YENİDEN MİSAK-I MİLLİ, YENİDEN MİSAK-I İKTİSADİ
Bu asil Millet, zor zamanlarda her daim devletinin yanında olmuş ve bunu canı ve malıyla vatanına teslimiyetiyle ispat etmiştir. Kurtuluş Savaşı yıllarında 7-8 Ağustos 1921’de yayınlanan Tekâlif-i Milliye Emirleri ile halkımız askerine lazım olabilecek elinde neyi varsa bir kısmını vermiş, ordusunun eksiklerini gidermeye çalışmış ve adeta askerinin hizmetkârı olmuştur. Bağımsızlık mücadelesini kazandığı bu anlayışı daha sonra da sürdürmüş ve 17 Şubat 1923’te İzmir’de düzenlenen İzmir İktisat Kongresi’nde bu anlayışla üretime bizzat katılmak ve yine var gücüyle çalışmak suretiyle Misak-ı İktisadi Kararları altına imzasını atmıştır. Ekonomik olarak ant içmiştir. Mücadelesini sadece savaş meydanlarında değil, tehlike ve saldırının geldiği her alanda vermiştir.
Bugün artık eski zaman savaşları yok. Savaşın mertçe yapıldığı, mücadelenin dişe diş kora kor olarak gerçekleştiği zamanlar geride kaldı. Bugün artık savaş meydanı siyasettir, ekonomidir, kültürdür, teknolojidir, iletişimdir…
Devletimizin yanında yer almak, mücadele etmek, savaşmak istiyorsak bu alanlarda safımızı almak zorundayız. Siyasetin içerisinde olan da olmayan da, siyasi görüş olarak A partisini de B partisini de desteklesek düşmana karşı bir olma birlik olma düsturundan asla ödü vermeyeceğiz. Bizler için ölçü Türkiye düşmanlığıdır. Türkiye’ye düşmen olan, İslam’a karşı olan, Türk-İslam Medeniyetinin önünde engel teşkil eden her şey ve herkes bizim için ortak düşmandır. Önemli olan kişilerin değil devletin bekasıdır. O halde siyaset dışında olsak da söylemlerimizin ve muhalifliğimizin bir algıya dönüştüğünü, Türkiye düşmanlarının ekmeğine yağ sürdüğünü asla unutmayıp en basitinden sosyal medyada yaptığımız paylaşımları ve fikirlerin tehlikeli bir silaha dönüştüğünü unutmayacağız. Bu ortamda milletin içini karartacak, şevkini kıracak, kafasında ve gönlünde şüphe uyandıracak yollara başvurmak şuan verilecek en büyük zararı vermektedir. Siyasi açıdan bizlere düşen görev budur.
Bugün en büyük savaşı verdiğimiz alan şüphesiz ki ekonomidir. Ekonomimizin güçlü ve sağlam olması, devletin ve dolayısıyla bizim de güçlü ve sağlam olmamızı doğurur. Bu anlamda yapılacak ise çok şey var. Tıpkı Milli Mücadele yıllarında olduğu gibi. Ama şunu bilmek gerekir ki devletimizin bizden istediği mal, mülk ve para değil. Tekâlif-i Milliye ruhu ile yapabileceğimiz en büyük şey israfı terk etmek olacaktır. Günlük hayatımızı gözden geçirdiğimizde israf edilen o kadar fazla kalem var ki. Resmi kurum ve makamlar, STK’lar bir taraftan, halk diğer taraftan. Su, enerji, zaman, yiyecek, giyecek, düğün, çeşitli adet gelenek ve görenekler başta olmak üzere her alanda israfın zirvesini yaşıyoruz. Bu israfın önlenmesi, inanıyorum ki cebimizden çıkarıp vermekten daha fazla kazanç sağlayacaktır devletimize. En basit bir örnekle günlük ekmek israfımızın 6 milyondan fazla olduğu gerçeği her şeyi ifade etmeye yeterli olacaktır. Artık israfı önlemenin, yerli ve milli ürünleri kullanmanın zamanı gelmedi mi? Çeşitli yönetmelik ve genelgelerle israfı önlemeye yönelik çalışmaların başladığını görüyoruz. Şüphesiz ki bu çok güzel bir adım. Makam araçlarından başlaması ve resmi kurum ve kuruluşların uygulamalarının kontrol altına alınması, halka verilen bir mesaj olarak algılanmalı. Devlet kendi israfını önleme çalışmalarına başlamıştır. O halde bizim de başlama zamanımız gelmiştir. Lüks harcamalardan, günlük yaşamımızdaki israflardan, şatafatlı düğün ve eğlence merasimlerinden, gereksiz tebrik harcamalarından (Çiçek, zaman israfı), Faydası olmayan sadece yapılmış olmak için yapılan seminer ve programlardan, AVM’lerde zaman harcamaktan vazgeçmenin tam zamanı. Tüm bunlar için genelge veya yönetmeliğe ihtiyacımız yok. İsraftan kaçınmayı, devlete katkı sağlamayı, İslam’a uygun anlayış içerisinde olmayı kendimize şiar edinmemiz yeterli. Şuan ki en büyük savaşımız olan ekonomik savaştan üstün çıkabilmemizin tek şartı, öze dönmektir. Yerli ve milliye dönmektir. Tüketmeden üretime geçmektir. İsrafı terk etmektir.
Teknoloji ve iletişim de bağımsız olmamız gereken alanlardan birisi. Bu bağlam da yapılması gereken şey son derece basit ve bir o kadar da çalışma isteyen kendi teknolojimizi üretmektir. Var olanı da kullanmaktır. Milli Eğitim Bakanlığı’mızın tüm okullarda Pardus işletim sistemine geçmek için çalışmalara başlaması ve önümüzdeki günlerde bu işletim sistemine kesin olarak geçecek olması bizler için bir adımdır. Bu uygulamayı genele yayarak evlerde ve özel işyerlerinde de bu uygulamaya geçmek önemli ve ciddi bir adım olacaktır.
Her alanda Milli Mücadele ruhu içerisinde yapılacak ve yapılması gereken uygulamaları sıralamak mümkün. Asıl mesele bu ruhu içimizde hissetmek ve hayata geçirebilmekte. Amacımız sadece son günlerde yükselen doları düşürmek mi yoksa yaşam kalitesini artırmak, milli geliri yükseltmek mi? Bu amaca ulaşmanın yolu da yerli ve milli olmak, düşünmek ve eyleme dökmektir.
Bir taraftan topunuz gelin diyorsak, diğer taraftan da topyekün mücadele etmeye hazır olmalıyız. Zaman Milli Seferberlik zamanıdır. Her alanda devletin bekası ve milletin varlığı için, yeniden Büyük Türkiye için, önce kendimizi değiştirmenin zamanıdır. Düşünceyi yüceltme ve harekete geçirme zamanıdır.