HİÇ DEĞİLSE FİRAVUNA KARŞI OLMAK
Ülkemizin, hatta dünyanın zor bir dönemden geçtiği şu zamanlarda belki de en fazla ihtiyacımız olan şey ülke menfaatleri üzerinde yoğunlaşmak, birlik ve beraberliğimizi had safhada tutabilmektir. Bir ve beraber olduğumuzdan neler yapabileceğimizi yüzyıllardır ortaya koyan ve dünyaya ilan eden atalarımızın izinden gittiğimizi 15 Temmuzda bizler de bizzat yaparak ve yaşayarak dünyaya kanıtladık. Zor zamanda ne yapmamız gerektiğini gayet iyi biliyoruz. Fakat belki de o zor zamanın hangi zaman olduğunu kavramakta biraz zorluk çekiyoruz. Olayların ve tehlikenin son haddine dayandığı zamanları zor zaman olarak kabul etmek ve algılamak belki de düştüğümüz en büyük yanlışlardan bir tanesi. Oysaki yaşadığımız şu günlerin hain girişimlerden farklı olmadığı gayet açık. Özellikle 20. Yüzyılın başlarından itibaren fetih anlayışının değiştiği ve toprak kazanma ideolojisinin farklı boyutlarda hayata geçtiği hepimizin malumu. Gözüne kestirdiğin toprağı almaktan ziyade uydu bir devlet kurarak orayı sömürme modası günümüzde de hala geçerliliğini korumaktadır. Nitekim Arap Baharı adı altında yapılanlar ve oynanan oyunlar hafızalarımızdan silinmedi henüz. Afrika’daki hesaplar ve oynanan oyunlardan sonra Rahmetli Erbakan Hocamızın dediği gibi, anladık ki meselenin Suriye olduğu gün, hedef Türkiye’dir. Bugün ülkemizde yaşanan algı operasyonları, ekonomik müdahaleler, gündeme getirilen olaylarla sosyal çözülmelere götürme çalışmaları, toplumun sinir uçlarına dokunarak ayrıştırma çabaları gibi farklı alanlarda yapılan; fakat aynı amaca hizmet eden tüm bu yaşananlar, hedefin Türkiye olduğunun somut birer delilidir. Kısa bir tarihi yoklama ile düşündüğümüzde, yüz yıldır yapılmaya çalışılan yok etme mücadelesinin günümüzdeki aşamasını yaşamaktayız.
Fakat bu ülkenin külüne üflenmiştir artık. Altından çıkan İMAN ise geçmişte kurulan sevgi, saygı ve hoşgörü medeniyetinin habercisidir. Mazlum milletlerin beklediği Osmanlı’nın torunlarının meydana, er meydanına çıktığı gündür bugün.
Bugün belki de dört bir taraftan gelen saldırıların sebebi de işte budur. Bizi bizden önce sezinlemeleri ve bizden önce geleceği görmeleri. Çünkü artık eski Türkiye’nin olmadığını biliyorlar. Boyun eğmeyen Türkiye, restlerine karşı rest çekebilen Türkiye. Dünyanın beşten büyük olduğunu söyleyen, zalimin ve katilin yüzüne bakarak sen zalimsin, sen de katilsin diyebilen Türkiye. Mazlum coğrafyaların beklediği, hangi milliyetten ve dinden olursa olsun mazlumun yanında yer alan Türkiye. İşte bütün mesele bu. Çünkü artık meydan boş değil. Çünkü artık ellerini sallayarak ve diledikleri gibi at koşturamayacaklar bu meydanda. Çünkü artık sadece mahallenin büyük abisi kendileri olmayacak. Dur bakalım diyen başka abiler var artık mahallede. Yeniden bir medeniyet kurma tasavvuru içerisinde olan Türkiye var.
Tüm bu düşünce ve ideallerin yanında elbette her şey tozpembe değil. Elbette her şey güllük gülistanlık değil. Ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik şartlar arzu edilen düzeyde değil. Gelişmekte olan ülkelerin çektiği sıkıntılar, ülkemizde de kendisini gösteriyor. Ancak bu durum, medeniyet tasavvurumuza ve ideallerimize engel mi acaba? Hele de bu durumu örnek göstererek bizden hiçbir şey olmaz havasında olanlar bu söylemleriyle ülkemizin bekası ve geleceğine, halkın güven ve inancına ne kadar katkıda bulunmaktadırlar?
Sadece basit bir papaz olayından ibaret olmadığı aşikâr olan Türkiye-Amerika gerginliğinde yapılan yorumlar ve paylaşılan “gol” kelimesi ile özetlenebilen düşüncelerin sahipleri, içimizdeki İrlandalılar ifadesinin somut örneklerinden başka bir şey değil. Firavuna karşı olmak yetmez, Musa’nın yanında olmak gerekir. Ancak öyle bir zamandayız ki artık, bazılarının Musa’nın yanında yer almasının değil, firavuna karşı durmasının yeteceği bir haleti ruhiye ye sahibiz.
Üstat Necip Fazıl’ın dizelerindeki “Öz yurdunda garip, öz vatanında parya” olmak değil hedefimiz. Anadolu bizim öz yurdumuz, öz vatanımızdır. Bu milletin fertleri olarak hepimize düşen görev aidiyet duygusu içerisinde bu toprakların ferdi olduğumuzu unutmamak ve milletin ta kendisi olduğumuzu geçmişte olduğu gibi bugün ve gelecekte de dünyaya haykırmaktır. Korkmadan, çekinmeden, doğru bildiğimiz mücadelemizi sonuna kadar savunmaktır. Ülkemize karşı yapılan saldırılara, söz ve eylemlere karşı hep bir ağızdan aynı dil ve duygu ile aynı tepkiyi verebilmektir.
Bu yüzdendir ki doğru okumalıyız. Tarihi, Coğrafyayı, Siyaseti. Dünü ve bugünü. Doğru okumalıyız ki yarını da doğru yazabilelim. Farkında değiliz belki ama şuan da bir tarih yazılıyor. Ve bu tarih yazılırken de kalemi elinde tutanlardan biri de Türkiye’dir.
Sözün özü, Yusuf Kaplan’ın deyimiyle konuşlandığınız yer konumunuzu belirler. Muhalefet yapmak ve farklı olduğunu lanse etmek uğruna söylenen sözler, dillendirilen meseleler, dört bir yandan saldırıların olduğu ülkemizin birlik ve beraberliğine katkı sağlamadığı gibi, tehlikeli sonuçlar da doğurabilmektedir. İçinde bir nebze vatan ve millet sevgisi olan, ülkesine yapılan saldırılarda en azından Firavuna karşı olduğunu belirtmeli ve ona göre hareket etmelidir.
Selam olsun Vatan derdi olanlara…