***
Onurlu bir varlığın, bu yaşamdaki onurla imtihanı çok ağır. Edep tacını giydiğini, takva elbisesine kuşandığını zanneden varlıklar günümüzde etrafımızda artmaya başladı. Ne kadar da atalarımız bize ‘Yavrum, öyle bir hayat yaşayın ki, Allah’ın sizi yarattığına değsin!’ cümlesini nasihat etse de, bir kulaktan girip diğerinden çıkalı, çok oldu. Arkadan çekiştirmeyi, yüze karşı eğlenmeyi/sempatik durmayı çok rahat âdet edinenlerden olduk. Yaratan’ımız bize değer vermişken, biz ise insanların değerini sadece maddi ölçüler, kişilerin bulundukları sosyal statülerle ölçer olduk. İnsanın asıl değerini, niteliğini değil de, cebindeki miktara göre ne kadarlık adam ya da ad ve soyadından önce ne iş yaptığı sorulur oldu. Normal zamanlarda erdem, ahlak vb. insanı diğer varlıklara karşı zarar vermekte alıkoyan birer fren sistemi iken, günümüzde artık bu sistem kullanılamaz oldu. Beraberinde de toplumda/ortak yaşam alanlarımızda kazalar artmaya başladı. Zulmün onuru olmamasına rağmen, diğer varlıklara zulmederek toplumda bir yer edinmek isteyenlerin sayısı her geçen gün aldı başını gitti/gidiyor.
Empatiye dayalı bir anlayışın tesisi için hiçbir zaman emek sarf etmeyenler, diğer varlıkların saygınlığını tescil etmesiyle kaim olmak istememektedirler. Doğuştan kimsenin izzet ve şeref bakımından bir farkının olmamasına rağmen, çeşitli konularda(zengin-fakir, bay-bayan, beyaz-zenci…vb) ayırımlar yapılmaya çalışılması içinde bulunduğumuz toplumu/insanı derinden yaralamıştır.
***
İnsanların önünü/geleceğini aydınlatmak için gönderilen elçiler, ağzımızda sakız gibi çiğnediğimiz tüm erdemleri (tevazu, haya, sabır, ahlak, iyilik, takva, iman, adalet, merhamet, iffet, sadakat..vb) kuşanarak, bizim yolumuzu aydınlatmaya, her konuda uyarmaya geldiler. Bizim için gönderildiler ama nafile… Ciddi konularda ders almadık. Elçileri hafife aldık ve aldandık.
Kendi elleriyle, kendini zindana hapsetmiş modern bir porteyle karşı karşıyayız. Sosyal medya hesaplarının içinde boğulan, teknolojinin, medyanın, modanın, ekonominin, nefsinin, tarihin, toplumun…vb acımasız çarkların dişlileri arasına kendini gönüllük esasıyla veren, adayan bir kitleyle karşı karşıyayız.
Zihin dünyamızda bulunup da, tozlu raflara kaldırdığımız, kimilerine göre yürürlükten kaldırılmak üzere olan/kaldırılmış kelimeler görmekteyiz: namus, itibar, izzet-i nefis, haysiyet, şeref, kıymet, değer… Bu kavramlar, üzerinde bulunan varlığa değer kazdırmakta, kişiyi her zaman ve her yerde saygın hale getirmektedir.
Piyasa adamı diye nitelendirdiğimiz, toplumda bazı insanların ucuzladığı, bir meta haline dönüştüğü, insanın saygınlığının göz ardı edildiği, ayaklar altına alınarak çiğnendiği, bazı konularda insanlığın kaybolmaya yüz tuttuğu, insanı içinde bulunduğu durumda itibarsızlaştırma, değersizleştirme gibi gayretlerin olduğu herkesçe görülmektedir, bilinmektedir. Yaratan tarafından biz aciz kullar için gönderilen, bize saygınlık kazandıracak, onurlandıracak, hak, adalet, onur mücadelesi ile bize örnek olacak bir elçiyi, peygamberimizi daha iyi tanımaya ihtiyacımız var. Aksi halde gidişimiz, tam bir felaketle sonuçlanacağı aşikâr.
Müslümanlar, insanlık için ortaya çıkarılmış en hayırlı bir ümmet, İslâm da evrensel bir dindir.
Bireysel ya da toplumsal anlamda temel hedefimiz; insanlığın kendi özüne, fıtratına, dönmesini sağlayarak, daha yaşanır ve müreffeh bir toplum oluşturmaktır.
Bir Arap atasözü der ki:‘Sevginin olmadığı yerde, adalet onun vekilidir.’
Vesselam…