‘’Ücretli askerliğe’’ üç boyutlu bakış
Geride bıraktığımız birkaç günün en önemli gündem maddesi merak ile beklenen bedelli askerlik konusu oldu.
Haftalardır meclise gelecek, resmi gazetede yayınlanacak derken beklenen haber Salı günü itibari ile geldi.
Her şeyden önce üstüne basarak söylemek istediğim bir şeyi sizlerle paylaşmak istiyorum.
Gerçekleşecek işlemin adı bedelli askerlik değil ücretli askerlik…
Çünkü bedel dediğimiz şey bu vatanın zarar görmemesi için toprağa düşmek yada gazi olmak demektir.
Neyse gelelim konumuza…
Bedelli askerlik için kriterler yirmi beş yaş ve on beş bin türk lirası.
Günümüz şartlarında toplumun bir çoğu için bu bedel çekirdek parası.
Tabii ki toplumun nerede ise yarısı bu meblayı o anda masaya koyamaz ama kredi vb. kaynaklar ile bunu ödeyebilir.
Ayrıca yılda milyonlarca euroyu kazanan futbolcular şarkıcılar gibi gelir düzeyleri halkın çok üzerinde olan insanlardaki meblağın daha fazla olması gerektiği düşüncesindeyim.
Bu işin maddi boyutu.
Gelelim konunun insani ve manevi boyutuna…
Yine nerede o eski günler demeden geçemeyeceğim..
Çocukluğumda askere gitmeyene kız verilmezdi.
Çocukluğumda babaların ilk ideali idi evladını askere göndermek…
Çocukluğumda askerliğin raconu idi asker mektubu yazmak…
Çocukluğumda idi askeriyedeki gazino’nun sivildeki gazino ile karıştırılıp askerin sevdiğinden azar işitmesi.
Çocukluğumda idi ankesörlü telefon sırasındaki asker itişmeleri..
Bunların hiçbiri olmayacak artık…
Sohbet ortamlarında anlatılmayacak askerlik anıları…
Kim bilir bu düzenleme asker eğlenceleri sırasındaki şehir magandalarının önüne geçmek içindir.
Olabilir mi?
Ülkemizde orta gelire sahip olan ailelerin çocukları çok şanslılar.
‘’Şans bu olayın neresinde var?’’ diyenler vardır belki de, yanıt vereyim;
Şanslısınız yukarıda saydığım tüm güzel şeyleri ileride kendi kurduğunuz ailenize anekdot olarak paylaşabileceksiniz.
Size arkadaş ortamınızda ‘’süt çocuğu’’ diyenlere ‘’ben askerliğimi şurada yaptım’’ diyebileceksiniz.
Ve siz…
Askerliği cefa olarak görüp kurtulmak isteyenler…
İleride ‘’keşke askerliğimi yapsaydım’’ diye yakınacaksınız.
O zaman her şey için çok geç olacak.
Nereden mi biliyorum.
Doğuştan yürüme engelli bir insan olarak izlediğim her askeri filmde gözyaşlarını tutamayan biri olarak söylüyorum.
On sekiz yaşımda evime askeri bildiri kağıdı geldiğinde hıçkırıklara boğulan biri olarak söylüyorum.
Üç aralık Dünya engelliler gününde sembolik bir tören ile askeri üniforma giymesi teklif edildiğinde ‘’neden sadece bir gün’’ diye içinde fırtınalar kopan biri olarak söylüyorum.
Ve belki de en önemlisi ülkemiz için en kritik dönemeçlerden olan 15 Temmuz 2016 hain darbe girişiminde neden meydanlarda olmaktan daha fazlasını yapamadığı sorusunu sürekli kendisine soran bir insan olarak söylüyorum.
Kısacası dünyevi karı çok olarak görünse de manevi açlığını hiç dindiremeyeceksiniz.
Ve son olarak konuya siyasi bir perspektiften bakalım.
Evet, konu hem miktar hem de manevi açıdan tartışmaya açık.
Devlet politikası olarak baktığımızda olumlu olarak değerlendirmek mümkün olabilir.
Şöyle ki bedelli askerlik konusundaki bedelin devlet kasasına girmesi pek çok ilerlemenin de kapısını açabilir.
Mahallemde amcalar veyahut teyzelerin sohbetlerine kulak misafiri oluyorum.
‘’Ne kadar güzel kendi silahımızı ve helikopterimizi kendimiz yapıyoruz’’ diyor.
Evet, kendimiz yapıyoruz çok da onur duyulası bir olay.
Peki, nereden gelecek bu değirmenin suları…
Hiç düşündünüz mü?
Devlete gelir kaynağı olacak ki ülkemiz hem sanayi üretiminde hem askeri alandaki ilerleyişini emin adımlarla sürdürebilsin. (Bu anlam yüklü yazısından dolayı Enes Şen kardeşime çok teşekkür ediyorum )