İnsan, dünyanın en çelişkili varlığıdır. Bir yandan umutsuz, bezgin düşüncelere sahipken, diğer yandan umutlu, sevgi dolu düşünceleri de beraberinde taşır.(Pascal)
Nasrettin Hoca bir gün anahtarını kaybetmiş. Bahçede döne döne anahtarını arıyormuş. Hanımı sormuş:
-Hocam, anahtarı nerede düşürdün?
Hoca:
-Nerede düşürdüğümü bilsem, hiç arar mıyım?, demiş.
Biz de Hoca gibi, en tehlikeli varlığı tam olarak tarif etseydik, ikinci yazımıza gerek kalmayacaktı. Şimdilik dünyanın en tehlikeli varlığını aramaya devam edeceğiz.
**
Tabiat, insanı aşan bir güçtür. Ancak, insanın aklı vardır. İnsan; aklını kullanarak, tabiatı aşmaya, onu değiştirip kendi menfaatine dönüştürmeye ömrünü adar. Ama insan, tabiat karşısında acizliğinin, güçsüzlüğünün farkına varmış, artık kendi ötesindeki gerçeklerin arkasına takılmış ve bu durumu sorgulamaya başlamıştır.
İnsan, bazen olguları/olayları sorgulamaya çalışır. Ulaştığı sonuç ve yorumların çözüm önerilerini kurar. Böylece insanoğlu, kendi kendine dünyaya olan bakış açısını oluşturur. Ve kendine yön vererek, ideolojisini de böylece kurar.
İnsanlarda farklı tanımlamalara sahip olsa da tecrübe/deneyim dediğimiz, hayattan sonuç çıkarma olgusunun oluşturduğu birikim, zamanla kültüre dönüşür, medeniyetin yapılanmasını sağlar. Bizim medeni ve kültürlü sayılabilmemiz için, önce hafızamızın sağlam olması gerekir. Eskiden yaşadıklarımızı, akıl terazimize koyup neyin nerden geldiğine, nereye gittiğine bakmalı ve mukayeseler yapıp, bağlantılar kurup, sonuçlar çıkarmalıyız.
Tarihte yaşadığımız olumlu ve olumsuz olayları, sıcak yanlarıyla hafızamızda tutmuş olsaydık; bunları, mantığın ve aklın terazisine vursaydık, teferruatları göz ardı etmeseydik, medeni bilimsel ölçütlerle sorgulasaydık, toplum olarak neyi, nerede yanlış veya doğru yaptığımızı tarafsız bir bakışla inceleseydik şu anki yaşadığımız uygarlık düzeyimiz böyle olmayacaktı. Daha da iyi olacaktı.
Bizim kendimize ait bir toplumsal hafızamız da olmalı. Eğer bu hafızadan gizlediklerimiz olursa, yanlışa düşmemiz kaçınılmazdır. Biliyoruz ki tarih, eksileri ve artılarıyla çıkarım gömüsüdür. Bildiğimiz tarih eğer karanlığa/bilinmezliklere bizleri itiyorsa, geçmişte yaşananları geleceğe doğru bir şekilde aktaramayız.
Yaratan’ın izniyle olumlu anlamda geleceği inşa etmek istiyorsak, doğrularıyla ve yanlışlarıyla tarihi sorgulamalıyız. Geçmişte sorgulanması gereken ilk kavram, politika/siyaset olmalıdır. Politika nedir? Devleti rahata kavuşturmaya ve insanı/insanlığı mutlu kılmak için çalışmasıdır. Eğer ülkede tüm insanlar için uygulanırsa, bu insani bir sanata dönüşür.
Politikacı/siyasetçi, politikayı, kendi yükselme tutkusunu kişisel bir hırsa dönüştürmüşse tehlikeli bir durum vardır deriz. Politikacının hırsı, kamu hizmetine değil de kendi özel hizmetine koşturduğunun belirtisidir. Bulunduğu konum itibariyle politikacı, artık yükselme tutkusuna/hastalığına yakalanmışsa temel değerlerden yoksunsa, işleri ters gittiği, önüne engeller çıktığı zaman daha da hırslanır, sinirlenir ve tehlikeli bir insan halini alır. Yapacağı işlerde ülkenin/dünyanın yararına zararına demeden, başka politikacıların başarısızlıklarından zevk duyar, bundan kendine pay çıkarmaya çalışır. Ülkede huzursuzlukların dev dalgaları üstüne fırladığı zaman, bunu başarı sanır ve büyüklük saplantısına düşer. Giderek kendisini de içinde yer aldığı partisini de batırır, ülke için de zararlı biri olur.
Acaba politikacılar, toplumun mutluluğu için kendilerini adamış insanlar mıdır yoksa kahramanlar mıdır?
Politikacılara bazen kızmakla iş biter mi? Kendilerini yenilemeyen ve çağın isteklerine uygun tavra tutuma giremiyorlarsa ne yapmak gerekir? Acaba sessiz sövgülerle bir şeyler elde edebilir miyiz?
Politikacılar, hep halktan bahsederler. Ama halk, toplum varlığının ana toprağıdır, ulusun omurgasıdır, yönetenlerin dışında kalan sade insanlardır. Halk olmadan, yaşamımızı sürdürmemiz imkânsızdır. Halkın dili ise çağını kavrayan ve ona göre tavır alan aydınlardır. Gerçekçi aydınlar toplumun can suyudur, değerli varlıklarıdır. Acaba toplumumuzda aydın diye nitelendireceğimiz kaç kişi vardır?
2023 ve diğer hedefler için özelde ülkemizde, genelde dünyadaki tüm seçmenler/Müslümanlar uyanmalı ve silkelenerek ayağa kalkmalıdır. İmanlarının gereği olan istikrarlı duruşu ve tavrı her zaman olduğu gibi referandumlarda da ortaya koymalıdırlar. Şimdiden gelecek nesiller/zamanlar için, tehlikeli insanlara yetki/fırsat vermemek adına kazasız, belasız bir referandum geçirmemizi dilerim.