ASRIN PROJESİ ADANMIŞ ÖĞRETMENLİK
Öğretmen Temelli Eğitim Sistemi
Bir taraftan yeni sisteme adapte olduğumuz, diğer taraftan da “Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar” mısrasının muhataplarının saldırılarına karşı Millet olarak ayakta kalıp dik duruş sergilediğimiz çok hareketli ve önemli günler yaşamaktayız.
Eğitim camiası olarak bizler de, bu ülkenin birer vatandaşı, bu milletin birer ferdi ve bu vatanın yılmaz birer savunucuları olarak konuşlanmamız gereken yerde konuşlanmaktayız. Yaz tatili olması nedeniyle okul idarecilerimiz haricinde tatilimizin son günlerini yaşıyoruz. Tabi tatil sürecinde 2018-2019 eğitim öğretim yılının hazırlık ve planlama telaşını yaşıyoruz. En azından kafamızda bu planları oturtmaya çalışıyoruz. Kimimiz idareci olarak, kimimiz sınıf öğretmeni, kimimiz de branş öğretmeni olarak.
Eğitim ordusu olarak öncelikle bilmemiz gereken bir konu var ki yıllardır arzuladığımız bir anlayış bizleri bekliyor. Öğretmen temelli bir eğitim anlayışından bahsediyorum. Bazılarının yanlış anladığı ve lanse ettiği gibi öğretmen merkezli değil, öğretmen temelli. Zira eğitim sistemimizin özünü öğrenci merkezli eğitim ve öğretim faaliyetleri teşkil etmektedir. Öğrencinin kabiliyeti, anlama becerisi, algı düzeyleri, ilgi ve istekleri gibi çeşitli faktörlerin rol oynadığı öğrenci merkezli bir eğitim sistemi.
Fakat bu yazıda üzerinde durulmak istenilen konu öğretmen temelli eğitim sistemidir. Filmin başrol oyuncusu olan, öğrenci ile birebir temas halinde olup onunla gönül bağı kuran, genelde eğitimin özelde ise kendi okulunun artı ve eksilerini bilip olumlu ve olumsuz yanlarına göre gardını alabilen, işin mutfağında olan, yeni neslin eser sahibi, bir harf öğrettiğinde 40 yıl kölesi olunan, sıçrattığı çamurun şeref addedildiği ÖĞRETMEN’in temel alındığı bir eğitim sistemi.
Milli Eğitim Bakanımızın göreve başlamasıyla bir anda sihirli değnek değmişçesine bir hava teneffüs ediyoruz. Elbette bu sihirli değnek iş ve işlemlerde, uygulamalarda kendini göstermiş değil henüz. Yılların getirdiği hantallığın ve basiretsizliğin üzerine kara bir bulut gibi çöktüğü, yapılan hata ve yanlış uygulamaların olumsuz sonuçlar doğurduğu, sistemsel bazlı çeşitli uygulamalarla hedef tahtası haline getirilip gelecekleri ile ilgili yanlış adımlar atılan öğrencilerin mevcut olduğu eğitim sistemimizin bir anda sihirli değnek ile düzelmesi beklenemez. Ancak bu sihirli değneğin asıl değmesi gereken yere, zihinlere ve gönüllere değdiğini düşünüyorum. Zaten inanmak başarmanın yarısı değil mi? Zaten inanıyorsak muhakkak galip olan bizler değil miyiz?
İşte bahsettiğim sihirli değnek de bu. Eğitim camiasının bir neferi olarak ben buna inanıyorum. Başkanımıza, onun görevlendirdiği bakanımıza, bakanımızın yaptıklarına ve yapacaklarına, göreve başlar başlamaz öğretmen camiasının gönlüne dokunmaya çalışmasına, maarif davamızı yeniden ayağa kaldıracaksak bunun öğretmenin yeniden ayağa kalkmasından başlayacağı fikrini benimsemesine, öğretmenin itibarını kazandırmaya yönelik icraatları başlatmasına, liyakat kanunu çerçevesinde göreve gelip yine liyakat kanunu çerçevesinde görevlendirmeleri yapacağına, bu işin sadece meslek olmayıp gönül işi olduğu gerçeğini ilan etmesine güvendim ve bunları yapacağına inanıyorum. Çünkü hedef öğrenci ise, amaç öğrencinin kalbine dokunmak ise, önce gireceğimiz kalp öğretmenin kalbi olmalı. Öğretmenin zihnine ve kalbine ne kadar girilebilirse öğrencinin kalbine giden yol da o doğrultuda kısalır. Şairin dediği gibi "kalpten kalbe giden bir yol vardır görülmez, gönülden gönüle gider". Önce öğretmene değerli olduğu hissettirilmeli ki o değer kalpten kalbe akıp gitsin. Bu düşünce sadece tek bir görüşe sahip olan eğitimcilerde mevcut değil. Çevremdeki farklı kültür, düşünce ve siyasi görüşe sahip birçok eğitimci arkadaşımda da aynı güven ve inanç duygusunu görüyor ve aynı düşünceleri onlardan da dinliyorum.
O halde biz eğitim ordusuna düşen görev aslında çok da zor olmasa gerek. Küllerimizden doğmak. Üzerimizdeki ölü toprağını atmak. Mesleğimizin kutsal olduğu gerçeğine önce kendimiz inanıp ardından herkese bunu ispatlamak. Geleceğin bilim insanlarını, meslek erbablarını, annelerini ve babalarını, iyi insanlarını, ahlaklı nesillerini yetiştirmek için kendimizi buna adamak.
Ülkemizde birçok dev projenin yapılması ve yapılmaya devam edilmesi hepimizin malumu. Bu projeler muhakkak devletimizi ayağa kaldıracak, dünyada söz sahibi yapacak muazzam projeler. Ancak eğitimde yapacağımız devrim niteliğindeki anlayış değişikliği, asrın projesi olarak değerlendirilmelidir. Bahsedilen öğretmen temelli eğitim sistemi belki basit gibi görülebilir ama zihinlerde yapılacak devrim, gerçek devrimlerin habercisidir. Eğitimde sağlanacak bu dönüşüm, inanıyorum ki diğer alanlarda da kendini gösterecektir. Her alanda çalışan, üreten, devleti ve milletinin çıkarlarını kendi çıkarlarından üstün tutan, günümüzdeki eleştirilen insan modelinin tamamen aksinde, milli ve manevi değerlerine sahip, üretmeyi kendine şiar edinen, sevgi saygı ve hoşgörüye sahip yeni nesil ortaya çıkacaktır. O nesil de biz eğitimcilerin eseri olacaktır.
O halde şimdi tam zamanı. Okulların açılması öncesinde tüm eğitim camiasının bir olma, birlik olma zamanı. Yeniden büyük bir medeniyet inşa etme fikriyatına sahip olma ve harekete geçme zamanı. Aklımızı vicdanımızla birleştirme zamanı. Milli ve manevi değer ile donanmış yeni nesiller yetiştirme zamanı. Bu yazının kaleme alındığı Malazgirt Zaferi'nin yıldönümü olan şu günde yeniden ilim, irfan ve medeniyet kapılarını açmanın tam zamanı. Atanan değil ADANAN ÖĞRETMEN olma zamanı.
Yeni bir Medeniyet inşası yolunda,
Haydi Bismillah…