SEN TÜRKSÜN, TÜRK-İSLAM KÜLTÜRÜ İLE YÜRÜYECEKSİN
Başka milletlerin uzuvlarıyla Medeniyet inşa edilmez.
Adeta işgal yıllarını aratmayan ve üzerimize ekonomik anlamda saldırılan ve yine Milli Mücadele ruhunu yaşadığımız ve topyekün seferberlik halinde olduğumuz şu günlerde, paramızın değer kazanması için her türlü fedakârlığı yapmaya hazırız ve yapıyoruz. Paramızın değer kazanması, yerli ve milli sanayinin gelişmesi için halk olarak başta ABD mallarına olmak üzere boykotumuzu sürdürüyoruz. Bir ülkenin ekonomisini ne kadar güçlü olursa, o ülke o kadar sağlam temelli dik duruş sergileyebilir. Dışarıdan gelebilecek müdahalelere karşı o kadar güçlü bir şekilde tepki koyabilir. Bu yüzden şu günlerde yapılması gerekeni milletçe yapıyor ve paramıza, ekonomimize sahip çıkıyoruz.
Diğer taraftan ise yine sağlam temellere dayanmamız ve dış mihraklara karşı dik durabilmemizin yegâne temeli kültürel birlikteliğimiz ve kültürümüze sahip çıkmamızdır.
Orta Asya Türk Kültürü, İslam ile şereflenmiş ve Türk-İslam sentezi ile günümüze kadar varlığını devam ettirmiştir. Günümüzde İslam’ı tercih etmeyip farklı dinlere mensup olan Türk topluluklarının benliğini kaybettiğini görmekteyiz. Dolayısıyla Türk için benliğin devamı, Türk-İslam Kültürüne bağlı kalmakla sağlanabilmektedir. Türk-İslam Kültürü ise, kendisini edebiyatta, sanatta, bilimde, sporda, giyimde, yemede ve içmede, günlük hayatta, kısaca hayatın her alanında ve her safhasında kendisini hissettirmektedir.
Maalesef benliğimizi, özümüzü kaybetmeye doğru bir rota çiziyoruz kendimize. Ne giyim kuşamımız, ne yiyip içtiklerimiz, ne günlük yaşantımız kültürümüzü yansıtıyor. Bugün Coca Cola, Starbucks ve Hamburger’e ekonomi temelli karşı çıkıyor ve bu ürünleri boykot ediyoruz ( belli bir kesim olarak). Yapılan boykot çok güzel ama boykotun temeli sadece ekonomik mi olmalı? Bu ürünler zaten bizim kültürümüzde olmayan, ayrıca sağlığa da zararlı ürünler. Yani yapılması gereken sadece ekonomik olarak buna karşı olmak değil. Aksi takdirde ABD ile ilişkilerimizin düzeldiğini varsayarsak bu ürünlerin alımına tekrar geri mi döneceğiz?
Giyim kuşamımıza bakıyoruz. Sokaklarda sanki bizim kültürümüzden eser yok. Eskiden yırtık pantolonlar ile dışarı çıkmak utanç vesikasıyken, günümüzün vazgeçilmez modası haline geldi. Uğruna büyük mücadeleler verdiğimiz başörtüsü, aksesuar olmaktan başka bir işe yaramıyor artık. Başında başörtüsü olan bir bayanın vesikalık fotoğrafı ile boy fotoğrafı arasında hiçbir bağlantı yok. Erkek kıyafetleri de bundan farklı değil. Alışverişe çıktığımızda, evlatlarımızın tercihleri ile bizim tercihlerimiz arasında sürekli bir kavga yaşıyoruz.
Günlük hayatta yaşadıklarımız ise tamamen gayri İslami bir vaziyette. Selam yok, sabah yok. Aranızda selamı yaygınlaştırın diyen Peygamberin ümmeti olduğumuzu iddia ediyoruz ama yolda gördüklerimizi gözünün içine baka baka selamsız geçiyoruz. Elimizde olsa sokak değiştiriyoruz. Maalesef sevgi, saygı, hoşgörü, alçakgönüllülük, kadir kıymet bilme, güven, dayanışma, ahlak, arkadaşlık, çevre bilinci gibi birlikteliğimizi sağlayan harç mahiyetindeki bu değerlerimizi artık okullarda okul duvarlarına asarak kazandırmaya çalışıyoruz.
En büyük kötülüğü ise TV dizi ve programlarından yapıyoruz kendi kendimize. Programlardaki kültürel yozlaşma ve kalitesizlik hepimizin malumu. Ancak her gün bunu eleştiriyoruz ama izleyip prim yaptırmaktan da geri kalmıyoruz. Sinema, dizi ve çeşitli programlar adeta gayri ahlaki fikir ve yaşam şeklini zihnimize, bilinçaltımıza yerleştiriyor. Daha geçen hafta ballayan bir dizi film de bunun örneğini açıkça gördük. Bir aileyi yıkıp yerine yeni bir birliktelik kırma hevesinde olan bir bayanın kullandığı söz ve cümleler direk mermi gibi aile kurumuna isabet etmektedir. Bu dizilerden sonra ortaya çıkan olay ve toplumsal şiddet/bozulma/değişimi akşam haberlerde hayretle izlediğimizde ise dünyanın çivisi çıktı diyerek yine tepki koyduğumuzu düşünüyoruz.
Kültürün en bağlayıcı ve birlikteliği olan dini görünümümüz ise daha vahim. İnandığımız gibi yaşamadığımız için yaşadığımız gibi inanır olduk. Günlük hayatta birçok dini vecibeyi yerine getiremediğimiz gibi, yaşantımızın din ile olan bağlantısını da kesmekteyiz. Mehmet Akif’in dediği gibi, “Sen din ile payidar olursun, din gitti mi tarumar olursun”. İşte biz de dini bir kenara bırakıp seküler dünyaya ayak uydurmaya çalıştığımız müddetçe tarumar olmaya mahkûmuz. Yaşadığımız kültürel yozlaşmada bu ve bunun gibi örnekleri artırmak mümkün. Amacımız örnekleri çoğaltmak değil, bunlardan yola çıkarak farkındalık yaratmaktır.
Evet, çok güzel bir birliktelik yakaladık yeniden. Tıpkı Milli Mücadele yıllarında olduğu gibi, 15 Temmuzda olduğu gibi. Yenikapı ruhuyla dış mihraklara ve saldırganlara karşı topyekün teyakkuz halindeyiz. Ancak bu dik duruşumuzu sadece ekonomik alanla sınırlamamak boynumuzun borcu olmalı. Kültürel saldırılara karşı da aynı birlikteliği sağlayarak hep birlikte dik durabilmeyi, özümüzü benliğimizi evlatlarımızı tüm tehlike ve kültürel yozlaşmaya karşı koruyabilmeyi, one minute diyebilmeyi kendimize şiar edinmemiz lazım. Ancak bu şekilde özlediğimiz ve arzuladığımız huzura ve refaha kavuşur ancak bu şekilde var oluruz.
Bu duygu ve düşüncelerle gerçek bir bayram geçirmemiz dileğiyle tüm İslam âleminin bayramını tebrik eder, her günümüzün bayram tadında geçmesini temenni ederim.