İnsan ruhunun ihtiyacı: ılık bir esinti. Yüreği serinleten, ihtiyaçları karşılayan, bakışların açısını ve yönünü değiştiren, olaylara ve durumlara farklı bir bakış kazandıran, alınan ve verilen nefesleri ferahlatan…vb birçok özelliklere sahip bir esinti. Peki, bu esinti kimlere yarayacak? Hayatında gevşeklik göstermeyen, döneklik yapmayan, kararsızlığa düşmeyen ve arkasına bakmadan dosdoğru yoluna devam edenlerin ihtiyacını karşılayabilsin. Çünkü o kişiler, her nefsin er ya da geç ölümü tadacağını ve kıyamet gününde mükâfatların verileceğini, cehennem nârından kurtulup cenneti kazananın mutlak bir zafer elde edeceğini ve dünya hayatının aldatıcı bir metadan başka bir şey olmadığını bilirler.
Onlar, İslâm’ı şekillendirenlerin/oluşturanların Müslümanların olmadığını, tam tersine Müslümanları Müslüman yapanın İslâm olduğuna inanmaktadırlar. Bunu bir ağaca benzetecek olursak, İslâm’ın bir asil kök, Müslümanların ise o ağacın dalları-yaprakları konumunda olduklarını söyleyebiliriz. Buradan hareketle itaat edilen bir otorite, hâkim bir nizam, hükmüne müracaat edilen bir sistem olan ağacın dalları/yaprakları olan Müslümanlar değil, aksine kökü pozisyonunda olan din yani İslâm’dır. Yaşadığımız çağda, çoğu yerde köke bakmadan dallar ve yapraklarla yetinen bir anlayış hâkimdir. Bunun neticesinde de yanlış uygulamalardan ve yanlışı ayırt edilmeksizin örnek alınan şahsiyetlerden dolayı, kötü yorumlar ve uyarlamalar yaşanmaktadır. Hz. Ömer (r.a); ‘Dininizi iyi öğrenin, yoksa yaşadığınızı din zannedersiniz.’der.
İslâm, ruh ve ahlak bakımından temiz, ekonomik ve siyasi açıdan düzenli bir Müslüman toplum kurmayı istiyordu. İslâm, dünyadaki varlığın tek kanunudur. Varlık âlemindeki her nefes alan canlının dinidir. Bu dinin gerçekleşmesi, yeryüzünde ilahi kanunların uygulanmasına ve samimiyetle benimsenmesine, ayrıca Yaratan’ın rızasının gözetilmesine bağlıdır; ancak bu şekilde mümkün olur.
Din; salt vicdanlara hapsedilen somut bir duygu olmayıp otoritesiz, kanunsuz, yöntemsiz ve gelişigüzel bir kurum da değildir. Tam tersine İslâm, insanın pratik hayatının dayandığı bir yöntem ve sistemdir.
Bu kadar gerçekliğe ve yaptığımız tespite göre gözlerimizi, gönüllerimizi ve duygularımızı açıp yerin ve göklerin manzarasını, geceyle gündüzün art arda olan akışını düşünüp, ilk defa gözlerin gördüğü yepyeni bir manzara olarak algıladığımızda, duygularımızı alışkanlık ve yinelenmenin sönüklüğünden kurtardığımızdan ufkumuz açılacak ve duygularımız coşacaktır. Böylece gördüğümüz bu düzenliliğin arkasında idareci bir aklın, bu hükümranlığın arkasında değişmez/mutlak bir yasanın olması gerektiğini anlar ve bütün bunların bir aldatmaca, başıboş ve hiçbir zaman geçersiz olamayacağını anlarız/kavrarız.
Anladığımız/kavradığımız değişmez İlahi nizam, bizlerden eskiye ait yani cahiliye devrine ait ne varsa söküp kaldırmamızı, onların yerine İslâm’ı/İslâmi ilkeleri yerleştirir. Toplum üzerindeki cahiliye çizgilerini silerek yerine İslâmi çizgiler koyar. Dikkat etmemiz gereken hassas bir nokta vardır. O da Yaratan hakkındaki her inanç, din değildir. Farklı inançlarda cahiliye döneminin sapkın düşünceleri/uygulamaları olabilir. Kutsal kitabımız Kur’an, aynı zamanda Yaratan’ın değişmez hitabı bizleri uyarır. Şerefli inanç yolunun yolcularını birbirine bağlayan bağ, iman bağıdır. Çünkü inanç bakımından hepsi aynı kaynaktan beslenmektedir. Bunda ayrılık gayrilik yoktur. Bu böyle biline.
Ne olursun Allah’ım; şu dünyanın kiri, üzerimize hiçbir zaman değmesin.(amin)