BAYRAM SEVİNCİ YAŞATAN HAKLARIMIZ
Hepimize aydınlık geleceğin inşası için sorumluluklar düşmektedir. Neden mi? Toplumları derinden sarsan sayısız problemin vuku bulduğu günümüz dünyasında, insanlık onuruna yakışmayacak manzaralar olduğundan dolayı yükümüz fazladır.
Sahip olduğumuz en önemli değer inanç ve öğretileriyle insanlığı aydınlatan, bir ışık kaynağı olan kutsal dinimiz İslâm’dır. Değerlerimizi fark etmek ve o değerleri bir davranış bilincine ve yaşayan bir değer haline getirebilmek bizim için son derece önemlidir.
Bütün insanların doğuştan kazandığı, devredilemez ve vazgeçilemez olduğu bir takım hakları vardır. Bu hakların korunması, bütün semavi dinlerin getirdiği öğretide insanın sahip olduğu ve günümüzde de bize bayram sevinci yaşatacak derece kıymettar ‘İnsan Hakları’ olarak nitelendirilen bu haklar dinlerin temel amaçlarından biri olmuştur. Sahip olduğumuz haklarımızdan bazıları şunlardır:
Haklarımızdan bir tanesi, ‘yaşam hakkı’dır. Yaratan; bir insanın yaşamını, bir toplumun yaşamı kadar değerli saymıştır. Bir insana haksızlık etmeği de, tüm topluma haksızlık etmek kadar önemsemiştir.
İnsanca yaşam sürmenin en temelinde ‘hürriyet’ yatmaktadır. İslam, insanın izzet ve şerefine büyük bir önem vermiştir. Doğuştan gelen bir hak olmasına rağmen, hür olmayan bir insanın mutluluğundan söz etmenin hiçbir bir gereği yoktur.
Peygamberimiz; ‘Her Müslüman’a, diğer Müslüman’ın kanı (canı), namusu ve malı haramdır. Takva işte buradadır (kalptedir). Bir kimsenin Müslüman kardeşini hor görmesi kendisine yapacağı kötülük olarak yeter.’ demiştir.
İnsan çalışıp çabalayarak veya veraset yoluyla mal-mülk edinme, onu biriktirip geliştirme ve artırma hak ve yetkisine de sahiptir. Ama haksız olarak başkasına ait bir malı kesinlikle alamaz, tasarrufta da bulunamaz.
İnsanlık onuruyla bağdaşmayan ve insanı küçültücü işlerden bir tanesi, işkencedir. Ama ister savaş meydanlarında ister günlük zamanlarda olsun, sosyal medya araçlarıyla korunmasız insanlara uygulanan işkence videoları rahatlıkla paylaşılmaktadır. Bu paylaşımlarla farkında olmadan izleyenlere de işkencenin reklamı yapılmaktadır. Toplum işkence manzaralarına alıştırılmaktadır. Bir an önce yetkililerin duruma müdahil olmaları gerekmektedir.
İslam dini, insanların ayıplarını araştırmayı (tecessüs) özel hayata müdahale niteliği taşıdığı ve karşı tarafı rahatsız ettiği için yasaklamıştır. Merak duygusuyla, bir kişinin başkaları tarafından bilinmeyen, kusurlu veya gizli tarafını araştırmak ve mahremiyet taşıyan konuları toplumda yaymak kesinlikle dinin yasakladığı hususlardandır.
Başka bir hakkımız da, ev sahibinin izni olmadan, hiç kimsenin evine girilemez. Buna ‘mesken masuniyeti’ diyoruz. Ev hâli, her zaman başkalarının görmesine müsait olmayabilir. Ev sahibinden izin almanın, eğer müsait değillerse geri dönmenin normal olduğunu, bu konuda yanlış anlamanın yersiz olduğunu bilmek gerekir.
Hayat önderimiz Peygamberimizin Müslümanların mescidinde diğer dinlere mensup insanların ibadet etmelerine müsaade etmesine rağmen, bizler bırakın başka bir dini, aynı dine mensup olmamıza rağmen başka bir mezhebe bile razı gelmemekteyiz. İslam medeniyetinde farklı dinler ve kültürler varlıklarını hiçbir sıkıntı yaşamadan devam ettirmişlerdir. İslam dini hiçbir zaman insanlar üzerinde baskı kurma, zor kullanma gibi bir durumda olmasını tasvip etmemiştir. Sadece Müslümanların ‘müjdeleyici ve uyarıcı’ pozisyonunda olmalarını istemiştir. Müslümanların yaşadıkları ülkelerde öyle bir ortam oluşturulmalı ki, insanlar rahatça düşünebilmeli ve serbestçe, korkmadan düşündüklerini açıklayabilmelidirler. Düşünce denilince sadece din alanında değil, yaşamın her alanı için üretilecek düşünceler akla gelmelidir.
İlim öğrenme konusunda da cinsiyete göre hareket edilmemelidir. Bayanların da ilim öğrenme konusunda ortamlar hazırlanmalıdır. Teşvikler yapılmalıdır. Peygamberimiz, bayanlar için haftada bir gününü tahsis ederek onların eğitim öğretimlerine gereken önemi vermiştir. Arapça milliyetçiliğini öne sürerek, Arapça dili üzerinden dine saldıranlar insanlar, peygamberimizin sahabelerine tavsiye olarak başka diller öğrenin dediğini duymamışlardır.
Peygamberimiz, ‘İşçiye ücretini teri kurumadan veriniz.’ diyerek günümüzde çalışanların emeklerine karşılık denk gelmeyecek bir ücret veren, kâr görerek ücretin zamanın geciktiren, sigortasını zamanında yatırmayan ya da eksik yatıran, çalışma şartlarının insan onuruna yakışmayacak şekilde düzenleyen patronlara, işverenlere derin bir mesaj vermiştir.
İslam dini tarafından bize verilen bu haklar, aslında bizim hedefimiz değildir. Sadece hedefe varmak için Yaratan tarafından bize bahşedilen haklardır. Yaşamımızı idame ettirdiğimiz müddetçe hem bizim hem de diğer insanların haklarını gözetmek zorundayız. Ne mutlu hakkını bilip, haklarına göre yaşayanlara/yaşatanlara olsun…
***
‘İnsanın yalnızca gerçeğin ne olduğunu bilmesi yeterli değildir; doğruyu yapması ve istemesi de gereklidir.’ (Goethe)