DİLİN AFETİ
Konuşmak, son zamanların modası haline geldi. Hele de sosyal medyada yazarak konuşmak cabası. Karşına eşini dostunu alamadan, bilgisayar veya telefon başına geçerek kelimeleri ahenkle dans ettirmenin hazzını yine sanalda yaşamanın acziyeti var her birimizde. Duygusuz, jestsiz, mimiksiz. Buna da eyvallah da bir de şu konuşmaları yaparken kullanılan dile dikkat etsek ne güzel olacak.
“Allaha ve ahiret gününe inanan ya hayır söylesin yahut sussun” diyor Hz Peygamber. Çünkü biliyor ki dilin kemiği yok. Bir başladı mı konuşmaya karşındakinin duygu ve düşüncelerini hiçe saymak bir tarafa, gönlüne girip paramparça edebiliyor. Sonra günlerce haftalarca uğraş dur parçaları birleştirebilmek için. İşte böyle bir hal aldı artık insan ilişkileri. Hatta kardeş, dost ilişkileri.
Hz Peygamberin, sahip çıkılırsa cenneti garanti ettiği şeylerden biri de dildir hâlbuki. Boş ve malayani konuşmaktan men etmiş bizleri. Başkaları ile konuşurken dile dikkat etmek öğütlenmiş her defasında. “Bir kez gönül yıktın ise bu kıldığın namaz değil” derken Yunus Emre, günümüzdeki gönül kırıklıklarının sadece tek bir söz ile de olabileceğini görmüş ve tarif etmiş adeta. Hiç tartmadan söylediğimiz sözlerin nelere sebep olduğunu düşünmüyoruz; ama aldığımız cevaptan da hemen inciniveriyoruz. Dil, adeta bir afete dönüyor dudaklarımızdan sıyrılarak.
Birçok afeti vardır dilin.
Gıybet; kardeşinin arkasından o duyduğunda hoşuna gitmeyecek şeyleri söylemek,
Nemime; iki kişi arasında laf getirip götürmek,
Hemz; fesat çıkaracak söz söylemek,
Lemz; Ayıplamak, gözüyle kaşıyla işaret edip birbirinin aleyhinde fısıldamak,
Kizb; Yalan söylemek,
İstihza; İnsanları alaya almak, eğlence konusu yapmak dilin afetlerindendir.
Dinin bazı hükümlerini yalanlamak, bazı kimseleri methetmede ileri gitmek veya hak etmediği halde hunharca eleştirmek de dilin afetlerinden sayılmaktadır.
Bir öz eleştiri yapıldığında dilin hangi afetine maruz kaldığımızı düşünsek acaba kaç tane sayabiliriz?
Cemiyette yaşıyoruz ve her gün birçok kişi ile muhatap oluyoruz. Dolayısıyla bu ilişkilerde en fazla ön plana çıkan şey de hitabet oluyor. Birbirimizle olan diyaloğumuzda güzel ve hoş bir dil seçtiğimizde görüyoruz ki çözemeyeceğimiz bir sorun kalmıyor ortada. Bunun aksine basit bir meselede bile dost ve kardeşlerimizi, birlikte yola çıktığımız insanları kırabiliyoruz. Tahammül sınırımız iyice yerlere düşmüş durumda. Tatlı dilli olduğumuzda karşıt fikirde olsak dahi gönül diliyle konuşabiliyoruz. Hele de ülke gündeminin bu kadar yoğun ve konuların değişken olduğu şu günlerde toplum olarak dili yerinde ve zamanında kullanıp afetlerinden uzak durmaya ne de çok ihtiyacımız var.
Dil ve söz ile birkaç güzel cümle ile yazıma son vermek istiyorum.
“Hikmet ehilleri, hikmetin başının sükût olduğunda ittifak etmişleridir.”
“Hacca gitmek, savaşa ve cihada çıkmak dili tutmaktan daha zor değildir.”
“Ey insan, dilini tut ki seni sokmasın. Çünkü sahip olmazsan o bir yılandır.”
“Yerine göre konuşmak nasıl bir fazilet ise hataya düşmemek için sükût etmek de aynı şekilde bir fazilettir.”
“Kendisine en fazla sahip olan kimdir? Diline en fazla sahip olandır.”
“Dilden daha fazla hapsedilemeye değer hiçbir şey yoktur”
“Dil yırtıcı bir hayvan gibidir. Eğer ona sahip olmazsan senin ebedi düşmanın olur.”
Başta kendim olmak üzere bu özlü sözlerden feyz alıp dilimize hâkim olmak dileğiyle.