MEDENİYETİN İNŞASINDA SOSYAL BİLİMLERİN GEREKLİLİĞİ
Geleceğimiz Sosyal Bilimler
Sosyal bilimler, insanı ve toplumu ele alan, insan-insan, insan-toplum ve insan-eşya ilişkilerini inceleyen, sistemli bir biçimde ve bilimsel yöntem ile bilgi üreten ve ürettiği bilgileri bilimsel disiplinlerin düzeni içinde sunan akademik disiplinler grubudur.
Sadece bu tanım üzerinden yola çıkıldığında bile Sosyal Bilimlerin önemi ortaya çıkmaktadır. Sosyal Bilimlerin merkezini insan oluşturmaktadır. İnsanların birbirleri ile ilişkileri, toplum ve çevre ile ilişkileri, Sosyal Bilimlerin konusunu teşkil eder. Sosyal Bilimlerin içeriğinde ise İslami ilimler, Tarih, Psikoloji, Sosyoloji, Coğrafya, Siyaset Bilimi, Felsefe, Uluslararası İlişkiler, Dil Bilimi, Arkeoloji gibi bilim dalları bulunmaktadır. Yine bu bilim dalları dahi genel itibariyle Sosyal Bilimlerin hayatımızdaki yeri hakkında bizlere bilgi vermektedir. Zira İnsanların birbirleri ve toplumla ilişkilerinin şekillendirilmesi, geçmiş ile gelecek arasında bir bağ kurulması, toplumsal değişimlerin şekillenmesi, uluslararası ilişkilerin dayandığı temellerin ortaya çıkışı, günümüzün en popüler konularından biri olan ekonominin şekillenmesi ve ekonomik ilişkiler, yine her dönemde insanların ilgisini çeken dini inanç ve düşüncelerin insan hayatındaki yeri, toplumun birlikteliğinin harcı olan dil, kültür, örf adet gelenek ve görenekler, Sosyal Bilimlerin temel taşlarıdır. Geçmişi anlamlandırır, bugünü anlamayı sağlar ve geleceği kurmanın temelini teşkil eder. Kısaca kültürün üretilmesi ve Medeniyet inşası Sosyal Bilimlerin temel fonksiyonudur. Çünkü Medeniyet, insanoğlunun inanç, bilim, felsefe, sanat ve estetik gibi alanlardaki ürünlerinin bileşimi olarak tanımlanmaktadır.
İthal edilemeyip kendi milli kültür, düşünce ve ürünlerinden oluşacak Sosyal Bilimlerin ülkemizdeki durumu hiç de hak ettiği değeri görmemektedir. Zira yayınlanan bilimsel yayınları incelediğimizde Sosyal Bilimler ile ilgili yayınların azlığı görülmektedir. Örneğin Türkiye 2015 yılında Sosyal Bilimler alanında 25.950 yayın yapılmıştır. Hâlbuki ABD’de 828.926, İngiltere’de 259.034 yayın yapılmıştır. Türkiye bu sıralamada 17. sırada bulunmaktadır. OECD ülkelerinde toplam 1.862.768, Avrupa Birliği ülkelerinde toplam 826.631 ve BRIC ülkelerinde ise toplam 194.301 yayın yapılmıştır. Türkiye yayın sayısı ile Çin, Kanada, Avustralya, Almanya, İspanya, Hollanda, Fransa, İtalya, İskoçya, İsveç, Japonya, Belçika, İsviçre ve Brezilya’nı gerisinde kalmıştır. Bu söylem ve rakamlardan kesinlikle sayısal alanların öneminin azımsandığı anlaşılmamalı. Matematiğin hayatımızdaki yeri ve önemi hepimizin malumudur. Bunu bir terazi olarak görmemek gerekir. Bir tarafı yükselirken diğer tarafının alçaldığı bir tartı değildir Sosyal Bilimler ile Sayısal Bilimlerin durumu. Tam tersine birlikte olmaları gerektiğini yine tarihi bilgilerden elde edebiliyoruz. İbni Sina, Matematik, Astronomi, Fizik, Kimya ve Tıp’ın yanında Felsefe ve Müzik ile de ilgilenmiştir. Biruni, Astronomi ve Matematiğin yanında Coğrafya, Tarih ve Doğa Bilimleri ile de çalışmalar yapmıştır. Harezmî Matematik ve Astronomi yanında Coğrafya ve Tarih bilimi ile de ilgilenmiştir. Ömer Hayyam Matematik yanında Edebiyatta da ün salmıştır. El Kindi 14 Matematik, 32 Geometri, 22 Tıp eserinin yanında 12 Tabiat, 7 Müzik, 5 Psikoloji ve 9 Mantık eseri bırakmıştır bizlere. Ali Kuşçu ise Astronomi ve Matematiğin yanında önemli bir Dil Bilimcidir. Erzurumlu İbrahim Hakkı Tıp ve Astronominin yanında Hadis, Fıkıh, Tasavvuf, Edebiyat, Psikoloji ve Sosyoloji alanlarında eserler vermiştir. Yalnızca Türk İslam Bilim insanlarında değil, yabancı bilim insanlarında da Sosyal Bilimlerle ilgilenen kişilere rastlamaktayız. Örneğin Fransız Pascal Matematik ve Fiziğin yanında Felsefe ile, İtalyan Galilei Fizik ve Gök Bilimin yanı sıra yazarlıkla ve Alman Heisenberg de Fiziğin yanında Felsefe ile ilgilenmiş ve çeşitli eserler bırakmışlardır.
Bugün prangalarından kurtulup yeniden Büyük Türkiye iddiasıyla yola çıkan ve kısa sürede dünyada itibar kazanıp söz sahibi olan bir ülke olarak asıl hedefimizin yeniden Türk-İslam Medeniyeti tasavvurunun dile getirildiği halet-i ruhiye içerisindeyiz. Görüyoruz ki asırlar boyunca kıtalara hükmeden, gönül köprüleri ile bir sevgi ve hoşgörü medeniyeti kuran atalarımızın, bu medeniyeti kurarken bahsedilen inanç, bilim, felsefe, sanat ve estetik ürünlerinin bileşimini meydana getiren Medeniyetimizin öncüleri, asla Sosyal Bilimlerden vazgeçmediler. Bilakis Medeniyetin kurulması için elzem olan Sosyal Bilimleri üst seviyede kullandılar. Bugün biz de düşünceleri eyleme çevirip bu tasavvur üzerine bina kurmak istiyorsak, Sosyal Bilimlerin farkına varmalı, eğitim sisteminden başlayarak sadece doktorluğu, mühendisliği veya matematik bilimini bilimden sayıp özellikle Sosyal Bilimleri değersiz gören halkımıza kadar herkesi bu bilinç üzerine konuşlandırmalıyız. Merkezi sınavlarda uygulanan ders/soru katsayılarının en azından sayısal ve sözel ayrımı yapılmadan eşitlenmesi, bunun ilk adımı olacaktır. Çünkü bu uygulama bile Sosyal Bilimlerin önemsiz olduğu algısını değiştirecektir.