Taşa yazı atam Bilge Kağan, bunu yaparken elbette o günkü halkına ve gelecek nesillerine hitap etmek istemişti. Özellikle malzeme olarak “Taş”ı seçmelerinin başka bir amacı olamazdı. Başta Atatürk olmak üzere, birçok Türk büyüğünü etkilemiş kudrette bir kağan olmakla kalmamış, ırkı için başlıya baş eğdirmiş, dizliye diz çöktürmüştür. Hayatından ve bizlere nasihatlerinden bahsedelim biraz da…
BİLGE KAĞAN ABİDESİ DOĞU YÜZÜ
Babam ağan uçmağa vardığında 8 yaşımdaydım. Töre gereği amcam kağan oturdu. Türk Milleti’ni derledi, topladı, tanzim etti. Babam kağanın uçmağa varmadan önce vatansız halkı vatan tutmasından güç aldı, açları doyurdu, besledi. Fakiri zengin kıldı, azı çok kıldı. Amcam kağanken Tanrı buyruğu ile ben de Tarduş milleti üzerine şad oldum. Amcam kağan ile birlikte Yeşil nehre, Şantung ovasına kadar ordu sevk ettik. Batıda Demir Kapı’ya kadar ordu sevk ettik. Kögmen dağını aşarak Kırgız ülkesine kadar ordu sevk ettik. Tam yirmi beş defa ordu sevk ettik, on üç defa savaştık. Yurtsuz halka yurt tuttuk, kağanlı düşmanı kağansızlaştırdık, dizliye diz çöktürdük, başlıya baş eğdirdik. Türgiş kağanı Türküm, milletim idi. Bilmediği için; bize karşı yanlış hareket edip, ihanet ettiği için öldü, veziri öldü, beyleri de hep öldü. On Ok kavmi eziyet gördü. Atalarımızın tutmuş olduğu bu topraklar ve sular sahipsiz kalmasın diye az milleti tanzim ve tertip ettik. Tanrı’nın buyruğu ile Bars Bey’e kağan adı verdik ve kız kardeşim prensesi verdik. Kendisi ihanet etti, kağan öldü, milleti cariye ve kul oldu. Kögme dağının toprağı ve suyu sahipsiz kalmasın diye Az ve Kırgız milletlerini tanzim ve tertip ettik. Savaştık. Doğuda Kadırkan ormanını aşarak milleti oraya konuşlandırdık, düzene soktuk. Batıda Kengü Tarban’a kadar milleti konuşlandırdık, düzene soktuk. Öyle kazanılmış, öyle düzene sokulmuş bir ilimiz, töremiz vardı.
Türk Milleti, Oğuz Beyleri işit! : Üstte gök basmasa, altta yer delinmese, Türk Milleti kim ilini, töreni bozabilecekti? Türk Milleti vazgeç, pişman ol disiplinsizliğinden dolayı! Beslemiş olan kağanına, hür ve müstakil yurduna karşı kendin hata ettin, kötü hale soktun!
Silahlı nereden gelip siz dağıtarak gönderdi? Mızraklı nereden gelerek sürüp gönderdi? Mukaddes Ötüken Ormanı’nın Milleti, gittin! Doğu’ya gittin, Batı’ya gittin, gittiğin yerlerde kanın nehir gibi aktı, koştu. Kemiğin dağ gibi yattı, bey olacak erkeklerini kul ettin, hanımlık kızlarını cariye ettin. İyiliğini bilmemenden dolayı amcam kağan uçmağa vardı. Kırgız kağanını balbal olarak diktim. Türk Milleti’nin adı sanı yok olmasın diye, babam kağanı, anam hatunu yükselten Tanrı, İl veren Tanrı, Türk Milleti’ne beni kağan kıldı. Ben, varlıklı ve zengin halkın kağanı olarak oturmadım. İçte aşsız, dışta elbisesiz; düşkün, perişan millete kağan olarak oturdum kağanlığa, küçük kardeşim Kül Tigin ve iki şad ile. Kül Tigin ile konuştuk. Babamızın, amcamızın kazanmış olduğu milletin adı sanı yok olmasın diye Türk Milleti için gece uyuyamadım, gündüz oturmadım. Ben kağan olarak oturduktan sonra, cıplak giden, yaya giden halk öle yite geri döndü. Milletimi besleyeyim diye doğuda Kıtay, Tatabı kavmine doğru, kuzeyde Oğuz kavmine doğru, güneyde Çin’e doğru 2 büyük ordu sevk ettim, savaştım. Ondan sonra Tanrı buyurduğu için, devletim, kısmetim var olduğu için; ölecek milleti diriltip besledim. Çıplak milleti giydirdim, fakir milleti zengin kıldım. Az milleti çok kıldım, en değerli yurtların, en değerli kağandan bile daha iyi kıldım. Dört taraftaki milleti kendime tabi kıldım, topraklarımı düşmansız kıldım. Herkes bana itaat etti. On yedi yaşımda Tangut’a ordu sevk ettim, Tangut milletini bozguna uğrattım. Oğlunu, karısını, at sürülerini ve servetini orada aldım. On sekiz yaşımda Altı Çuğ Soğdak’a ordu sevk ettim. Çinli vali Ong, elli bin askerle bana savaş açtı, o orduyu yok ettim. Bana bağlı olan Iduk Kut kavmi kervan göndermiyor diye ordu sevk ettim, onları kendime tabi kıldım, malını, kervanını hep getirdim. Yirmi iki yaşımda Çin’e doğru ordu sevk ettim. Çaça generalin seksen bin askeriyle savaştım, hepsini orada öldürdüm. Yirmi altı yaşımda Çik ve Kırgız kavimleri bana düşman oldu. Çik kavmine ordu sevk ettim, askerlerini mızrakladım. Az milletini alıp kendime tabi kıldım. Yirmi yedi yaşımda Kırgız’a doğru ordu sevk ettim, uykuda bastım onları, kağanı ile ormanda savaştım ve onu öldürdüm, topraklarını aldım. Altın ormanlarını aşıp Türgiş kavmini uykuda bastım. Türgiş kağanının ordusu ateş gibi, fırtına gibi geldi. Kağanını, yabgusunu, şadını Bolçu’da öldürdüm, topraklarını aldım. Otuz yaşımda Beş Balık iline ordu sevk ettim, altı defa savaştım ve hepsini öldürdüm. Otuz bir yaşımda Karluk milleti bana sıkıntısız ve serbest iken düşman oldu, onlarla savaştım ve Karluk milletini öldürdüm, topraklarıma kattım. Basmıl, Kara, Karluk milleti toplanıp geldi, onlarla savaştım ve öldürdüm. Dokuz Oğuz benim milletimdi. Gök, yer bulandığı için, içine kıskançlık düştüğü için bana düşman oldu. Onlarla tam dört defa savaştım. Birincisinde Tolga nehrini yüzerek geçtim ve ordusunu yok ettim. İkincide askerlerini mızrakladım. Üçüncü savaşımızda milletin ayakları titredi, yaya ordusunu püskürttüm. Yiğit bir boyu, yiğit bir alpin, Alp Er Tunga’nın yasında çevirip vurdum. Dördüncü olarak savaştığımda askerlerini mızrakladım, yıprattım. Otuz iki yaşımda kıtlık oldu, ilkbaharda Oğuz’a doğru ordu sevk ettim, ilk ordu taşraya çıktı, ikinci ordu merkezde idi. Üç Oğuz ordusu yaya askerler kötü oldu diyerek saldırdı bize, bir kısmı evi barkı yağma etmeye gitti, bir kısmı da savaşmak için üzerimize yürüdü. Biz azdık ve kötü durumdaydık. Tanrı bize kuvvet verdi ve onları orada mızrakladım, dağıttım. Tanrı bahşettiği için kazanan yine biz olduk. Ben ve kardeşim Kül Tigin böyle başa geçip beraber kazanmasaydık Türk Milleti hep ölecekti, yok olacaktı. Türk Beyleri, Türk Milleti böyle düşünün, böyle bilin! Evimi, barkımı bozan Oğuz kavminin evini barkını bozdum. Onlar da Dokuz Tatar kavmi ile birlik olup saldırdılar. İki kere savaştım ve onların ordusunu bozguna uğrattım. Tanrı buyurduğu için otuz üç yaşıma geldim. Dokuz Oğuz kavmi seçkin, muhterem güç beslemiş olan kağanlarına ihanet etti, Üstte Tanrı, mukaddes su, amcam kağanın devleti kabul etmedi olacak, Dokuz Oğuz kavmi yerini, suyunu terk edip Çin’e doğru gitti. Güneyde, Çinde adı sanı yok oldu. Ben kağan oturduğum için orada savaştım. Askerini mızrakladım. Teslim olan teslim oldu, Milet oldu; ölen öldü. Kargan vadisinde evini, barkını orada bozdum. Uygur valisi yüz kadar askeriyle kaçıp gitti. Türk Milleti aç idi. O at sürüsünü alıp besledim. Otuz dört yaşımda Oğuz kaçıp Çin’e girdi. Ordu sevk ettim, hiddetle oğlunu, karısını oradan aldım. Tatabı milleti Çin’e itaat etti. Elçisinin iyi sözü ve niyazı gelmiyor diye üzerine ordu sevk ettim. Milleti orada bozdum, at sürüsünü aldım, askeri toplanıp geldi, Kadırkan ormanında yerleşti. Güneyde Karluk milletine ordu sevk et deyip Tudun Yamtar’ı gönderdim, gitti. Karluk valisi yok olmuş, kardeşi de bir kaleye sığınmış. Onu korkutayım deyip ordu sevk ettim. İki üç kişilik korucuyu ile beraber kaçıp gitti. Halkı kağanım geldi deyip övdü beni, onlara ad verdim.
BİLGE KAĞAN ABİDESİ GÜNEY YÜZÜ
Çin’in on yedi bin süvarisini ilk gün öldürdüm. Otuz sekiz yaşımda kışın Kıta’ya doğru asker sevk ettim. Otuz dokuz yaşımda, ilkbaharda Tatabı’ya doğru ordu sevk ettim. Ordusunu öldürdüm; karısını, oğlunu, at sürülerini ve servetini aldım, oğlunu ve karısını yok kıldım. Kahraman erini öldürüp balbal olarak dikiverdim. Elli yaşımda Tatabı milleti Kıtay’dan ayrıldı. Ku generalin kumandasında kırk bin asker geldi. Töngkes dağında hücum edip vurdum. Otuz bin askeri öldürdüm. Büyük oğlum hastalanıp yok olunca Ku’yu generali balbal olarak dikiverdim. Ben on dokuz yıl olarak şad oturdum. On dokuz yıl kağan olarak oturdum, yurt tuttum.
Türk’üm için, milletim için en iyisini öylece kazanıverdim. Babam kağan bu kadar kazanıp köpek yılı, onuncu yıl, yirmi altıda uçup gitti. Domuz yılı beşinci ay, yirmi yedide de yas töreni yaptırdım. Lisün Tay generalin başkanlığında beş yüz yiğit geldi; altın, gümüş fazla fazla getirdi. Yas töreni kokusunu getirip dikiverdi. Sandal ağacı getirdi. Bunca millet saçını, kulağını kesti. Sayısız iyi binek atını, kara samurunu, mavi sincabını getirip bıraktı.
BİLGE KAĞAN ABİDESİ KUZEY YÜZÜ
Ben Tanrıdan olmuş (kut ile) Türk Bilge Kağan’ı, bu zamana oturdum. Sözümü tamamıyla işit! Bilhassa küçük kardeş yeğenim, oğlum, bütün soyum, milletim, güneydeki Şadpıt beyleri, kuzeydeki Tarkanlar, buyruk beyleri, Oğuz Tatar, Dokuz Oğuz beyleri, milleti!
Bu sözümü iyice işit, adamakıllı dinle: Doğuda gün doğusuna, güneyde gün ortasına, batıda gün batısına, kuzeyde gece ortasına kadar, onun içindeki millet hep bana tabidir. Bunca milleti hep düzene soktum. Türk kağanı Ötüken ormanında oturursa yurtta sıkıntı yoktur. Doğuda Şantung ovasına kadar hep ordu sevk ettim, denize ulaşmama az kaldı. Güneyde Dokuz Ersin’e kadar ordu sevk ettim. Tibete’e ulaşmama az kaldı. Batıda İnci nehrini geçerek Demir Kapı’ya kadar ordu sevk ettim. Kuzeyde Yir Bayırku yerine kadar ordu sevk ettim. Bunca yere kadar ordu yürüttüm, Ötüken ormanından iyisi hiç yokmuş. Yurt tutacak yer Ötüken ormanıymış.
Bu yerde oturup Çin milleti ile anlaştım. Altını, gümüşü, ipeği, ipekliyi sıkıntısız öylece veriyor. Çin milletinin sözü tatlı, ipek kumaşı yumuşakmış. Tatlı sözle, yumuşak ipek kumaşla aldatıp uzak milleti öylece yaklaştırırmış. Yaklaştırıp konduktan sonra, kötü şeyleri o zaman düşünürmüş. İyi bilgili insanı, iyi cesur insanı yürütmezmiş. Bir insan yanılıp da kanarsa kabilesine, milletine, akrabasına kadar barındırmazmış. Tatlı sözüne, yumuşak ipek kumaşına aldanıp çok çok Türk Milleti, öldün; Türk Milleti öleceksin! Orada kötü kişi şöyle öğretiyormuş; Çin, gelenlere uzak ise kötü mal verip, yakın ise iyi mal veriyormuş. Bilgi bilmez kişi de o sözü alıp, Çin’in yakınına varıp çok öldün! O yerlere doğru gidersen Türk Milleti çok öleceksin! Ötüken yerinde oturup kervan, kafile gönderirsen hiç sıkıntı yoktur! Ötüken ormanında yaşarsan yurt tutarak oturacaksın. Türk Milleti tokluğun kıymetini bilmezsin, acıksan tokluk düşünmezsin, bir doysan açlığı düşünmezsin. Öyle olduğun için beslemiş olan kağanının sözünü almadan her yere gittin. Gittiğin yerlerde hep mahvoldun, yok edildin. Orada geri kalanınla her yere zayıflayarak, ölerek gidiyordun. Tanrı buyurduğu için, kendim devletli olduğum için kağan olarak oturdum. Kağan oturup aç, fakir milleti hep donattım. Fakir milleti zengin kıldım. Az milleti çok kıldım. Yoksa bu sözümde yalan var mı? Türk Beyleri, milleti iyi işitin! Türk Milletini toplayıp il tutacağını burada vurdum, yanılıp öleceğini yine burada vurdum. Her ne sözüm varsa ebedi taşa vurdum. Ona bakarak bilin. Şimdi Türk Milleti, beyleri, bu zamanda itaat eden beyler olarak mı yanılacaksınız? Babam kağan ve amcam kağan oturduğunda dört taraftaki milleti nasıl düzene sokmuş… Tanrı buyurduğu için kendim oturduğumda dört taraftaki milleti düzene soktum ve tertipledim.
Türgiş kağanına kızımı fevkalade bir törenle alıverdim, Türgiş kağanının kızını fevkalade bir törenle oğluma alıverdim. Başlıya baş eğdirdim, dizliye diz çöktürdüm. Üstte Tanrı, altta yer bahşettiği için gözle görülmeyen, kulakla işitilmeyen milletimi doğuda gün doğusuna, batıda gün batısına kadar kendime tabi kıldım. Sarı altınını, beyaz gümüşünü, kenarlı ipeğini, ipekli kumaşını, binek atını, aygırını, kara samurunu, mavi sincabını Türk’üme, milletime, kazanıverdim. Halkı kedersiz kıldım. Türk Milleti kendin iyilik göreceksin, evine gireceksin, dertsiz olacaksın.
Ondan sonra Çin kağanından resimciyi hep getirttim. Benim sözümü kırmadı, maiyetindeki resimciyi gönderdi. Ona bambaşka türbe yaptırdım, içine dışına bambaşka resim vurdurdum. Taş yontturdum, gönüldeki sözümü vurdurdum. On Ok oğluna, yabancına kadar bunu görüp bilin. Ebedi taş yontturdum, yazdırdım.
BİLGE KAĞAN’IN BATI YÜZÜ
Bilge Kağan uçtu. Yaz olsa, üstte gök davulu gürler gibi, öylece ve dağda yabani geyik gürlerse, öylece mateme gark oluyorum. Babam kağanın taşını kendim kağan diktim.
BİLGE KAĞAN’IN GÜNEY YÜZÜ
Bilge Kağan kitabesini ben Yollug Tigin yazdım. Bunca türbeyi, resmini, sanatı, kağanın yeğeni Yollug Tigin ben bir ay dört gün oturup yazdım, resimledim.