MÜLTECİLERİN KÜLTÜREL BÜTÜNLEŞME GEREKLİLİĞİ
Ensar olmanın gereği olarak ülkemizde milyonlarca mülteci ağırlıyoruz. Sadece Suriye’den gelen mülteci sayısı üç buçuk milyon civarında. Bunlara Irak ve diğer birkaç uyruktan mültecileri ekleyince sayı daha da artıyor. Şehrimizde, mahallemizde hatta oturduğumuz binalarda mülteci kardeşlerimize rastlamak mümkün hale geldi. Artık iç içeyiz diyebiliriz.
Resmi kurum ve kuruluşlar ile birçok sivil toplum kuruluşu aracılığıyla bu kardeşlerimizin ihtiyaçlarını gidermeye, eksiklerini tamamlamaya ve maddi imkânlarını artırmaya çalışıyoruz. Çeşitli etkinlik ve yardım kampanyaları ile üzerimize yüklenen Ensar misyonu gereği hareket ediyoruz. Evet, üzerimize düşeni topyekün layıkıyla yapıp onların mağdur olmaması için uğraşıyor ama bir taraftan da eksik kaldığımız bir alanın farkına varamıyoruz.
Ülkemizde ağırladığımız mülteciler ile bizim aramızda kültürel bir farklılık var. Hem de bu farklılık yeme içmeden kılık kıyafete, insan ilişkilerinden sokakta takınan tavırlara kadar kendini hissettiriyor. Şöyle bir sokağa çıkıp baktığımızda onların giyim kuşamlarının farklılığı ilk olarak gözümüze çarpıyor. Ancak yıllardır Ortadoğulu Müslüman bir kişinin kılık kıyafet tasavvurumuzdan çok farklı bir giyim tarzı bu. Sonra soruyoruz, gerçekten bu kıyafetlerin içindekiler gerçek Suriyeli mi? Yoksa değişime mi uğruyorlar? Bunu araştırıp Suriyeli öğrenciler ile görüştüğümde tahmin ettiğim sonuca ulaştım. Burada kimse onları tanımadığı için farklı ve rahat giyinip yine rahat tavır sergileyebiliyorlar. Tabi ki bu durum bir genelleme değil ve tüm Suriyelileri bağlamıyor. Aslını ve kültürünü koruyanları istisna olarak tutmalıyız. Ancak kıyafet seçimlerinde, sokaktaki rahat tavırlarında, hatta yüksek sesle konuşmalarında dahi yabancı bir yerde olup tanınmayacağı fikrinden kaynaklanan bir rahatlık ve kültürlerini reddetme ortaya çıkmış durumda. Hatta utanma duygusunun da istemedikleri şekilde ortadan kalktığı düşüncesini dile getiriyorlar. Bunun sonucunda da bizler tarafından hoş görülmeme, kültürel çatışma ve zaman zaman tartışma veya kavgaya varan sonuçlar ortaya çıkabiliyor.
O halde onların maddi açıdan yardımına koşmak kadar manevi açıdan da; yani bizim kültürümüzün tanıtılması, insan ilişkileri gibi kapsayıcı ve birleştirici bir anlayışla yaklaşım sergilenmesi gerekmektedir. Türk halkının kültürünün nasıl olduğu, yeme içme, giyim kuşam, insan ilişkileri, iletişim özellikleri, sokak adabı gibi belli başlı kültürel öğelerin Suriyeli kardeşlerimize aktarılması, onların bu konuda bilgilendirilmesi gerekmektedir. Birbirini anlamayan, bilmeyen ve tanımayan kişilerin/kültürlerin çatışması kaçınılmazdır. Ne kadar birbirimizi anlamayıp birbirimize katlanmaya çalışırsak, o kadar çatışacak ve bu durum toplumsal bir sorun haline gelecektir. Zira etrafımızda birçok insanın mültecilere bakış açısı ve yaklaşımı hakkında hepimizin bildiği bir takım ön yargılar ve eleştiriler var.
Hem Türk halkının hem de ülkemize gelen mültecilerin sorunsuz ve mutlu bir şekilde bir arada yaşayabilmesi için ortak paydaları bulmamız, birbirimizin sinir uçlarına dokunmadan hoşgörü içerisinde yaşamayı başarabilmemiz gerekmektedir. Resmi kurum ve kuruluşlar ile özellikle sivil toplum kuruluşlarının maddi ihtiyaçlarının yanı sıra kültürel birlikteliği sağlayacak şekilde çeşitli etkinlik ve organizasyonlara yönelmeleri gerekmektedir. Bu tür organizasyonlar, özellikle mülteci kardeşlerimizin sosyal ve kültürel anlamda eğitilerek Türk kültürünü tanımalarını ve birlikte yaşadıkları toplumun özelliklerini öğrenmelerini sağlayacak, bu sayede adapte olmalarını kolaylaştıracaktır. Yine okullara alınan Suriyeli çocukların sadece Türkçe dersine değil, aynı zamanda kültürel ders ve aktivitelere de tabi tutulmaları gerekmektedir. Aksi halde sosyal ve kültürel farklılıktan kaynaklanan çatışmalar devam edecek, arzu ettiğimiz birlikteliğin sağlam temelli olması sağlanamayacaktır.