Hayat Ağacı - 3
Hayat Ağacı- Edebiyatta, Sanatta, Mimaride ve Tasavvufta
Arkaik topluluklarının yeryüzü-gökyüzü-yeraltı ile ilgili tasvirlerini yaşam ağacı ve diğer kutsallarla mitler ile toplum hafızalarında yer edindirmeye çalışmışlardır. Dünya medeniyetlerine ve toplumlarına tesir eden Orta Asya Coğrafyası’nda yaşayan Türkler, Avrasya’nın bozkır steplerinden gelen kadim kültürü ve o kültüre bağlı olarak getirdiği inanç ile ortaya koyduğu imgeler, mizansenler, mimarimize ve sanatımıza, sözlü anlatımlar ile edebiyatımıza, destanlar ve efsanelerle bâkir toplumların evrenin zenginleştirdiği tabiat arkasındaki gizemi kişileştirerek hikayeleştirdiği ve inanç değişimi ile evirilerek tasavvufta izlerini temaşa etmekteyiz.
Avrasya’dan gelen Oğuz boyu, konar-göçerlikten Anadolu’ya yerleşim, Kök Tanrı-Tengri inancından, İslâmiyet’e geçerken bu geçişlerin getirdiği inanç değişimini, birikimini sanatta ve zanaatta kendini göstermiştir. Hayat ağacı ve kendisi ile özdeşleşen çift başlı Selçuk kartalını, at, yılan ejder, aslan, balık vb. figürler ile sembolleştirerek bunları rastgele değil o kadim kültürün bakayaları olarak kervansaraylara, medreselere, camii ve talebe rahlelerine kadar nakış nakış işlemişlerdir.
Gönül Öney:“Bazı erken ve geç Anadolu Selçuklu örneklerinde hayat ağacı büyük ihtimalle arabesk şeklinde stilize edilmiş ve üzerinde çift kuş yerine, çift başlı kartal yer almaktadır. Divriği Ulu camisinin yan portalının dış yüzeyinde bulunan çift başlı kartal bu grubun tipik bir örneğidir. Kıvrık ve tehdit edici açıkağızları, sivri kulakları, iri badem gözleri ile ejder başları Selçuk ejder tasvirleri için tipiktir. Orta Asya etkisi barizdir “(Öney, Anadolu Selçuk’larında heykel ve figürlü kabartma, Cilt III).Kurgan kazılarından çıkan maden eşyalar üzerinde de hayat ağacı, üzerinde efsanevî kuşla birlikte kutsal dağda sembolize edilmiştir.(Kazakistannın Köne Altını, s.85)
Biz, bu tasvirleri mimarimizin şekillenmesinde, yani Avrasya etkilerini, Selçuklular döneminde şahit olmaktayız. Selçuklu mimarisinin en önemli özelliği; geometrik desenlerle, bitkisel bezemeler yoğunlukta olup, evrenin sonsuzluğunu betimlesi açısından tasavvufi bir anlayış dikkati çeker. Ayrıca renk seçimlerinde sıklıkla mavi, firuze, lacivert, siyah tonları tercih edilmesi, Bozkır kültürünün etkisi ile mavi ‘gökyüzünü’, siyahın ‘toprağı’ simgelemesinden dolayı bu iki renk sıklıkla kullanılmıştır. Sonsuzluğu simgeleyen geometrik bezemeler, yıldız kompozisyonları.
Konya Mevlana Müzesi - Fatma Direkli
Bitkisel bezemelerde ise rumî, lotus, palmet ve kıvrık dallardan oluşan semboller sıklıkla kullanılmıştır. Sanat Tarihçileri; 13.Yüzyılın ortalarına kadar bu motifler ağırlıklı iken, bu tarihten sonra bitkisel formlar daha fazla işlevlik kazanmasını Anadolu’ya hakim olan tasavvuf ortamına bağlamaktadır.
Konya Mevlana Müzesi - Fatma Direkli
Kısaca değinmiş olduğumuz bu Avrasya stilinden çıkıp, edebiyata yöneldiğimizde, yaşam ağacı; Manas Destanın da Bayterek’tir. O Tanrı’yı temsil etmektedir. Saha (Yakut) Türklerinin kutsal ağacıdır. Dede Korkut’ta ‘kaba ağaç’tır ama hepsinin özelliği aynıdır. Hanlara, hakanlara ve yiğit alplere gövdesinden çıkan öz suyu ile şifadır, koruyup gözetendir.
Hayat Ağacı- Çift Başlı Kartal ilişkisi
Kadim Türklerin mit inancına göre hayat ağacı dünyanın merkezidir. Hatta bu evrenler arasındaki bağın kopmasını Türkler, dünyanın sonu gibi anlatırlar. Hayat ağacı aynı zamanda Şamana yer altı ve gökyüzü astral seyahatinde merdiven görevi görmüştür. Ağacın üzerinde yer alan tek veya çift başlı kuş, ruhu, gökyüzüne taşıyan sembolik bir unsur olarak tasvir edilmiştir. Kartal motifi, eski çağlardan itibaren Türk kültüründe ve diğer kadim medeniyetlerce sembol olarak kullanılmıştır. Şaman inanç ritüeli içerisinde, başta kartal olmak üzere kanatlı yırtıcı kuşların önemli bir yeri olduğunu ve kadim inancın etkisiyle kartal ve çift başlı kartal figürünün, kamın, ayinler sırasında bu hayvanların biçimine girmiş olduğu ve bunların başın da, kartal ve puhu cinsi yırtıcı kuşlar gelmekte olduğunu incelemelerden ve araştırmacıların kaynaklarından veya makalelerinden öğrenmekteyiz. .
Kartal, Orta Asya Türklerinde ve diğer medeniyetlerce koruyucu ruh kabul edilmiş, yer ile gök arasında aracı olarak vazifelendirilip, hayat ağacının en üstünde çift başlı olarak tasvir edilmiştir. Ögel kitabında: “Kartal’ın göğün beşinci katında yaşadığına, nurlar âlemi ile canlılar âlemi arasındaki kapıda, yani, Demir Kazık ya da Kutup Yıldız’ında nöbet tutar. Yukarı geçişe izin vermez. Kendisi de bulunduğu kattan yukarı, Tanrı mekanına çıkamaz. Tanrının gücünü ve erkini sembolize eder” (Ögel, Türk Mitolojisi II).
Çift başlı kartal hayat ağacını sembolize etmektedir. Yapılan araştırmalarda bazı tasvirlerde hayat ağacının altında aslan ve ejder figürlerini de görmekteyiz. Mesela: Erzurum Yakutiye Medresesi (İlhanlılar Dönemi) verilebilecek en güzel örneklerden biridir. Orta Asya hayvan tasvirlerinin izlerini taşımaktadır.
Mitolojik bağı örgüsü, efsanevi dev yaratıklarla (ejderha, dev yılanlar) ne şekillerde tezahür edeceği
İnanışa göre, hayat ağacına atfedilen misyonun bir benzeri kartala isnat edilmiş olup Kök Tanrı-Tengri ile insanlar arasında mistik bir görevi olan ve insanları koruyup kollayan, kötü ruhları kovalaması, hasta olan çocukların iyileşmesi ve doğacak çocukların ruhlarını yeryüzüne taşıması görevi ona verilmiştir. Tanrı’nın gücünü ve erkini sembolize eder.
Fuzuli Bayat kitabında; "Tanrı'nın insana acıyıp yardımcı olması için kartalı vazifelendirir, yalnız kartal ne yaptıysa olmamış, ne kartal ne de insanlar birbirinin dilini anlamamış bunun üzerine Tanrı, yeryüzüne indiği vakit karşısına çıkacak ilk kadınla yaşamasını ve doğacak çocuğu şaman yapmasını önerir. Kartal yeryüzüne iner ve bir ağacın dibinde gördüğü kadınla yaşamaya başlar. Bu ilişkiden doğan çocuk hem babası kartalın, hem de insanların dilini bildiği için, şamanlar kartalı ecdatları olarak görürler"(Bayat, Kadim Türklerin Mitolojik Hikayeleri). Bu bizlere ayinlerde kamın niçin bu hayvan biçimine ve kötü ruhları kovalaması için yırtıcı kuş beslemesine dair iyi bir nedeni olduğunu görüyoruz.
Hayat ağacının altında yer alan arslan ve ejder gibi tılsımlı hayvanlar ise şamanın, hayat ağacını korunmasında görevlidir. Erzurum Yakutiye Medresesi ve Erzurum Çifte Minareli Medrese (İlhanlılar Dönemi), Orta Asya hayvan tasvirlerinin figürlerini taşımaktadır. Hayat Ağacı burada palmiye biçimli bir ağaçtır, üzerinde çift başlı kartal ve aslan çifti bulunmaktadır. Erzurum Çifte Minareli Medresesinde ise yine hayat ağacı ve üzerinde çift başlı kartal ve çift ejder başları bulunmaktadır. Ejderler hayat ağacı motifine bağlanır. Muhtemelen muhafızlık, koruyucu unsur olarak tasvir edilmiştir.
Çift başlı kartalın bayraklarda ve sikkelerde kullanıldığını biliyoruz,”Bizans kaynaklarından, Attila’nın sancağında başı taçlı bir kuş (efsanevî kartal, tuğrul) motifi olduğunun öğrenilmesi, bilinen en eski kartallı bayrağın Ural-Altay kavimlerinde kullanıldığını göstermektedir…Kezâ Haçlı Sefer leri’ni konu alan minyatürlerde de Müslüman askerlerinin kalkanlarında hilâl, güneş ve kartal mo tiflerinin bulunduğu görülmektedir”(Köprülü,“Bayrak”, İslâm Ans.,II, s.403/ L’Islam en Europe,s.88./Sanat Tarihi Araştırmaları Dergisi).
Eski tarihi dönemde var olan toplumlardan kalma hala devam eden inanışlar
Günümüzde Kazakistan-Astana’da şehrin merkezinde göğe duğru uzanmış büyükçe bir yapı bulunur. Kentin yeni modern anlayışını da temsil etmesi açısından önemlidir. Şehrin mimarları tarafın dan yeniden tasarlanan Bayterek(köklü ağaç); tepesinde Samruk kuşunun görkemli yuvasını bulun durmaktadır. Bu modern tasarım kim bilir sosyo-kültür açısından bakacak olursak belki de belli bir misyon anlamı yüklenilerek beynelmilel uygarlıkları birbirine yakınlaştırmayı, tarihi ve kültürel çalışmaları yeniden inşa etmek açısından da tasavvur edilebilir.
Ağaç; Türklerin hayatında önemli bir yer tutar. “Siirt’te, kayın ağaçlarının kutsal sayılıp çaput bağlandığı Kız Evliya tepesinde dilek sahipleri bu ağaçları sık sık ziyaret eder. Diyarbakır’da Sin ve Sidaş (sindaş)adlı iki kardeşin türbesi çevresinde bulunan ağaçlara dokunulmaz. Dallarındankıranların öküz gibi böğürererk öleceğine inanılır. Keban çevresinde bulunan Taşkesen köyünde, tek ağacın bulunduğu bir tepe vardır, köylüler bu ağaca mukaddes gözü ile bakar. Malatya’nın O -nan köyünde, Onar Dede ve Sakız Dede türbelerin de kuru koca bir ağaç vardır. Bu ağacın gövde sinden kuru yonga çıkarılıp kaynatılır ve içilirse şifa bulurlarmış.
Kartal kadim Türk inanç sisteminde hem Tanrı’yı, hem de kam’ı temsil eder... Kam’ın ayin esnasında yaptığı Kartal’a bağlı hareketleri yörede rastlanan kartal oyunu ile yaşadığı görülmektedir. Kartal oyunu veya dansı Siirt’te “Harahuşta” Şanlıurfa, Adıyaman ve Bingöl çevresinde“Karakuştane” şeklinde ifade edilir. Uygur Türkleri, Kartal’a Hara Huş yani kara kuş demektedir ” (Kalafat,Doğu Anadolu’da Eski Türk İnançlarının İzleri).
Sonuç
Ağaca inanma, diğer toplumlarda olduğu gibi Orta Asya kültürü içerisinden gelen kadim Türklerinde zihinlerinde var olan eski inanç bakıyyelerinin parçası olarak gelenek ve göreneklerde yaşamaya devam etmiştir. Ağaç, amaç değil araçtır, Tanrının algılanışına yardımcı olan ve Tanrının özelliklerini temsil eden bir motiftir. Türkler, hemen hemen tarihin hiçbir döneminde Tanrıdan başka yaratıcı ve koruyucuyu tanımamış, vahdaniyeti, tekliği, Tanrının bir olduğunu sembolize olarak kutsal ağacı görmüş, ona karşı güven ve ilgi, beraberinde korku ile karışık saygı duymuştur.
Ağaç kültü; ister ilkel topluluklarda, isterse gelişmiş uygarlık tarihinde olsun toplumsal bir hafıza ve imgesi, bir mizanseni olan mit özellikleri oluşturmuş aynı şekilde kadim Türklerde hafızasında, Bozkır kültürü içerisinde yaşadığı, inandığı ve inanç değerlerini yerleşik kültüre geçişle bazı değişikliklere uğratsa bile, İslâmiyet’in kabulü ile tamamen ortadan kaldırmadığını, sürdürdüğünü kendisi olarak algıdaki seçiciliğe sahip olduğunu ve bununla varlığını devam ettirdiğini her sosyal topluluk gibi geçmişten gelen gelenek ve göreneklere bağlı mizâç yapısını ve bir yaşam biçimini bir anda kaldırıp kenara koyması beklenilemez. Mutlaka bir kültür aktarımına girişir. Kadim inancını, yap-bozun parçaları gibi yeni inancında sembollerle, imge ve simgelerle sanatında, mimarisindeve günlük yaşayışında nakış nakış işleyerek uyarlamaya ve göstermeye çalışır.
Bu imgeler ve simgeler kâh bir medrese girişinde, kâh bir çini işçiliğinde ya da bir kilimin motifin
de hayat bularak veya bir genç kızın çeyizinde yer edinerek, ebediyete açılan yolda abidevîleşen açık hava müzesi gibi olan mezar taşların da yer bulur kendisine. Ulusların, milletlerin ve halkların hafızaları bıraktıkları eserlerle ortadır.
Tek varlık, evrendeki birlik, tasavvufun ana temasıdır. Ağaç, kartal, gök, dağ, su vs. gibi bunlar hepsi birer nesne fakat insanlık tarihi bu öğelere ulvî yönü ile bakmış, Tanrı’ya ulaşma da vasıta görmüştür. Yaşam ağacı, varoluşun temel kaynağı olarak bilinmiş, yaratıcıya üç alemden göğe doğru uzanan evrenin direği olarak benimsemiştir. Zaman içerisinde İslâmiyet’e geçişle, evirilerek gelen inanç unsuru hayvan sembolleri, yıldız, ay, güneş gibi simgeler kozmolojik düşünce içerisinde ele alınıp değerlendirmelerde bulunulmuştur.
Sonuç olarak eski düşüncenin bakıyyesi olan, kadim inancın hatırası olarak bu mitlerimiz; mimaride, sanatta, edebiyatta, deyişlerde, halk oyunlarında kendi küllerinden doğan ‘Anka kuşu’ gibi folklorik bir tema olarak halk kültürümüzde yaşamaya devam edecektir.
Fatma DİREKLİ
KAYNAKLAR
BAYAT, Fuzuli, (2017), Kadim Türklerin Mitolojik Hikâyeleri, Ötüken, İstanbul, s.141-142.
ERGUN, Pervin, (2004), Türk Kültüründe Ağaç Kültü, Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı, Ankara.
KALAFAT, Yaşar, (1995), Kalafat, Doğu Anadolu’da Eski Türk İnançlarının İzleri, Atatürk Kültür Merkezi, Ankara, s.57-58,72.
Kazakistannın Köne Altını, Almatı 1983
ÖGEL, Bahaeddin, (1995), Türk Mitolojisi II, İstanbul, s.179.
ÖNEY, Gönül, Anadolu Selçuk’larında heykel ve figürlü kabartma, Belleten, Cilt III) Ankara.
Sanat Tarihi Araştırmaları Dergisi, (1990), S.8.