TÜRK’ÜN YANINDAN İSLAM’I ALMAK
GAFLETTİR, DALALETTİR HATTA HIYANETTİR
Hem düşünsel hem de yaşamsal alanda daha özgür bir Türkiye’nin hayalini kurdukça ve bu doğrultuda çabaladıkça, birileri çıkıyor ve hayalini kurduğumuz geleceğimize yönelik söylem ve hareketlerle buna ket vurmaya çalışıyor.
Zorla ve silahla başaramayan şer güç plancıları, çareyi Tek Bayrak, Tek Vatan, Tek Millet, Tek Devlet söylemine karşı içeriden müdahale etmekte buluyor. Ne zaman kenetlenme olup yekvücut olsak birileri çıkıyor ve ayrıştırıcı söylemleriyle gündem oluşturup araya nifak tohumları sokuyor. Maalesef okumadan, gerçeği anlamadan, geçmişi unutarak binler on binler ise bu söylemlerin peşinde sürüklenip gidiyor. Alkış kıyamet de cabası.
Bu tehlikeli çıkışlardan birini yaşadık ve halen yaşıyoruz son günlerde. Türk ve İslam kelimelerinin yan yana; hatta iç içe olmasına rağmen birbirinden ayrılmak istenmesi ile binyıllardır yoğrulmuş olan Türk ve İslam kimliğinin düşmanlaştırılmaya çalışılması oldu. Bin yıldır İslam’ın hamisi ve koruyuşu olan Türk Milleti’nin İslamsızlaştırılma hareketinin yanında diğer tarafta da Türk Milliyetini hiçe sayma ve İslam’dan uzaklaştırma gayretini görüyoruz. Hâlbuki bizler Müslüman Türk Milleti olarak biliyoruz ki, Türk ve İslam kelimeleri asla birbirinden ayrılmaz, ayrılamaz. Biraz tarihi incelediğimizde İslam’dan uzaklaşarak başka inanca yönelen Türk topluluklarının öz benliklerini yitirdiklerini ve Türklüklerinden eser kalmadığını görebiliriz. Dolayısıyla şu ifadeleri rahatlıkla söyleyebiliriz ki, Türk’ün yanından İslam’ı almak, gaflettir, dalalettir hatta hıyanettir. Çünkü Türklük ve Müslümanlık milli kimlik ile dini kimliğin birleştiği bir kimliktir. Osmanlı fetihlerinden sonra Müslüman olanlar (Arnavut, Boşnak vs.) “Elhamdülillah Türküm” diyerek İslam ile Türk kavramını aynı kullanmışlardır. Zira onlara sorulan soru da “Ne zamandan beri Türk’sün?” sorusudur. Veya Türk’ün din değiştirenine “Türklükten çıktı”, yeni Müslüman olan birine de “Türk oldu” denirdi.
Bunun yanı sıra, milliyetini reddedercesine haykıran cenah da fitilini ateşliyor adeta ortaya konulan bombanın. Hâlbuki bir kişinin milliyetini sevmesinden daha doğal ne olabilir. Velev ki, o kişi milletinin yaptığı zulme yardımcı olmasın. Yani bir kişinin milletini sevmesi doğal iken, milletinin yaptığı zulme iştirak etmesi, hoş görmesi, ses çıkarmaması veya düşünsel manada diğer milletlerden üstün görmesi ırkçılık olarak tanımlanmaktadır. Dolayısıyla Türk ve İslam kavramlarının birbirinden ayrılmasına yönelik oluşturulan gündem, birliğimizi hedef alan büyük bir saldırıdan başka bir şey değildir. Zaman hem birlik olma hem de akıllı olup oyunu görme zamanıdır. Zira Hz Peygamber (SAV), “Müminin mümine karşı durumu, kısımları birbirini perçinleyen bina gibidir. Birlikte yardımlaşma ile yaşarlar” buyurmaktadır. Eğer bina gibi sağlam olmak istiyorsak her türlü sarsıntıya karşı ayakta kalabilen bir yapıyı birlikte oluşturmak zorundayız.
Aksi halde birileri çıkıyor ve ülkemizin birlik ve beraberliğine adeta bir kılıç darbesi vurmaya kalkışıyor. Güya aydın! Olarak “Elbet gün gelecek biz de sizi mağdur edeceğiz” sözleriyle alay edercesine inançlı insanlardan hesap soracağı güne bileniyor.
Bir diğeri ise çıkıp hainlerin sözcüsü olarak sosyal medya hesabından dikimevi müdürlüklerine haber gönderiyor ve üniforma siparişi veriyor. Ardından da soykırım listesini komutanlıkların ilgili bölümlerinden temin edin diye küstahça tehdit ediyor. FETÖ terör örgütü adına silahşörlük yapıyor adeta.
Bir taraftan kimliğimizle oynanıp Türk ve İslam kavramlarının ayrılma planlarının yapıldığı bir taraftan vesayet rejimine geri dönme çabasının bir taraftan intikam naralarıyla hain fetö mensuplarının tehditlerinin ve diğer taraftan ise dış politikada Büyük Türkiye mücadelesinin engellenemeye çalışıldığı olağanüstü gelişmelerin yaşandığı bu dönemde Müslüman Türk’ün Mehmet Akif’e kulak vermesi elzemdir.
Artık Ey Millet-i Merhume, sabah oldu uyan!
Sana az geldi ezanlar, diye ötsün mü bu çan?
Ne Arap’lık, ne Türk’lük kalacak aç gözünü!
Dinle Peygamber-i Zişan’ın ilahi sözünü.