları son derece akıllı ve bilgili insanlar. DNA yapamadıkları gibi, hücre de üretemiyorlar.
Ders kitabı yazarları, derimizin hücreleri kendi kendini tamir ediyor, vücuttaki DNA’lar kendini çoğaltıyor, diyorlar.
Okuyalım:
“Hücre bölünmesi, çok hücreli canlılarda eşey hücreleri olan yumurta ve spermin üretilmesini; büyüme, gelişme ve onarımı sağlar. Düştüğümüzde yaralanan derimizdeki hücreler bölünerek sayısını arttırır ve derimiz kendini onarır.
Hücre bölünmesi, mitoz ve mayoz olmak üzere ikiye ayrılır.
Mitoz, tek hücreli canlılardan çok hücreli canlılara kadar bütün canlılarda görülen, ana hücrenin bölünerek kendisine kalıtsal olarak tıpatıp benzeyen iki yavru hücre oluşturduğu bir hücre bölünmesi çeşididir.
Mitoz sırasında hücre; birbirini takip eden farklı evrelerden geçer. Bu evreler sonunda oluşan iki yavru hücre de aynı evrelerden geçerek iki hücre daha oluşturur ve bu döngü bu şekilde sürer gider.
Hücreler belli bir büyüklüğe ulaşınca hücre zarı ile sitoplazma arasındaki ilişkinin devam etmesi için DNA’dan bölünme emri alır.
Hücre bölünmeye başlamadan önce DNA kendini eşler ve kalıtsal bilgiler iki katına çıkar.” (S.35)
DNA dediğimiz şey, proteinlerden oluşuyor. Proteinler akıllı, bilgili, hünerli maddeler değil. DNA’ların yaptığı akıl, ilim, hüner, güç gerektiriyor.
ANNE KARNINDAKİ BEBEK MİTOZ BÖLÜNME İLE GERÇEKLEŞEBİLİR Mİ?
FEN BİLGİSİ 7 kitabı çok ilginç bir cümle kuruyor ve diyor ki:
“Anne karnındaki bir bebeğin gelişimi, çok sayıda gerçekleşen mitoz ile sağlanır.” (S.37)
Hücre mitoz bölünme ile çoğalsa kendine benzer hücreler meydana getirse insan vücudu et yığınından ibaret olur.
Prof. Ali Alaş, hücre bölünmesi sırasında çok bilgili, hünerli, mücizevi bir gücün devreye girdiğini belirtiyor ve diyor ki:
“Embiryo çoğalırken bir noktaya gelindiğinde bu bebeğin kemik hücresine ihtiyacı olduğunu bilen biri emir veriyor, hücrede kemik hücresi yapılmaya başlanıyor. Bir zaman sonra bebeğin göze ihtiyacı olduğunu bilen güç, irade ediyor ve göz hücresi yaratıyor. Zaman içinde kulak hücresi, gıkırdak hücresi, saç hücresi, tırnak hücresi vb. yaratıyor. Üstelik bu hücreleri vücudun belirli yerlerine yerleştiriyor ve görevler veriyor. Hücreler ömür boyu görevlerini hiç aksatmadan, mükemmel bir şekilde yapıyor. Bu mucize eylemler bilinçsiz, kendiliğinden olacak işler değil.”
Asimo robotunu yapan mühendislerin kendi bilgi, sanat ve hünerlerini gösterdikleri gibi…
ATOMUN YAPISINI KEŞFEDEN BİLİM ADAMLARI VE ATOMU YAPAN MUHTEŞEM SANATKÂR
FEN BİLİMLERİ 7 kitabının 80. sayfasında atomun yapısı anlatılıyor. Atomun yapısında bulunan proton, nötron ve elektronlar hakkında bilgi veriliyor; elektronların üzerinde döndüğü yörüngeyi keşfeden bilim adamlarının isimleri tek tek sıralanıyor. M.Ö. Demokritos, John Dalton, George Johnstone Stoney, John Joseph Thomson, James Chadwick, Niels Bohr, Ernest Rutherford…
Kitap; atomu kusursuz, geometrik bir şekilde düzene koyan yaratıcısı Allah’ın adını anmıyor.
BELLİ ORANLARDA BİR ARAYA GELEN BİRLEŞİK MADDELER
Kitabın 90. sayfasında kendilerini oluşturan bileşiklerden söz ediliyor. Bileşik kendini nasıl oluşturabilir? Bir araya gelen maddeler belli oranlarda bir arada bulunmak zorunda. Oranları kim ayarlıyor, kim ölçüyor, maddeleri kim bir araya getiriyor. Açıklaması olması lazım.
“Su ve yemek tuzu bileşiğinin oluşumunda görüldüğü gibi, bileşikleri oluşturan belirli oranlarda bir araya gelirler. Aynı zamanda bileşikler, kendilerini oluşturan elementlerin özelliklerini göstermez. (s.91)
“Farklı atomların uygun koşullarda, belirli oranlarda bir araya gelmesiyle yeni saf maddeler oluşur. Bu yeni saf maddelere bileşik adı verilir.”(s. 90)
Herkes bilir ki ayran; su ve yoğurttan meydana gelir. Bilinçli bir el devreye girip yoğurdu su ile karıştırmazsa ayran meydana gelmez.
İki hidrojen ve bir oksijen elementinden meydana gelen su, sodyum ve klor atomundan meydana gelen tuz da kendiliğinden olmaz. Bileşik elementlerin belli oranlarda bir arada bulunması lazım.
Oranları kim belirliyor? Sistemi kim kuruyor, kim işletiyor? Yapanın söylenmesi lazım ki ilim dinsizliğe alet edilmesin.
ÜREME VE CANLI NESLİNİN DEVAMI
Bilgisayar kendiliğinden olmaz, onu tasarlayan mühendisler var.
Canlı varlıklar da kendiliğinden olmaz, onları yaratan bir yaratıcı olması lazım.
Daha da önemlisi sperm ve yumurta hücrelerinde genetik bilgiler var. Bu bilgileri DNA’lara yerleştiren ve onları anne ve baba DNA’larından bebeğe aktaran yaratıcı mutlaka anılmalı.
Fen Bilimleri kitabı, yaratıcının adını anmıyor.
Okuyalım:
“Canlıların kendine benzer yavrular oluşturmasına üreme denir. Üreme tüm canlılar için ortak özellik olup canlının neslinin devamlılığını sağlar. Canlılar neslini devam ettirebilmek için çoğalmak zorundadır.
Erkek üreme organında mayoz sonucu oluşan spermler, dişi bireyin döl yatağından yumurtalık kanalına doğru ilerler. Milyonlarca spermden yaklaşık beş yüz kadarı yumurtaya ulaşabilir. Bu spermlerden bir tanesi yumurta zarını eriterek yumurtanın içine girer. Spermin çekirdeğindeki kromozomlarda taşınan kalıtsal bilgiler, yumurtanın çekirdeğindeki kalıtsal bilgilerle birleşir. Yumurta ve spermin çekirdeklerinin birleşip kaynaşmasına döllenme denir. Döllenme sayesinde anne ve babadaki genetik bilgiler yavru bireylere aktarılır.” (s. 159-162)
TEK HÜCRELİ CANILARIN ÜREMESİ
Tek hücreleri canlıların üremesi anlatılırken de yaratıcı anılmıyor. Canlıların çoğalması ve neslinin devam etmesi kendiliğinden oluyormuş gibi sunuluyor.
Dikkatle okuyalım:
“Tek bir canlının döllenme olmadan kendine benzer yeni canlılar oluşturmasına eşeysiz üreme denir. Eşeysiz üreme çeşitlerini, birlikte inceleyelim. Bu üreme çeşidinde erkek ve dişi üreme hücreleri görev almaz, yani döllenme yoktur.
Tek hücreli canlılar belli bir büyüklüğe ulaştığında ikiye bölünerek çoğalır. Oluşan yeni canlıların büyüklükleri birbirinden farklı olabilir. (s. 167)
Tomurcuklanarak Üreme
“Bu üreme çeşidi, ana canlının vücudunda oluşan bir çıkıntıdan yeni canlıların oluşması şeklindedir. Oluşan yeni canlı, ana canlı ile beraber de yaşayabilir, ana canlıdan ayrı da yaşayabilir.” (s.168)
Bitkilerin çoğalması, solucanların üremesi, deniz yıldızının çoğalması, kertenkelenin kopan kuyruğunun yenilenmesi de aynı şekilde yaratıcısı anılmadan anlatılıyor.
CANLILAR DOĞAL SEÇİLİM SONUCU MEYDANA GELDİ DENİYOR
DOĞAL SEÇİLİM KENDİLİĞİNDEN OLABİLİR Mİ?
İmam Hatip Ortaokulu ve ortaokullar için yazılmış 8. Sınıf kitabına göre canlılar özel tasarlanmış, mükemmel donatılmış varlıklar ama tasarımcı yok. Hayat bir mücadele, canlılar hayatta kalmak için çevreye uyum sağlamak zorundalar, uyum sağlayamayın varlığını sürdüremiyor. Okuyalım:
“Canlılar hayatta kalabilmek için çevreleriyle ve birbirleriyle sürekli mücadele eder. Bu mücadele sonunda yaşadığı ortama uyum sağlayabilen canlılar yaşamlarını sürdürürken uyum sağlayamayanlar yaşamını devam ettiremez. Buna doğal seçilim adı verilir. Doğal seçilim kendiliğinden ve yavaş yavaş gerçekleşir. Böylece yeni nesiller, uyum yeteneği gelişmiş daha güçlü canlılardan oluşur.” (S. 63)
Kuşlar havada uçabilmek için kanatlarını kendileri mi seçti?
Balıklar, su altında yaşayabilmek için solunum organlarını kendileri mi geliştirdi?
Toprağın altındaki solucan mücadele sonucu mu orada yaşamayı öğrendi?
DEVELER YAĞ DEPOLAR, KİRPİKLERİ ATALARINDAN DAHA UZUN
“Develer çöl veya sıcak iklim koşullarında yaşayan canlılardır. Zaman içerisinde develerin kirpikleri atalarından daha uzun, kulakları daha kıllı olmaya başlamıştır. Ayrıca develer vücutlarında yağ depolamaya başlamıştır. Benzer şekilde kutupta yaşayan ayılar beyaz, ormanda yaşayan boz ayılar ise kahverengi kıl rengine sahiptir.” (S. 64)
Basit bir fikir yürütme ile develerin çölde yaşamayı kendilerinin seçmediğini söyleyebiliriz. Ormandaki boz ayılar ve kutuplardaki beyaz ayılar tüylerinin renklerinden habersizdirler.
Ders kitabı yazarları, her şeyi yerli yerinde yaratan yaratıcıdan hiç söz etmiyorlar.
EKO SİSTEM VE BİTKİLER KENDİLERİ ÜRETİR
“Acıktığınız zaman ihtiyaç duyduğunuz besinleri vücudunuzda üretemediğiniz için dışarıdan hazır olarak alırsınız. Ancak bitkiler ihtiyaç duydukları besini kendileri üretebilir.” (173)
“Bitkiler, Güneş’ten aldıkları enerjiyi kullanarak besin üretir. Besinlerdeki enerjinin büyük bir bölümünü kendileri için kullanırlar.” (S.176)
“Bir canlıdan diğer bir canlıya beslenme yoluyla madde ve enerji aktarılması sonucu oluşan canlı dizilimine besin zinciri denir. Aşağıda birkaç besin zinciri örneği verilmiştir. Bunlardan ilki kara ekosistemindeki bir besin zinciridir. Bu zincirin ilk halkası bitkilerdir. Tırtıl bitkiyi, kurbağa tırtılı, yılan kurbağayı yer. Kartal da yılanı besin olarak tüketir.” (173)
Okula giden, eğitim alan, kimya ve biyoloji öğrenen, bilgili, becerikli insan besin üretemiyor; üzüm, karpuz, elma, kiraz vb. yapamıyor; otlar ve ağaçlar mı yapıyor?
DOĞA OLAYLARI, SU DÖNGÜSÜ
“Su döngüsü sağlıklı bir yaşam için yetişkin bir insanın günde yaklaşık 1,5-2 litre su içmesi gerektiğini biliyorsunuz. Su, sadece insanlar için değil tüm canlılar için hayati bir ihtiyaçtır. Tüm canlıların suya ihtiyaç duymasına karşın, dünyadaki içilebilir su kaynakları kısıtlıdır. Dünyadaki su miktarı su döngüsü sayesinde dengede kalabilmektedir. Aşağıdaki şemada su döngüsü yer almaktadır.” (S. 187)
Kitap, su döngü sistemini kimin kurduğundan, kimin sürdürdüğünden söz edilmiyor.
“Güneş ışınlarının etkisiyle deniz, göl ve okyanuslardaki su buharlaşarak tekrar atmosfere yükselir. Atmosferin yüksek kesimlerinde bulunan su buharı soğuk hava ile karşılaşınca yoğunlaşarak kar ve yağmur gibi doğa olayları sayesinde yeryüzüne iner. Suyun bu şekilde dolanmasıyla su döngüsü gerçekleşir.” (S. 187)
Allah, yağmurun yağdırılmasını nimet olarak anlatır. Okuyalım:
“Allah içtiğiniz suyu gökten sizin için indirdi, o su ile ağaçlar sulanır, hayvanlar ondan içer; yerden sizin için ekinler, zeytinler, hurmalar, üzümler ve türlü türlü meyveler bitirir. Düşünen bir toplum için bunda ibretler vardır.” (Nahl, 10-11)
Kur’an, her faaliyeti Allah’ın yarattığını anlatıyor, ders kitaplarına göre hiçbir faaliyetin öznesi yok. Ders kitaplarındaki ateist bakış açısı bir an önce terk edilmelidir.
OKSİJEN DÖNGÜSÜ
Doğduğunuz andan itibaren soluk alıp vermektesiniz. Ders çalışırken, spor yaparken hatta uyurken bile soluk alıp verirsiniz. Soluk alma sırasında havadaki oksijen gazını (O2) kullanırsınız. Canlılığın devamı için havadaki oksijen gazının belirli bir oranda kalması gerekir. Bu durum oksijen döngüsü ile sağlanır. (S. 188)
KARBON DÖNGÜSÜ
Canlı vücuduna katılan elementlerden biri karbondur. Besin üretimi sırasında bitkilerin vücudunda olan karbon, besin zinciri sayesinde tüketicilerin vücuduna geçer. Karbonun canlı ve cansız çevre arasında dolanımına karbon döngüsü adı verilir. (S. 189)
DÖNGÜLER İLE SAĞLANAN DÖZÜN HAYATI DEVAM ETTİRİR
“Dünya, tüm canlıların yaşamı için gereken maddelerin ideal oranda bulunduğu bir gezegendir. Madde döngüleri ile sağlanan düzen bozulduğunda tüm canlılar zamanla bu durumdan olumsuz etkilenir. Örneğin karbon döngüsünün bozulması sonucu havadaki karbondioksit miktarı azalırsa fotosentez miktarı da azalır. Bunun sonucunda besin ve oksijen miktarının azalması tüm canlıları olumsuz etkiler. Benzer şekilde azot döngüsündeki bir aksaklık, ölü organizmaların toprağa karışmasını engelleyebilir. Bu durumda dünya âdeta bir çöp yığınına döner. Örneklerden de anlaşılacağı gibi her bir madde döngüsü, doğrudan ya da dolaylı olarak canlı yaşamını etkilemektedir.” (S. 190)
OZON TABAKASININ GÖREVİ
“Ozon tabakasının görevi Güneş’ten gelen yararlı ışınların yeryüzüne inmesini, zararlı ışınların ise tutulmasını sağlamaktır. Âdeta bir filtre görevi yapan ve yaşam için çok önemli olan bu tabaka incelmeye başlamıştır. Acaba bu durumun sonuçları nelerdir?” (S.191)
KUR’AN’IN BAKIŞ AÇISI
Ders kitabı yazarları; doğadaki, insan vücudundaki, atmosferdeki harika sistemleri, sistem sahibini anmadan anlatıyorlar. Düzenleyen olmazsa düzen olmaz.
Kur’an, kâinattaki sistemi, varlıkların yaratılışı hikmetlerini Allah’ın nimeti olarak anlatır. Kur’an’ın bakış açısına örnekler verelim:
“Allah sizi annelerinizin karnından çıkardığında hiçbir şey bilmiyordunuz. Size işitmek için kulak, görmek için göz, hissetmeniz için gönüller verdi. Olur ki şükredersiniz.
Gök boşluğu uçmaları için uygun hale getirilmiş kuşlara bakmadılar mı? Onları havada ancak Allah tutuyor. Muhakkak ki bu anlatılanlarda iman eden bir topluluk için ibretler vardır.” (Nahl, 78-79)
Su, hava, toprak, Güneş ışınları olmazsa hayat devam etmez. Hayatın devam edebilmesi için bu unsurları yaratan, düzene koyan bir irade ve güç var. Yaratıcıyı olmadan, evrendeki düzenin varlığı izah edilemez. Döngü diye anlatılan düzenin devam etmesi de mümkün değildir.
Kendiliğinden düzen olmaz.
1739 Sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu, öğrencilerin milli ve manevi değerlere bağlı yetiştirmesini emreder. Ders kitapları Allah’ın varlığından söz etmiyor. İnançsız insanın manevi değerleri olmaz.
FİZİK 9. SINIF, FEN BİLİMLERİ 7
ALLAH’IN KANUNLARINI DOĞA’YA BİLİM ADAMLARINA MAL EDİLİYOR,
DOĞA TANRILAŞTIRILIYOR
MEB’İN YAYINLADIĞI 9. SINIF FİZİK KİTABINI CANAN SEVER, DR. DEMET TÜRECİ, NADİRE ARTAR, ORHAN DAĞ yazmış.
Fiziğin tarifi yanlış yapılmış. Deniyor ki:
“Fizik doğa kanunlarını inceleyen, araştıran bir bilimdir.” (S.34)
Doğadaki kanunları inceleyen bilim denmeli.
Doğa, Allah mı ki kanunları olsun.
ALLAH’IN KANUNLARINI FANİ NEWTON’A AİT ANLATMAK BİLİM Mİ?
9. SINIF FİZİK, cisimler, varlıkların kütleleri ile hareket kanunlarını Newton’un Hareket Yasaları olarak anlatıyor.
“Bu bölümde Newton’ın Harekat Yasaları tanıtılacak, cisimlerin kütlelerine göre ağırlıklarının nasıl hesaplanacağı anlatılacaktır.” (Fizik 9, s.139)
“Günümüzde Newton Kanunları olarak bilinen makroskopik ölçekteki cisimlerin hareketlerini açıklamakta oldukça başarılıdır.
Mikroskobik ölçekte ise geçen yüzyıla geliştirmeye başlanan Kuantum Mekaniği ve Eistein’in Rölativite Teorileri başarılı açıklamalarda bulunuyor. “ (Fizik 9, s.140)
Newton ve Eistein doğmadan önce de bu kanunlar vardı, öldüler kanunlar yine var. Demek ki onların değil.
KÜTLE ÇEKİM KUVVETİ KANUNUNUN SAHİBİ NEWTON MU?
“Kütle Çekim Kuvveti: Temel kuvvetler arasındaki en zayıf kuvvet olmasına rağmen evrenin bugünkü şeklinde en etkili olan kuvvettir. Newton tarafından tanımlanan kütle çekim kuvveti sadece çekme özelliği gösteren bir kuvvettir. Kuvvetin büyüklüğü kütlelerin büyüklüğü ile doğru, kütleler arasındaki mesafenin karesi ile ters orantılıdır. Kütle çekim kuvvetlerinin menzili sonsuz olup sonsuzda sıfır olur.” (S. 135)
Kütleler birbirini çekiyor ve çekim kanunu sayesinde madde evrendeki yerini alıyor ve yerini koruyor.
Kütleler arasındaki çekim kuvveti kanununu kim koydu?
Uygulaması kim yapıyor?
Kanuni Sultan Süleyman’ın koyduğu kanunlar bugün geçerli değil.
Maddeyi oluşturan kütlenin sahibi Newton mu ki kanun onun olsun? Menzili sonsuz olan ve bütün evrende uygulanan bir kanunu ölümlü bir insan koyamaz. Bütün evrene hükme geçen bir kuvvet, bir irada, bir ilim lazım.
Ders kitapları Allah’ın kanunlarını fani varlıklara ait gösteriyor.
ATOMLAR NİELS DAVİD BOR’UN MU?
Atomda harika bir düzen var. Çekirdek, proton ve elektronlardan meydana gelir. Kitaplarda sayfalarca atomun yapısı, atom üzerine çalışma yapan bilim adamları anlatılır, atomu yaratandan söz edilmez.
7.sınıf Fen Bilgisi kitabını okuyalım:
“Doğada bulunan tüm maddelerin temel yapı taşına atom denir.
Tüm maddeler aynı veya farklı cins atomların farklı sayı ve şekillerde bir araya gelmesiyle oluşur.” (Fen Bilimleri 7,s. 117)
Farklı sayı ve şekilde atomlar bir araya gelerek göz, kulak, ağız, diş, burun, kalp, beyin, ağaç, taş, kelebek, inek, gül, karanfil vb. oluşuyor.
Göz atomlarının şekil ve sayısını kim oluşturuyor?
Kaç atom, ne şekilde bir araya gelirse kalp meydana gelir, kim karar veriyor?
Beynin meydana gelebilmesi için lazım gelen atomları kim seçiyor?
Kitap yazarları bu soruların cevabını vermiyorlar. Sanki göz, kulak, kalp, beyin vb. kendiliğinden oluşuyormuş gibi anlatıyorlar.
ALLAH’IN ATOMLARINI BİLİM ADAMLARINA MAL EDİYOR FEN BİLİMLERİ KİTABI
Atomların yapısı üzerine bilim adamları çalışma yapmışlar. Fen Bilimleri kitabını okuyalım:
“Modern atom modellerine en yakın model Bohr Atom Modelidir. Niels David Bohr’un (1875- 1962) atom modeli şöyledir:
Pozitif yüklü protonlar, atomun merkezinde bulunur.
Negatif yüklü elektronlar, atom çekirdeği etrafında rastgele değil, çekirdeğe belli uzaklıktaki enerji yörüngelerinde dolanır. (s. 119)
Allah’ın atomunu Niels Bohr’un atomu diye anlatıyor kitap.
Fen Bilimleri kitabı atom modeli üzerine çalışan bilim adamlarını tek tek sıralıyor: atom modeli üzerine Demokcritus, Dalton, J.J. Thomson, E. Rutherfort, N. D. Bohr, Cabir b. Hayyak çalışmış, adları yazılı, resimleri var.
Atom yapan ve yaratan Allah’ın adını almıyor.
Akıl ve mantık dışı bir yaklaşımla beyin yıkıyor, ateizm pompalıyor.
Atomda bir düzen var, elektronlar belli bir uzaklıktaki yörüngede hareket ediyorlar. Düzeni kim kurmuş? Neden söylemiyorlar?
SU DÖNGÜSÜ DOĞADA KENDİLİĞİNDEN
Kendiliğinden düzenli bir hareket meydana gelmiş. Yağmurun yağması son derece faydalı ve hikmetli bir olaydır. Yağmura rahmet denir.
Fizik kitabı yağmurun yağmasını Allah’ın eseri olarak görmüyor, diyor ki:
“Hal değişimine verilebilecek en temel örnek, DOĞADA KENDİLİĞİNDEN GERÇEKLEŞEN SU DÖNÜGÜSÜDÜR. Is alarak buharlaşan ve gaz haline gelen su, soğuk hava katmanları ile karşılaştığında yeryüzüne yağmur, kar ya da dolu şeklinde döner. Denizlere, akarsulara ya da toprağa sızarak yer altı sularına karışan su, tekrar ısı olarak buharlaşır ve bu şekilde döngü devam eder.” (s.227 )
Kendiliğinden düzen mi olur? Fizik kitabı yazarları, Allah dememek için mantıksız anlatımı tercih ediyorlar.
Eğitimde bir an önce inancımıza uygun, yerli ve milli anlayışa dönülmeli.
GÜNEŞ’TE HİDROJEN ATOMUNUN HELYUMA DÖNÜŞMESİ SONUCU ENERJİ OLUŞMAKTA
“Güneş’te sürekli nükleer enerji açığa çıkmaktadır. Güneş’in enerjisi hidrojen atomlarının birleşerek helyum atomuna dönüşmesi sonucunda oluşmaktadır. Açığa çıkan büyük enerjinin çok küçük bir kısmı Dünya’nın ısı ve ışık kaynağıdır.” (s.200)
Atom enerjisi elde etmek için yüzlerce mühendis çalışıyor, atom santralleri kuruluyor. Güneş’te her gün milyonlarca hidrojen helyuma kendiliğinden mi dönüşüyor? Edilgin çatılı fiiller kullanılarak yaratıcıyı gizliyorlar.
DERS KİTAPLARI YERLİ VE MİLLİ DEĞİL
MANEVİ DEĞERLERİ HOR GÖRÜYOR, REDDEDİYOR
CANLILARIN YARATILIŞINI MADDEYİ TANRILAŞTIRARAK ANLATAN
BİYOLOJİ KİTAPLARI
Netbil Yayıncılığın yayınladığı 9. sınıf BİYOLOJİ kitabı yazarı Özgür Suna, üremeyi nasıl anlatıyor:
CANLILARIN ÜREMESİ MESELESİ
“Eşeyli ( döllenme yoluyla) ve eşeysiz (döllenme olmaksızın) olmak üzere iki çeşit üreme vardır. Eşeysiz üremede CANLI, EŞE GEREK DUYMADAN KENDİSİ ile aynı kalıtsal özelliklere sahip canlılar oluşturur. Bölünerek üreme bir eşeysiz üremedir. Örneğin amip, öglena, paramesyum gibi tek hücreli canlılar bölünerek eşeysiz ürerler. ”(s.23)
Canlı, canlılar oluşturuyormuş.
Canlı kendisi nasıl oluşturur?
“Develer hörgüçlerinde yağ depolar. Bu yağ deposu develer için yedek besin kaynağıdır. Depoladıkları yağ sayesinde çöldeki kızgın güneşe karşı dayanıklılığı artar.” (S. 22)
Develerin hörgücüne yağ toplama sanatını deve yapıyormuş gibi anlatılıyor.
“Proteinlere vücudu idare eden makineler diyebiliriz.
Yürümek, görmek, işitmek, kalp atışı, sindirim, solunum, atıkların uzaklaştırılması gibi bütün etkinliklerimizden onlar sorumludur. Her gün vücudumuzdaki proteinlerin % 5 kadarı parçalanıp yerine yenileri yapılır.
Bu da demek oluyor ki yaklaşık bir ayda vücudumuzdaki tüm protein yapı yenilenir…
Proteinlerin yapısında; hidrojen, azot, karbon, oksijen bulunur. Üretilecek bir proteinin yapısında kaç tane amino asit bulunacağını, hangi amino asit çeşitlerinin hangi sıra ile dizileceğini DNA şifresi belirler.” (s.46)
Proteinler yukarıda sayılan hünerleri ne zaman, kimden ve nasıl öğreniyorlar? Değinilmiyor.
Bilim adamları protein yapamazken vücutta meydana gelen çok hünerli proteinleri kimin yaptığından söz edilmiyor,
Kitaplar, maddeyi Allah yerine koymayı tercih ediyorlar.
“Bakteri, zor şartlarla karşılaştığında DNA’sını eşleyerek bu ürettiği DNA’nın etrafını çok katlı sağlam bir kılıf ile kaplar.”(s.132)
Ders kitabı basit bir bakteriye yaratıcı gücü veriyor.
Kitap tek hücreli amip oluşunu bakın nasıl anlatıyor:
“Tek hücreli bir canlı olan amip neslini devam ettirebilmek için ürer ve çevresel uyarılara tepki verir. Amip, tüm bu olayları ve süreçleri gerçekleştirecek hücresel organizasyonlara sahiptir.” (s.18)
Yazar, varlıkları yaratıcı yerine koyuyor.
Bir başka örnek:
“Çevremizde görebileceğimiz diğer bir organizma çok hücreli canlılar. Tavşan çok hücrelidir, olayları, şekil ve işlev bakımından birbirinden farklı çok sayıda hücrenin oluşturduğu sistemlerin düzenli çalışması sonucu gerçekleşmiştir.” (s. 18)
Sistemleri kimin kurduğu ve kimin düzenli çalıştırdığından söz edilmiyor.
Örnekleri çoğaltmak mümkün.
Fen Bilimleri, Hayat Bilgisi, Biyoloji, Fizik, Kimya, Coğrafya, Sosyal Bilgiler kitaplarında Allah ve yaratıcı kelimeleri geçmiyor. Doğa, varlıklar, eşya yaratıcı yerine konuyor.
Ak Parti, bütün okullara seçmeli de olsa Kur’an, Siyer, Temel Dini Bilgiler dersi koydu. Seçmeli derslerde öğretmen Allah’ı anlatıyor. Asıl derslerde doğa tanrı yerine konarak çocuklarımızın zihnine şırınga ediliyor.
Fen Bilimleri, Biyoloji, Kimya, Fizik, Coğrafya kitapları, evreni ve canlıları hikmetle yaratan Allah anmamakta ısrarlı.
Ders kitapları yerli ve milli değil. İslam inancıyla alakası yok.
Bu kitapları okuyan ve benimseyen gençler milli ve manevi değerlere sahip çıkmaz.
Ateistler, milli ve manevi değerlere düşmandırlar, kitaplara onların bakış açısı hâkim.
10.SINIF BİYOLOJİ
KİTAP DOĞAYI TANRILAŞTIRIYOR
BİLİMİ DİNSİZLİĞE ALET EDİYOR
Ahmet BAGATIR, Berrin Berat YÜCELER, Necati ATALAY, Hülya TOKGÖZ, Uğur Gürel YILMAZ’ın kaleme aldığı 10. sınıf biyoloji kitabında olaylar, varlıklar, doğadaki düzen ateist bakış açısı ile anlatılıyor.
Kitaptaki ateist bakış açısını yansıtan cümleleri sayfa sayfa aktaracağız. Doğru ve tutarlı anlatımların nasıl olması gerektiğini belirteceğiz.
VARLIKLAR TANRILAŞTIRILIYOR
“Amibe hiçbir işlem uygulanmadan normal koşullarda büyümesi gözlenmiş ve deney süresince defalarca doğal olarak bölündüğü görülmüştür.” (s.17)
Hiçbir canlının yaradan izni olmadan üremesi ve çoğalması mümkün değildir. Her canlı mucizedir. Cansız varlıkların hayat kazanması Allah’ın eseridir. Bilim adamları bile cansız maddelerden bir tek hücre üretemiyor. Doğadaki canlıların kendiliğinden olduğunu söylemek akla ve mantığa aykırıdır.
KÖSTEBEK FARESİ BİLİM ADAMLARINDAN DAHA MI HÜNERLİ?
“Tüysüz köstebek faresinde ise durum çok daha hayret verici. Çünkü tüysüz köstebek fareleri hiç kanser olmuyor. Üstelik bilim insanlarının laboratuvar ortamında bu farelerde kanseri tetiklemeye ve farelerin kanser olmasını sağlamaya çalışmalarına rağmen. Son günlerde yapılan bu çalışmaya göre tüysüz köstebek fareleri doğal bir mekanizma kullanarak mutasyonla mücadele ediyor ve kansere göz açtırmıyor. Bu mekanizmada hyalüronik asit isimli bir polimer rol oynuyor.” (s.32)
Dünyada en yüksek en gelişmiş eşrefi varlık insandır. İnsanoğlu hastalanır, şifayı Allah’tan bekler. Durum böyleyken iradesiz, ilimsiz ve kudretsiz köstebek faresinin hastalanmamasını doğal bir mekanizma kullanıyor diyerek anlatmak, yaratıcıyı görmezden gelmek demektir ve mantık dışı bir ifadedir. Yaratıcının köstebek faresine iyiliğini görmezden gelmek; materyalist bakış açısıdır, konuyu doğallığa bağlamak, doğayı Tanrılaştırmaktır.
Rh antikorları doğal olarak kanda bulunmaz. Rh antijeni ile karşılaştığı zaman oluşmaktadır. Bu yüzden Rh- kan grubuna sahip insana Rh+ kan verilirse hazır antikor olmadığı için hızlı reaksiyon görülmez. (S.106)
İnsan vücudu en mükemmel bir şekilde yaratılmış, vücuttaki organizasyon sıralı bir şekilde düzenlenmiştir. Kan gruplarındaki pozitif ve negatiflik durum ise kişinin sağlık problemi oluşmasına engel olmak için hücrelere verilen İlahi bir emirdir.
Kitabın birçok yerinde doğa yüceltiliyor. Allah’ın hikmetle yaratığı varlıklar doğaya mal ediliyor, yaratılışın mucize olduğu göz ardı ediliyor.
GENETİK FARKLILIKLARI KİM DÜZENLER?
“İnsanlar arasında görülen genetik farklılıklar her bir bireyin özel ve tek olmasını sağlar. Bireylerdeki bu farklılıkların doğal olduğu ve saygı ile karşılanması gerektiği unutulmamalıdır.” (s.127)
İnsanların özel oluşu ve diğer insanlardan farklılığı İlahi kudretin eseridir. Her bireyin farklı yaratılışı, tesadüfen olamaz, doğa denilen şuursuz varlıkların yapabileceği bir şey de değildir. Genetik farklılık ve bireysellik Yüce Allah’ın özel iradesi ve istediği ile gerçekleşebilir. İnsan yüzü, göz retinası, parmak izi, avuç içi, sesi, karakteri özeldir ve kimseye benzemez. Bunların gerçekleşebilmesi için bütün insanların özelliklerini bilen ve onları göz önünde bulunduran bir Yaratıcı lazımdır. Kitap yazarları işi doğallık diyerek geçiştiriyor ve yaratıcıyı inkâr yolunu seçiyorlar.
DOĞA TANRILAŞTIRAŞTIRILMASI ATEİST BAKIŞ AÇISIDIR
“İnsan, var olduğu andan itibaren çevresi ile etkileşim hâlindedir. Bu etkileşim, nüfusa ve teknolojik olarak gelinen seviyeye göre değişiklik gösterir. İnsanın doğa üzerindeki etkisi sınırlı olmakla birlikte normal koşullarda doğa kendisini onararak insanların olumsuz etkilerini ortadan kaldırabilmektedir.” (S. 138)
Doğa kendini nasıl onarır?
Kitabın birçok yerinde doğa kavramı vurgulanmıştır. Tabiat yaratılan bir eserdir. Yaratılan bir eserin kendini onarması mümkün değildir. İlim sahibi, irade sahibi İlahi kudret, ancak bozuklukları düzenleyebilir.
DOĞADAKİ DENGE KİMİN ESERİ?
“Yeryüzündeki denizler, nehirler, göller, dağlar, ormanlar ve çöller canlıların barındıkları yerlerdir. Canlıların doğal yaşam sınırı atmosferde (hava küre) 10 km yükseklik, litosferde (taş küre) 7 km ve hidrosferde(su küre) 5 km derinlik olarak kabul edilir.” (139)
Canlıların yaşam alanının km olarak sınırlandırılması; bu alanlarda yaşayan canlı hayatı için gereken besin, oksijen, barınma ve varlıklarını sürdürebilmeleri için zaruridir. Bu plan doğal yaşamın basitliği değil, Yüce Kudretin bütün canlıları himaye ettiğini gösterir.
DOĞADAKİ KURALLARI KİM KOYAR?
“Doğadaki madde döngüsünün devamlılığı için ayrıştırıcılara ihtiyaç vardır.” (S.148)
Hayatın devamını sağlayan her şey bir nizam ve intizam iledir. Canlıların ihtiyaçlarının tedarik edilmesi, düzenin devamlılığı, kâinatın yaşanılır bir hale gelmesi Yaratıcının varlığını zorunlu kılar. Aksi halde dengeler bozulur ve hayat devam etmez. Her canlı mucizedir, onlara hayat veren İlahi kudrettir. Ders kitapları, Allah’ın varlığını, gücünü, ilmini, iradesini inkâr ediyor, onun eserlerini doğaya mal edip onu Tanrılaştırıyor.
“Doğayla etkileşim sürecinde insan, doğal kaynakları gereksinimleri için kullanırken aynı zamanda doğaya zarar verir. Ekolojik dengeyi dikkate almaksızın gerçekleştirilen doğadan yararlanma süreci, kısa vadede insan için kazanım olarak görülebilir. Ancak uzun vadede doğa açısından telafisi olmayan çevre sorunlarına yol açtığı da bilinmektedir. “(170)
Ekolojik dengeyi sağlayan kim? Dengeyi kim kuruyor? Kim sürdürüyor? Doğadaki hikmetli yaratılışı Yaratan Allah’ın adı anılmıyor.
“Hava kirliliğinin nedenleri doğal ve insan kaynaklı olarak iki grupta incelenebilir. Volkan patlamaları, orman yangınları ve toz fırtınaları doğal kaynaklı kirleticilerdir. Gazlar, partiküller, duman ve hidrokarbonlar bu kirleticilere örnek verilebilir.” (s.176)
Dünyada her şey İlahi kudret eli ile gerçekleşir. Hiçbir şey sebepsiz olmadığı gibi bu olaylarda hayatın yaşanılabilir bir şekil alması için gereklidir. Kirletici olarak görülen her durum daha sonra gelecek temizliğinde habercisidir. Örneğin volkan patlamaları büyük korkutucu ve zararlı olacak bir olay gibi görünse de oluşacak tüfler toprağın verimini arttıracak gübrelerdir.
COĞRAFİ BÖLGE ÜRETİR Mİ?
Bir coğrafi bölgenin yenilenebilir doğal kaynakları üretme gücüne biyolojik kapasite denir.” (s.178)
Coğrafi bölge denen toprak parçası cansız, aklı fikri yok. Nasıl oluyor da üretme gücüne sahip olabiliyor?
Aşık Veysel:
Cümle varlık hep topraktan / Var olmuştur, emir Hak’tan.
Rahmet dile sen Allah’tan, / Tükenmez rahmet deryası.” der.
Biyoloji kitapları Allah’ın hikmetli işlerini şuursuz toprağa mal ediyor. Akıl ve mantık işi değil.
“Ekolojik tasarım, doğa ile barışık ve doğaya zararı en aza indirgenmiş tasarımları gerçekleştirmektir. Yeşil mimari, bina tasarımında enerji ve su tasarrufunu sağlar, sera gazı salınımlarını azaltmanın yollarını arar, mekânı zehirli kimyasallardan arındırarak çevre dostu malzemeler kullanır.” (S.183)
Ekolojik tasarım kendiliğinden olmaz, bir yaratıcının varlığının delili.
Akılsız varlıkların bu tasarımı yapması imkân haricidir. Bu mükemmel program ancak İlahi gücün eseri olabilir.
DOĞAYA TANRILAŞTIRILIYOR
“Doğa tarafından insanın kullanımına sunulan yer altında ve üstünde bulunan yenilenebilir ve yenilenemez kaynaklara doğal kaynaklar denir.” (s.195)
“Doğanın 2017 yılı için bize sunduğu kaynakları 2 Ağustos itibarıyla tükendi. Yılın geri kalanı bir
sonraki yıldan ödünç alarak geçirilecek. Küresel Ayak İzi Ağına göre “Dünya Limit Aşım Günü”, insanlığın doğa üzerindeki yıllık talebinin, dünyanın bir yılda sağlayabileceği kapasiteyi aştığı gün olarak tanımlanıyor. 1997 yılında Eylül ayına denk gelen limit aşımı günü, 2017 yılında şimdiye kadarki en erken tarihini gördü: 2 Ağustos.” (s.209)
Korunmaya muhtaç bir denge, kendini nasıl korur? Tüketilen bir kaynağın bir sonraki yıldan ödünç alınması komik. Allah’ın kurduğu düzeni, doğaya mal etmek, onu Tanrılaştırmak tamamen materyalist ve ateist anlayış ürünüdür.
Biyoloji kitapları, doğayı Tanrı olarak sunuyor, ilim dinsizliğe alet ediyor, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinde anlatılan Allah kavramı ve inancına zıt düşünceler sergiliyor.
11. SINIF BİYOLOJİ
MİLLİ EĞİTİM BAKANLIĞI, ders kitabı
MATERYALİST BİR BAKIŞ AÇISI İLE YAZILMIŞ
“İSKELET KASLARI KENDİLİĞİNDEN RİTMİK UYARILAR OLUŞTURUR”
“İskelet kası, somatik sinir sisteminden impuls almadıkça kasılmaz. Kalp kası, iskelet kasından farklı olarak kendiliğinden ritmik uyarılar oluşturup kasılabilir. Kalpte özelleşmiş uyarıcı ve iletici kas lifleri bulunur. Özelleşmiş lifler kalbin ritmik kasılmasından sorumludur.
Kalpte impulsu oluşturan iki düğüm ve impulsu taşıyan özel iletim demetleri vardır. Kalbin sağ kulakçığında dakikada 70-80 uyarı üreten sinoatriyal (SA) düğüm bulunur. Bu düğümden çıkan impulslar kulakçıkların kasılmasını sağlar. SA düğümünden gelen impulslar atrioventriküler (AV) düğüme iletilir. AV düğümünden çıkan özel kas telcikleri his demeti adını alır ve karıncık duvarında dallanarak Purkinje liflerini oluşturur (Görsel 1.4.2). AV düğümünden iletilen uyartı, his demeti ve Purkinje lifleri sayesinde karıncık kaslarının kasılmasını sağlar. Kalp kasılırken önce kulakçıklar sonra karıncıklar kasılır.” (s.109)
“Uyarılara karşı istemsiz ve aniden oluşturulan tepkilere refleks denir. Refleksler çoğunlukla istemli kontrol edilemez. Örneğin nefes alma, kan damarlarının çapının ayarlanması, ter salgılanması gibi birçok hayatsal faaliyet refleks hareketidir. Bazı refleksler doğuştan gelir. Diz kapağı refleksi, emme refleksi bunlara örnektir. Bazı refleksler de öğrenilerek sonradan kazanılır. Limon görünce ağzın sulanması kazanılmış reflekse örnektir.” (S. 31)
Allah’ın insan vücudunu harika bir şekilde düzenleyip tanzim etmiş, vücudun birçok bölümünü insan bilinci dışında yönetiyor. Muhteşem yaratıcıyı görmeyip “doğuştan gelir” demek ateist bakış açısının yansımasıdır.
KALP KASI BİLİNÇLİ YARATICI YERİNE KONUYOR
“Kalp kası düzenli aralıklarla kasılarak oksijeni azalmış kanı akciğerlere, oksijence zengin kanı vücuda pompalar. Kalbin pompa görevini sürdürebilmesi ve kan dolaşımını devam ettirebilmesi için ömür boyu ritmik şekilde kasılıp gevşemesi gerekir.
Kalbin kasılması için gereken elektrokimyasal uyarı yine kalbin içinde üretilir.
Kalp atışları arasındaki sürenin düzensizleşmesiyle kalp ritminin bozulmasına aritmi denir. Aritmi sırasında kalp hızı normal olabileceği gibi 60'ın altında (bradikardi) veya 100'ün üzerinde (taşikardi) olabilir. Kalp damarlarındaki tıkanıklık ve kalp kasındaki değişiklik aritmiye sıklıkla yol açan durumlardır. Kalbin jeneratörü konumunda olan sinoatriyal düğümdeki işlevsel bozukluk nedeniyle düzenli sinyal oluşmaması veya burada üretilen sinyallerin kalbin alt tarafındaki karıncıklara iletilememesi (AV blok) en sık karşılaşılan ritim bozukluğu nedenleridir.” (s.109)
“ORTA BEYİN, TANRILAŞTIRILMIŞ
“Orta beyin: Ön beyin ile arka beyin arasında sinirsel köprü görevi görür. Ara beyin ile beyincik arasında bulunur. Görme ve işitme reflekslerinin merkezidir. Gözbebeği refleksi, kas tonusu, vücut duruşunun ayarlanması orta beyinde denetlenir.” (S. 30)
Orta beyinde kimin denetlediği edilgen çatılı fiil kullanılarak gizlenmiş.
BEYİNCİK, BİLİNÇLİ VARLIK KABUL EDİLİYOR
“Beyincik, istemli kas hareketlerini ve dengeyi kontrol eder. İki yarım küreden oluşur. Uç beyinde olduğu gibi dışta boz madde, içte ak madde yer alır. Kol ve bacak kaslarının birbiriyle uyumlu hareket etmesini ve dengeyi sağlar. Omurilik soğanın üst kısmında bulunur. Kulaktaki yarım daire kanallarıyla ve gözle koordineli çalışarak vücut dengesini ayarlar. Örneğin karanlıkta atılan adımlar görülemediğinden denge rahatça ayarlanamaz. Çünkü görme merkezi karanlıkta beyincikle koordineli çalışamaz. Beyincik zarar gördüğünde