DE GET YALAN DÜNYA
Günümüzde fitne ateşini yakan ve dünyanın her tarafına yayan hâkim (!) güçler, er ya da geç de olsa bu ateşin kendilerini de kuşatacağı gerçeğinden habersiz olarak yaşarlar. Bu manzara karşısında insanlığın içinde bulunduğu, öncelikle ahlaki bunalımı çözecek, dünyanın her karesine insan haklarını ikame edecek ciddi anlamda yatırım yapan bir güç görünmemektedir.
Cehalet pazarında devşirenlerin, gerçekte kör olmadığı halde ışığın olmadığı ortamlarda gözleri kendilerine bir fayda sağlamıyorsa, Yaratan’ın ilmi bilgi kaynaklarından kendisini mahrum tutan her düşünce ve fikir, insanı elbette zifiri karanlığa, bilinmezliğe götürür. Hâlbuki her insan, huzurlu ve mutlu olmak ister. Fakat güzel bir karenin gerçekleşmesi için sadece istemek yeterli değildir. Huzur ve mutluluğa götürecek gerçek yolu bulmak ve de bu yolda hiç erinmeden sabırla devam etmek gerekir.
Dünyada insanlar git gide, sınırsız bir özgürlük rüzgârına kendilerini kaptırdılar. Mutlu ve huzurlu olmak için her araca başvurarak kısa zamanda zengin olmayı ve rahat bir yaşam sürmeyi kendilerine amaç edindiler. Ve her türlü kendilerini garanti altına almayı, özellikle de maddi anlamda geleceklerini her türlü sigortalatmayı yeğlediler. Ama yine de insanoğlu korku ve endişe içinde yaşamaktan kendisini kurtaramadı. Azalması gereken psikolojik eksenli akıl hastalıklarının sayısı her geçen gün daha da artmaya başladı. Bu işte bir terslik/ters orantı vardı.
Bulunmaz nimetimiz aklımız, insanı diğer canlılardan ayıran ve onu sorumlu kılan temyiz gücü, düşünme ve anlama melekemiz, varken bu tersliği anlamak ve acilen durumumuza çözüm bulmak gerekirdi. Eğer aklımız yok diyorsak, sorumluluğumuzda yoktur, deriz.
İslam dinimiz, ne olursa olsun, hiçbir şekilde insana zorlama, baskı yapmaz. Sadece akıl etme ve düşünmeyi öğütler.
Bir insan dinen veya hukuki olarak neleri yapması veya neleri yapmaması gerektiğini bilmesi ve bu bilgi ışığında davranışlarda bulunması gerekirken, insanı Yaratan’ını anmaktan alıkoyan, unutturan dünyayı çok mu önemsemiştir? Dünyanın yaratılış gayesi dahi, insanın yaratılış gayesinde gizli olduğundan, dünyanın içinden bir an insan neslini çekip aldığınızı düşünün, o gözümüzde büyüttüğümüz dünya acaba ne işe yarar?
Dünyanın farklı coğrafyalarında ırkçılık yaparak, insanları ötekileştirerek, ırk eksenli siyasi parti ya da sendika gibi oluşumları kurup, bunların arkalarına sığınarak hayatını idame ettirenler, ilk insan ve aynı zamanda ilk peygamber Hz. Âdem’in yaratılış gerçeğinden habersizdirler. Hz Âdem, yeryüzünün değişik yerlerinden alınan toprak numunelerinden yaratılmış olup, bu sebepten dolayı insan nesli değişik renklere sahip olmuştur. Irkçılık yaparak yaratılış gerçeğini bir nevi inkâr edenler, akıllarını kullanmamış oldukları bu gerçekle de ortaya çıkmaktadır.
Yaratıcımızın verdiği akıl nimetini iyi kullanan, diğer ifadeyle gerçekten akıllı olduğunu ileri süren insan, akıbeti konusunda tedbir alabilen ve geçici dünya hayatını değil daha çok ahiret hayatını düşünebilen insandır. Bu anlamda duyularımız ve aklımız doğru haberin aydınlatıcı ışığına muhtaçtır. İnsan bilgisi açısından duyularımız alıcı, aklımız yansıtıcı ve doğru haber de kaynak konumundadır. Nasıl ki; güneş olmadan ışıktan söz edilmezse, sadık haber olmadan da ilmi/gerçek bilgiden söz edilemez.
Basın ve medya aracılığıyla aktarılan bilgiler, bir anda insanların, toplumun, ülkenin hatta dünyanın gündemini değiştirmektedir. Ajanslardan çok acil veya son dakika olarak geçilen bir haber bile ülkede bir krize sebep olabilmekte, pek çok şeyi alt üst edebilmektedir. O yüzden temiz bir toplum için, temiz ve doğru bilgi çok önemlidir. Bunu da ancak aklını kullanan özgür insanlar tarafından yapılabilir.
İnsana görev teklif edilebilmesi için, sorumluluğu yüklenmeye ehliyetli olması gerekir. Ehliyet, kişinin yararına ve zararına olan şer’i teklifleri yerine getirmeye salâhiyetli bulunmasıdır. Ama eskiler ehliyetli olsun ya da olmasın insan için; ‘Hafıza-i beşer nisyan ile maluldür.’der. Yani ‘İnsan unutkanlıkla özürlüdür.’, demektir. ‘İnsan’ sözcüğü ‘nisyan’ sözcüğünden türetilmiş olup ‘unutmak’ anlamındadır. İnsan isminden gelen unutma özrü sebebiyle çoğu zaman nisyan, isyana dönüşmektedir. İşte en büyük tehlike de buradadır. Yaratan bunda dolayı, her devirde yaratılanı bu tehlikeden uzak tutmak ve kurtarmak için elçiler ve kitap göndermiştir. O elçiler ve kitap, insanı isyana değil ihlâs ve takvaya götürmek için gayret göstermişlerdir.
Dünyamızda ne zaman insanlar arasında hoş olmayan bir kare varsa, temelinde haset ve kıskançlık duygusu yatmaktadır. Bunun da derininde şeytanın insanoğluna haset ve kini yatmaktadır. Ateşin topraktan üstün olduğunu ileri sürerek ilk yaratılışta insana kin duygusuyla yaklaşan ve Yaratan’a isyan bayrağı açan şeytan olmuştur. Kıyamete kadar bu böyle devam edecektir. Bundan dolayıdır ki; her devirde insanların bir Yaratıcı varlık tasavvurları olmuştur. Arayışlar devam etmektedir. De get yalan dünya….!
***
‘Eğer yeryüzündeki bütün ağaçlar kalem; deniz de mürekkep olsa, arkasından yedi deniz daha ona katılsa, Allah’ın sözleri (ilim ve hikmetini yazmakla) yine de tükenmez. Şüphesiz Allah mutlak güç sahibidir. Hüküm ve hikmet sahibidir.’ (Lokman-27)