ÖĞRETMENLER DÜNÜ
( BUGÜNÜ ve YARINI)
Öğretme işi insanın yaratılışında ortaya çıkan bir kavramdır. Hz. Âdem yaratıldıktan sonra ona tüm isimler Allah Teâlâ tarafından öğretilmişti. Böylece öğretme işinin kutsiyeti de ortaya çıkmış oldu. Ardından insanlara iyiyi, güzeli ve doğruyu öğretmekle görevli olan peygamberler gelmeye başladı. Böylelikle öğretme işi öğretmen statüsünü ortaya çıkarmış oldu. Yeryüzünde halen adından söz ettiren öğretmenler geldi geçti. İlk öğretmen ünvanını alan Aristo ile Muallim-i Sani (ikinci öğretmen) ünvanını alan Farabi yeryüzünün gördüğü en büyük öğretmenlerdendi. Öğretmenlik mesleğine, öğretmeye en çok değer veren ve bizzat öğretmenlik mesleğini icra eden Hz. Peygamber ise mesleğin zirvesini bizlere sunmaktadır. Adeta kendisine gelen insanların yaşına, algı düzeyine, ruh haline ve kişilik özelliklerine göre ortaya koyduğu öğretmen stratejileri, adeta bugün ki öğretme yöntem ve tekniklerini şekillendirmektedir. Böylece öğretmenlik mesleği peygamber mesleği haline gelmiş ve öğretmen olan kişilerin de ne kadar ulvi bir görev üstlendikleri ispatlanmıştır.
Öğretmene her zaman büyük önem verilmiş ve her millet ve kültürde apayrı bir yer verilerek yüksek bir konumda mevzilendirilmiştir. Türk-İslam Medeniyetlerinde de öğretmen mesleklerin en üstünü olarak görülmüştür. Selçuklu ’da öğretmenlik din adamlığı, hocalık, imamlık ve müezzinlik ile iç içe olan bir meslek olarak görülmüştür. Seviyeye göre Muallimlik ve Müderrislik olarak tanımlanan öğretmenlik mesleği, din adamlığından ayrı olarak görülmemekteydi. Osmanlı’da da hemen hemen Selçuklu’ daki anlayış hâkimdi. 19. Yüzyılın ortalarına gelindiğinde bu anlayıştan yavaş yavaş uzaklaşılarak öğretmenlik mesleği ile ilgili bir okul açılmıştır. Bu sayede kendine özgü bir meslek olma sürecine girmiştir öğretmenlik. Aynı yüzyılın sonlarına doğru ise öğretmenlik mesleği ile ilgili hukuki düzenlemeler yapılmaya başlanmıştır. 20. Yüzyılın başlarında ise yenilikçi öğretmenlik mesleği açıkça ortaya çıkmıştır. Cumhuriyet döneminde ise yapılan hukuki düzenlemeler ve yenilemelerle öğretmenlik meslek olarak yasayla tanımlanmıştır (1924). İşte Cumhuriyet döneminde M. Kemal’in başöğretmenliğe kabul edildiği bir 24 Kasım günü, bugüne öğretmenler günü sıfatını yapıştırmıştır.
Cumhuriyet döneminden günümüze gelinceye kadar öğretmenlik mesleği ve öğretmen yetiştirme süreçleri hakkında uzun uzadıya bahsetmeye gerek yok. İlk Muallim Mektepleri, Köy Muallim Mektepleri sırasıyla öğretmen yetiştirme modelleri ile ortaya çıkmıştır. Ne acıdır ki, o dönemde bu okullara yapılan eleştiri de bugün ki eleştirilerden çok da farklı olmamıştır. “Nazari derslere fazla önem verip meslek derslerine ve ameli derslere yeterince önem vermemek.” Bu yüzden de 1940’ta Köy Enstitüleri kurulmuştur. Köy Enstitüleri’nin çalışma prensibi ve programı incelendiğinde aslında bugün istenen eğitim sistemi ve ortamı ile bağdaştığı görülmektedir.
Günlük Çalışma
- Sabah 30 dk. Müzik,
- Ulusal oyun ve spor etkinlikleri
- 4 saat ders veya iş,
- Öğle yemeği
- 4 saat ders veya iş
- Aksam yemeği
- 2 saat etüt,
- 45 dk. Serbest okuma
- 8 saat uyku ve dinlenmeHaftalık Çalışma
- 22 saat kültür ve yöntem dersi
- 11saat ziraat (tarım, hayvancılık) dersi
- 11saat zanaat (teknik) dersleri
- Cumartesi özeleştiri toplantılarıAylık-Mevsimlik Çalışma
- İmece yöntemiyle bataklık kurutma, ağaçlandırma, yol, köprü, su kanalı yapımı, toprağı verimlileştirme, ekin, hasat, bisiklet, motorlu araç, yük hayvanı ile ürün taşıma, şube nöbetleriYıllık Çalışma
- 5 yıl süreli yılda 1 ay nöbetleşe izin
- İzinde köy incelemesi, araştırma, inceleme gezisi
Bugün ise eğitim sistemimizdeki eksiklikler ve yapılması gerekenler için sürekli bir çalışma ve yenileme içerisindeyiz. Eğitim sistemimizin oturmayışı, hemen her alanda Türkiye’deki gelişime rağmen teknik olarak değil ama nitelik olarak nesil yetiştirmedeki noksanlıklarımızın neler olduğu sürekli dile getirilmektedir. Sistemdeki çarkın dişlilerinin bir bütünlük içerisinde olduğu ve dişlilerdeki bir eksiklik veya arızanın diğer dişlileri de hataya sürükleyeceği gerçeği hepimizin birleştiği ortak noktayı oluşturmaktadır. Öğrenci sorunları, veli sorunları, müfredat sorunları, toplumun genel olarak eğitime yaklaşımı hatta toplumun bizzat kendisinin eğitime tabi tutulmasının gerekliliği, okul sorunları gibi birçok sorun altında debelenen öğretmenden beklenen sihirli bir değnek ile eğitim sistemini yerli yerine oturtmak olmaktadır. Hâlbuki öğretmenin de birçok sorunu vardır ve tüm bu sorunlarına rağmen elindeki bayrağı asla yere bırakmadan var gücüyle çalışmaktadır.
Oysaki öğretmen ilk zamanlarındaki gibi saygınlığını ve itibarını geri istemektedir öncelikle. Sadece 24 Kasımlarda değil, her gün hatırlanmak, her gün kıymet bilinmek istemektedir. Her 24 Kasımda bir müjde beklemek olmamalıdır öğretmenin umudu. Toplumların yeşermesinde öğretmenin rolünün anlatıldığı boş, sıkıcı ve resmi toplantılardan uzaktır öğretmenlik mesleği, uzak olmalıdır. Ne korkulan, ne değersizleştirilen her türlü anlayış ve yaklaşıma karşıdır öğretmen. Maddi ve manevi ortamın oluşturulup öğrencisiyle baş başa kalmak ister. Ona dokunmak ister. Hem zihnine hem yüreğine dokunmak.
Bir an evvel öğretmenin ve öğretmenlik mesleğinin içinde bulunduğu durum ve yaşanılan sorunların üzerine ciddi bir şekilde gidilmesi ve çözümüne dair ciddi düzenlemeler yapılmalıdır. Yoksa dünü ve bugünü anlatılmaya çalışılan öğretmenliğin yarınını anlatmak bu kadar kolay olmayabilir.
Unutulmamalıdır ki, medeniyetin inşasında başrolde olacak olan öğretmenlerinin değersizleştiği/değersizleştirildiği toplumlarda değer kavramının da içi boştur ve bu değerler yaşantımızda değil duvarlarda yaşamaya mahkûm kalacaktır.
Mesele "öğretmenlik desleğinin değeri"nin kaybolması değil yeğen! mesele "Değer" in kaybolması.