DÜŞÜNCE SAHİBİ AKIL(LI)LAR
-1-
Biz, gizemli bir âlemde çözülmesi kolay olmayan varlıklarız. Çoğu zaman oyunlara, hayallere ve söylenen yalanlara gerçekmiş gibi inanırız. Bazı sorularla, ‘gerçek nedir, nasıl elde edilir ve neye göredir’ gibi soruları düşündükçe insanın derinliğini, çözülmezliğini ve bir sorun olarak karşımızda durduğunu daha iyi anlarız. İnsanı tanıdıkça yanılmalarımız da azalır ve gerçeği tanımamız daha da kolaylaşır.
Dünyada, bazı insanlarda kendi kendini düşünen bilinç güçlü olduğu için, önce kendi varlığını değerlendirir. Sonra kendi dışındaki varlıkları anlamlandırır. Bilinci derin olan insan, kendisi ve diğer varlıklar arasındaki farkları görür. Hayatın amacını düşünür ve düşündükçe de kendine döner ve kendini tanımaya çalışır. Çünkü kendini bilen, Rabbini bilir.
***
Hayatımızda gidiş vardır, dönüş yoktur. Hareket vardır, duruş yoktur. Yol vardır, yolcu vardır. Ancak sonuç nasıl, niçin, nerede sorularının yanıtlarını bulmak hiç de kolay değildir. Düşünen insan, bu evrenin insan sayesinde anlam kazandığının bilincindedir. Eğer insan denen bilinçli varlık olmasaydı, evrene de evrendekilere de kim anlam verecekti?
İnsanı, bir basit makine gibi işleyen bir varlık olarak değil; bilen, düşünen ve duyan bir varlık olarak görmeliyiz. İnsan kendi kendini düşünen bilinçle evren ve Yaratan hakkında düşündükçe derinlere dalar ve derinleşir. Derinleştikçe de hayatı daha çok anlam kazanır. Böylece insan, kendi yaşama amacını ve görevini bilir. İçinde yaşadığı toplumdaki yerini, değerini görür. Diğer insanlarla olan davranışlarını, aklı kullanarak sağduyu ile ayarlamaya çalışır.
***
İnandıkları ve kendilerini adadıklarını söyledikleri dini daraltanlar ya da yolundan gittikleri mezhebin katılığına kaptıran insanlar, orada yalnız ve yalnız kendileri gibi düşünenlere yer ayırırlar. Katı bir bakış açısına sahip bu insanlar, böylece farklı düşünenleri, farklı bakanları, vicdanlarından mahrum ederek bencil duygulara uyarak değerlendirirler. Oysa Yaratan’a kalben inanmak, Yaratan’a kulluk etmek ve gücü ölçüsünde Yaratan’ı yüceltmek her insanın hakkıdır. Hiç kimsenin tezgâhında sergilenecek, satılacak bir meta değildir. Kaldı ki her şeyin maliki insan değil, Yaratan’dır. Yaratılana Yaratan’ın rahmetini daraltmak insanoğluna hiç yakışır mı? Yaratan, sonsuz bir varlık olduğuna göre, Yaratan’a giden yol yani, tek geçerli din İslam dini, haksız yere birileri tarafından neden kısır döngüleştirilir, daraltılır?
***
İslâm’da kullanacak insanlar için akıl, insanı doğruya ulaştıracak ve bilinmeyeni çözecek bir kanıt olarak kabul edilmiştir.
Ebu Huzeyl; ‘Akıl ilim kazanma, insanın kendisini eşyadan ve eşyaları birbirinden ayırma yetisidir.’ der. Cubbai de; ‘İnsan aklı sayesinde bir delinin yapacağı davranışlardan kendini korur.’der.
Akıl, insan için bir ışık, bir enerji ve tabiatı yenmede bize rehber olan bir yetenektir. Ama akıl, ne kadar güçlü olursa olsun, fizik ötesi, manevi anlamda, o alana ait suallere yanıt bulmuş değildir. Kur’an’ın birçok ayetinde, ‘akıl etmez misiniz, düşünmez misiniz…’ diyerek altını kırmızı kalemle çizerek, fizik alanında yanılmaz önder akıl olduğunu ifade eder. Ama manevi, gönül âleminde ise akıl bir noktada durmaktadır ve yetersizliğini gün yüzüne çıkarmaktadır. Bu alanda her insan, mizacına, eğitilmesine ve içinde yaşadığı toplumun etkisine göre bir içyapıya, manevi alana sahip olmaktadır.
***
(devamı bir sonraki haftaya...ya nasip..)