EMROLUNDUĞUN GİBİ ‘DOSDOĞRU’ OL
İnsanları ıslah etmenin en sağlam güvenilir yolu dindir. Ama bu realiteye rağmen insanlar, dinden uzaklıkları oranında birçok problemle karşılaşmışlardır. Bu problemlerden bir tanesi; ‘nefsinin azgınlığını frenlemeyi beceremeyen bir insanın nasihati, hiçbir zaman bir başka insana etki etmez’, cümlesinin anlaşılamama problemidir.
İnsanlar, diğer insanların sadece pratiktik hallerini, yaşantılarını görmek isterler, aksi halde peynir gemisini yürüten sözlere itibar etmezler, onlardan hiçbir zaman etkilenmezler. Bilakis insanlar, pratiğe dökülmüş bir yaşantı ile ikna olurlar, onlardan az ya da çok etkilenirler. Eğer etkilenmezlerse, onlara söz de etki etmeyecektir.
***
İslâm; inanç ve ibadettir, inanan ve inandığını hemen pratiğe döken birinin milliyetidir, vatanseverliğidir, hoşgörü ve kuvvetidir, ahlâkıdır, kültür ve kanunudur….
İslâm, akılları esaretten kurtaran, değerini yücelten ve insanları akıl terazisiyle tartan, herkesin fikrini özgürce söylemesi için serbest bırakan,‘iyiliği emretmeyi ve kötülükten sakındırmayı’ temellendiren biri yapan Yaratan için, elçisi için, kutsal kitabımız, müminlerin idarecileri ve bütün müminler için nasihatte bulunmayı görev sayan ve bunu dinin bütünü kabul eden bir dindir. Bizler ancak bu gerçeği; aklın hâkimiyeti ve basiretiyle duyguların sapmalarını gemleyerek, hayalin realiteden ve hakikatten ayrılmasına izin vermeyerek ve duyguların aleviyle akılların ışıklarını yakarak görebiliriz.
***
Kaynağından uzaklaşan suyun gittikçe berraklığını kaybetmesi gibi, İslâm tarihinde de Asr-ı saadetten uzaklaştıkça toplumdaki ahlâki, dini berraklık giderek kaybolmuştur. Ahlâkın kaynağından ayrıldıktan hemen sonra, insan fıtratının kötü yönleri canlanmaya başlamıştır. Virüs gibi toplumun her tarafını etkisi altına almıştır. Bu olumsuz, yeşermeyen dalları budamak, her ‘insanım, müslümanım’ diyen herkesin sorumluluğu iken, çoğu zaman seyirci kalmak tercih edilir. Bu da yetmez İslam’ı kendi ticarethanesinde diğer insanlara din kisvesi altında pazarlamayı düşünen bir tüccar gibi, alışveriş yapan her insanı pişman ettirir. Pişman olanların bir kısmı asıl olarak kaynağı, İslam’ın özünü bilmediklerinden sadece ve sadece yanlış yapan uygulayıcısı üzerinden sitem eder, durur. Düşünmek gerek, ‘Bir toplumda yargıç iyi değilse, kanunun mükemmelliği neye yarar ki!’
İslâm’ı kendi tezgâhlarında tanıtan/sunan Müslümanların en büyük eksiği, mal ve insanlar değildir. Müslümanların en büyük ihtiyaçları; bir araya gelmek, bloklaşmak, kalplerin berraklığı, temizliği, birbirlerine karşı menfaatten uzak bağlılıklarıdır. Çünkü fedakârlığın güçlü olduğu ve birlikte sevginin hâkim olduğu bir ümmetin saflarını Yaratan’dan başka hiçbir güç ayıramaz.
***
Kutsal kitabımız, hayat rehberimiz Kur’an-ı Kerim; kendisini açıp okuyana, insanı kâinatın merkez varlığı olarak değerlendirir. İnsanın gerek bireysel yükselişinin gerekse hem cinsleriyle olan ilişkilerinin ancak Yaratan’a olan bağlılığı ile gelişebileceğini, bu duygunun ancak fıtratında, yaratılışında, mevcut olduğunu bizlere ifade eder. Ancak insan, bazen geçmişte olduğu gibi bugün de varlığının bayağılaşması, fikirsizlik ve iradesizliğe yenilmesi, boşluğa düşmesi gibi hastalıklara yakalandığı görülmektedir. İnsanlar bu şirk denen hastalıktan, taassuptan kurtulup aklını kullanabilirlerse, iradesini bağlayan şehvet zincirlerini kırabilirlerse, fikren ve ruhen yükselecek, ahenk arz eden, birlik fısıldayan, kâinat içinde ‘la ilahe illallah’ gerçeğini kavrarsa ancak içinde bulunduğu girdaptan kurtulabileceklerdir.
Hayat, Yaratan’ın iradesini gerçekleştiren bir vasıtadan başka bir şey değildir. O halde ölümsüz olan bir mutlak varlığın çizgisinden ayrılmamak esastır.
***
‘Hedefi balık yakalamak olmayan insanların, çok güzel ağlara sahip olmaları netice vermez.’ (İsmet Özel)