İADE-İ İTİBAR
(Kendini tüketerek başkasına ışık verenlere…)
Muhakkak ki öğretmenlik bir peygamber mesleğidir. Şanı ve kutsallığı da buradan gelmektedir. Asr-ı Saadet döneminde öğretme ve öğretmen ile ilgili birçok yaşanmış olay ve söylenmiş sözler hepimizin malumudur. Öyle ki esir edilen düşman askerinin okuma yazma öğretmesi karşılığında serbest bırakılması öğretmenlik mesleğinin uygulanması ve karşılık bulması açısından muazzam bir uygulama olmuştur. Daha sonraki dönemlerde de öğretmene bakış bundan farklı değildir. Kendisinin kırılmasına müsaade etse de hocasının kırılmasına asla izin vermeyen, hocasının atının ayağından üzerine sıçrayan çamuru şeref addeden, hocanın mertebe ve kıymetini gösterebilmek adına cihan padişahı olsa bile tokat yemeye razı olan, zamanının en büyük âlimlerinden birini ülkesine davet edip onu ülkenin sınırında karşılatan, mebus maaşlarının öğretmen maaşından fazla tutmayan bir anlayıştan bahsediyoruz. Yüzyıllar boyunca öğrenmeyi ve öğretmeyi el üstünce tutan, meslekler arasında öğretmenliği en yükseğe koyan bir medeniyetin evlatlarıyız. Bu anlayışla medeniyet kurmuş, yüzyıllar boyunca dünyaya hükmetmiş, bununla birlikte sadece toprak değil gönülleri de fethetmişiz. Ne var ki günümüzde öğretmenlik mesleği açısından gelinen nokta bu derecede bir karşılık bulmaktan uzak kalmaktadır.
Günümüz öğretmenlik mesleğinin bulunduğu nokta dikkate alındığında, bir itibar kaybının olduğu aşikârdır. Elbette bu durumun çeşitli sebepleri vardır. Öğretmenlik mesleğinin layıkıyla yapılmadığı vücutların var oluşu bir tarafa, bu mesleğin layık olduğu konuma oturtulamayışı, uygulamaların mesleğin maneviyatı ile ilgili yüceliğinin yanında sönük kalması gibi sebepler bugün karşımıza büyük sorunlar olarak çıkmaktadır. Özellikle de eğitim kalitemizin ve son yıllardaki eğitim kapsamlı uygulamaların ortaya çıkarmış olduğu olumsuz tablo bugün zirveye ulaşmıştır.
Tüm bu olumsuz tabloya rağmen bir ışığın doğduğu ve aydınlık geleceğin gün yüzüne çıkmaya başlamasının habercisi olan yaşadığımız şu günler, adeta öğretmen camiasının yüzünü güldürmeye, umutlarını bir anda yeşertmeye yetmiştir. Sayın Cumhurbaşkanımızın takdiri ve atamasıyla yeni Milli Eğitim Bakanımız Sayın Prof. Dr. Ziya Selçuk hocamız görevine başlamış bulunmaktadır. Hocamız diye hitap etmek, biz eğitim neferleri için en büyük mutluluk olsa gerek. Zira içimizden birisinin başımızda bulunması elbette bir gurur ve güven kaynağıdır bizler için. Sadece bu durum dahi öğretmen camiasının kıpırdanmasına yetmiş gibi görünüyor. Sayın bakanımızın kitapları ile Eğitim Fakültesi’nde tanışıp onun fikirleri ve eğitim anlayışı ile öğretmenlik mesleğine adım atmak birçoğumuza nasip olmuştur. Bu sefer kitaplarından değil de bizzat kendisinden ilham alarak sefere koyulmak ise adeta yeni bir heyecan bizler için.
Bakanımızın söylemleri ve ilk icraatları açısından güzel bir başlangıç yaptık. Mesleğin maneviyatına temas eden bir söylem, yıllardır beklenen ve özlenen bir tablo. Hele de ilk icraat olarak öğretmenlik mesleğini ve itibarını ayaklar altına alan Alo 147 gibi bir uygulamanın kaldırılması oldukça önemli ve güven verici. Hele öğrencinin kalbine giden yolun öğretmenin dilinden ve yüreğinden geçtiği düşünüldüğünde zihniyet olarak öğrenci ve öğretmen arasına set olmuş bu uygulamanın kalkması, bu yolun yeniden işlerlik kazanmışına sebep olacaktır.
Yazımızın başlığından da anlaşılacağı üzere öğretmen iade-i itibarını aramaktadır. Bu itibar, yazının hiçbir satırında olmayan maddiyatla ilgili olmayıp, öğrenci, veli ve nihayet halk nazarında öğretmenlik mesleğinin kutsiyetinin ve mertebesinin öğretmene geri verilmesinden başka bir şey değildir. İşte bu itibar yeniden kazanıldığında gerçekten öğretmenlik mesleği hak ettiği seviyeye yükselecek ve yine mesleğin hak ettiği vücutlarda yaşamaya başlayacaktır. Bu itibarı kazandırmak hiç te zor olmasa gerek. Öğretmene değer vermek, fikirlerini önemsemek, değişime işin mutfağında bulunan öğretmen görüşlerini dikkate alarak başlamak, birimiz hepimiz hepimiz birimiz anlayış içerisinde zor zamanda birlik olmak, tasvip etmediğimiz ancak yaşanılan şiddet olaylarında öğretmeni yalnız bırakmayıp basit bir kınamadan öteye geçebilmek. Bu örnekleri çoğaltmak mümkün. İşte o zaman öğretmen değerli ve önemli olduğunu hissedecek ve elini taşın altına koyması gerektiği anlayacaktır.
Eğitim ordusu olarak bizlerin de özeleştiri yapmamız ve harekete geçmemizin tam zamanı değil mi?
Bir derdimiz var. Hepimizin bir derdi var. Sağlıklı, kişilikli, güvenilir, çalışkan ve ahlaklı nesiller yetiştirmek gibi bir dert bu. İstikbali göklerde ararken, istiklali köklerde bulan bir milletin fertleriyiz. İnsanlığın ve insan haklarının hiçe sayıldığı dönemde insan onurunu ön plana çıkaran ve insana insanlığını hatırlatan İslam Medeniyetinin savunucularıyız. Üç kıtada at koştururken âlimin/hocasının atının ayağından sıçrayan çamuru şeref kabul eden o büyük medeniyetin bakiyesi ve torunlarıyız. Böyle yüce bir geçmişe sahip olan bu milletin öncülerinin ve öğretmenlerinin bir derdinin olması vazgeçilmez bir gerekliliktir.
İşte çocuklarımızın bizlerden beklediği de bu. Derse başlamadan önce gözlerinden girip yüreklerine dokunmak.
Eğer derdimiz varsa gelecek bizimdir. Derdimiz yoksa tüm dertler bizimdir.
Son olarak, öğretmenliğe yeni atanan meslektaşlarımıza hayırlı olsun dileklerimi sunuyorum. Ve diyorum ki, sadece atanan öğretmen olarak değil, ADANAN ÖĞRETMEN olarak Bismillah deyip başlamak başlangıçların en güzelidir.