DÜNYANIN EN ZOR İŞİ, DÜŞÜN(DÜR)MEKTİR
İnsan, kendi yetiştirdiği nesli bir türlü beğenmez. İnsan özellikle bulunduğu meclislerde gençlere sitem eder, durur. Olayı kendisinden bağımsız görerek, topu her fırsatta taca atar. Belli ki unuttuğu bir konu vardır. O da altının çıktığı yerin toprak olmasıdır. Bu nedenle ortalığı çamur/balçık etmenin bir anlamı yoktur.
İnsan, çoğu zaman diğer insanların kendi üzerinde gözlem yeteneğini kullanmadığını zanneder. Hâlbuki insan biraz düşünse, bizim dışımızdaki insanların bizim davranışlarımız üzerinde sezilmeyen fakat çok büyük bir etkisi olduğu gerçeğini görecektir. Konuştuklarımız, selam verme üslubumuz, giydiklerimiz, saç-bıyık şeklimiz, ses tonumuz, yürüyüş tarzımız, fikirlerimiz, hobilerimiz, fobilerimiz,… vb hepsinde etkilendiğimiz kişilerin damgasını taşırlar. Kozmopolit olan insan, çevreden hem etkilenir hem de etkiler. Farkına varmadan yaşanılan kültür- ister özünü korusun/korumasın- nesilden nesle aktarılma imkânı bulur.
Kutsal kitabımız, yol rehberimiz, insana davranışları üzerine düşünmesi için dikkat çeker, sorular sorar. Bizi davranışlarımızın altında yatan sebeplere götürür, neden-sonuç ilişkisi kurdutturur. Sorular, yeni bir durumun/bilginin ortaya çıkması için insan zihnini harekete geçirir. Elbette uyuşuk, pasif ya da paslanmış zihinler, hayat kitabımızdan gelen sorular karşısında uyanışa geçer. Böylece sorularla kendini silkeleyen zihinler, yeni bir açılımın/bilginin doğumu olacağının habercisi konumunda olurlar.
‘Faydasız ilimden Allah’a sığınırım.’ ile ‘Allah'ım, bana öğrettiklerinle beni faydalandır; bana fayda sağlayacak ilim öğret, ilmimi artır.’ dualarını sürekli olarak yapan bir Peygamberin ümmetinden olduğumuzu da unutmamamız gerekir.
***
İnsan, ebedi mutluluğu kazanmak için yola çıktıysa, bu kutsal yolda çevresindeki insanların düşüncelerini harekete geçirmelidir. Onlar için akletmek, düşünmek, irdelemek, mukayese etmek, …gibi zihni eğitime önem vermelidir. Çünkü sonucunda/mahsulünde bilinçli davranışlar kazanılacaktır. Hele hele zihinlerin içi boş ise (özellikle çocuklar ve gençler) mahsul daha iyi alınacaktır. Kimse alınmasın ama ileriki yaşlarda olanlar -yetişkinler- için gerçekleri duymak/okumak ağırımıza gidebilir. Sebebine gelince zihin eğer boş bir tarla ise, düşün(dür)mek onun kazması, bilgi ise mahsulüdür. Ama zihin dolu ise elbette daha fazla enerji sarf ederek ancak mahsul alabiliriz. Bu nedenle geleceğe yönelik yatırımını özellikle çocuklara ve gençlere yapanlar, daha çok mahsul alacaklardır.
İnsan çoğu zaman inanç ve düşüncelerinin esiridir. Ona göre şartlanmıştır. Hayata bakışı o perspektiftendir. O kalıbı/önyargıyı yıkmak, ancak düşünme sistemini harekete geçirerek sağlayabiliriz. İnsanı düşünmeye, beyin fırtınası yapmaya sevk etmek en temel görevimiz olmalıdır. Ancak faydalı ilim, soru sorma yolu ile zihne verir ve zihnin hantallaşan durumundan ancak ikaz etmek için sorular sorulur, uyandırılır. Bu işi yorgun kafayla yapmamamız gerekir. Çünkü yorgun kafanın ne düşüncesinde bereket, ne de görüşünde bir isabet vardır.
***
Düşün(dür)mek için, hem etkilemek hem de etkilenmek önemlidir. Ama insan etkilemedikçe, etkilenmemesini öğretemez. Ya da etkilenmedikçe de etkilenmeyi tanıyamaz.
İnsan, düşün(dür)mekle sonucunda elde edeceği bir bilgi, insanın takvayı elde etmesi için bir vasıta olmalıdır. Yoksa bilgiye ulaşmak, sahip olmak yetersiz kalacaktır. Çünkü insanın ve yaşamın en güzel görüntüleri manevi değerlere sahip olmaktır. Bunu ancak ‘bilgi’ aracılığıyla yapabiliriz.
İlim/bilgi, insanı imana çağırmalıdır. Aksi halde kuru bilgi ile dolu zihinler, kupkurudur. Çoraklaşmış toprak gibidir. Ama zihin gerçek bilgiye/ilme ulaşmak istiyorsa, ihlâs onun için bir zorunluluktur. İhlâssız düşüncenin, gerçek bilgiye/ilme ulaşması zordur.
***
Hz. Peygamberimiz bilgiyi, insan zihnine, göle atılan bir taş gibi atar. Atılan taşın meydana getirdiği dalgalanmanın dinmesini bekler. Eğer zihin o bilgiyi hazmedebiliyorsa, ona ikinci bilgiyi verir. Zira zihin verilen bilgiyi hazmetmişse, o kişide ikincisini öğrenme isteği doğacaktır. Bu isteği, zihnin bilgiyi hazmetmek için ölçü olarak kullanırdı.
Bir ilmin/bilginin gelişmesi için mutlaka bir ortama ihtiyacı vardır. Nasıl ki bir bitki, ortam bulduğunda gelişiyorsa, bir fikir de aynı şekilde onu hazmeden, benimseyen bir ortam gördüğünde insandan insana ilerler ve insanları etkiler. Ortamını bulamayan bir bitki de gelişemez. Peki, bu durumda ne yapmalıyız? Bitki gelişmediği için onu koparıp ya da kesip atamayız. Ona ortam hazırlarız, gerekirse su verip besleriz. Fikirler de böyledir. Sağlam kaynaklarla (ayet ve hadislerle) desteklenirse ayakta kalmayı başarır ve toplumda rağbet görür, insanların teveccühünü kazanır.
***
İnsanın zihninde ne varsa, dışa da o yansır. Aynı bir piyes gibi. Bir piyesin kapsamında ne varsa, sahnede o oynanır. İnsanın içinde bulunduğu psikolojik değer hükümleri ne ise örnek almada da o rol oynayacaktır. Aktör, sahne ve dekoru ona göre seçecektir.
Unutulmamalıdır ki, düşünmek suç değildir. İnsan, ancak düşündüğü kadar insandır.
‘Düşünmek zor iştir, muhtemelen bu nedenle çok az kişi düşünür.’ (Henry Ford)