Ticari olarak kazanma/kâr kaygısı gütmeden, sadece hakikati öğrenmek amacıyla severek ve isteyerek Yaradan’ın kelamını okudukça, üzerimizdeki tozların bir bir kalkmaya başladığını ve beraberinde saadeti bulabilme ihtimalinin yüksek olduğunu fark edeceksiniz. Bu durum tavsiye edilir. Hiç kimsenin zarar görmeyeceğinden dolayı denemesi bedava.
Yaradan’la iletişim kurmak/konuşmak istiyorsak en etkili yol O’nun kelamını tane tane okumak, anlamaya çalışmak… Durumu farklı bir cepheden ele alırsak, muhatap aldığımız varlığın, sadece bizim değerimizi anlaması için bir şeyler yapıyorsanız, bunun adı sadece ticaret olur. İşin içerisinde ticaret varsa iletişimden, saadet arayışımızdan bahsetmemiz asla mümkün olamaz.
Kutsal kitabımızı sadece korku eksenli okumak yerine, Yaradan’a ulaşmayı sağlayan, bizlere hakikati anlatan, her iki cihanda bizlere zararı dokunabileceklerden uzak tutmaya çalışan, yol gösterici bir rehber olarak bağrımıza basıp okumaya çalışırsak, içerisinde yeni yeni kapıların/ufukların/farkındalıkların açıldığını göreceğiz. Kendimizi aşabilmenin, kabuğumuzu kırabilmenin tadına ancak bu şekilde varabiliriz. Sakın haaa, bizleri uçuracak diye anlayıp da konuyu farklı bir mecraya çekmeyelim. Asıl hedefe gitmemiz için, içerisinde çeşitli kapıların açılmasına ruhsat veren, hedefi kolaylaştıran bir yöntemi uygulamış olacağız. Bir kapı açılmadan kişinin, diğer bir kapıyı fark etmesi düşünülemez.
Tövbe etmek, içimize atmak değildir. Tövbe ederek, içimize atmıyoruz. Bilakis kendimizi, içinde bulunduğumuz hâli Yaradan’ımıza sunuyoruz. Çünkü içimize attığımız her olay/durum, bizden dışarıya bir dizi rahatsızlıklar/hastalıklar olarak çıkmaktadır. Ve bu durum bizim mevcut olan enerjimizi tüketir, bizi eritir. Enerjimizi yerli yerinde kullanmazsak diğer adıyla tövbe etmezsek, enerjimiz boşa harcanır. Enerjimizin israf edilmemesi gerekir.
Gerçekleri söylemek zordur. Bir de gerçekleri kabul etmemek daha da zordur. Açık sözlü olmak gerek. Ne kadar atalarımız bizlere ‘Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar.’deseler de açık sözlü olmak gerek. Yoksa söylenemeyip yutulmuş her gerçek söz, insanın içine attığı/akıttığı her damla gözyaşı insanı dert sahibi eder. Hasta olmaya, dertli olmaya gerek yoktur. Dermanını cinsinden değil de, yaratılanı en detaylı şekilde bilen, fabrika sahibi birine direk bağlanarak çözüm arayışına girmek en sağlıklı olanıdır. Fabrika ayarlarına dönmek o yüzden önemlidir. Bu yöntem hayati bir değer taşır.
Çözüm yollarını bulamadığımız, çaresizlikten içinde bulunduğu durumumuzu ancak dua zırhıyla giderebiliriz. Çünkü çaresizken oluşan her enerji, içimizden kopup duran, samimiyetle, gönülden bir yakarışla, güçlü bir istekle Yaratan’a ulaşır. İşte o anda oluşan enerji, gerçek bir enerjidir. O enerji, gerçek bir duanın da kaynağıdır. Her durumda olduğu gibi, duanın da kaynağına inilmeli. Kaynağına inemedikten sonra, frekanstan da bahsetmemek gerek. Frekansına direk ulaşan bir bağ, beraberinde güçlü bir ritme dönüşüp, hayatın akışına bir yön verecektir. İşte o an, kaderin üstünde bir kaderin olduğu gün yüzüne çıkacaktır. Teslimiyetçi bir anlayış, böylece yok olacaktır.
Bu söylemler, fabrika ayarlarına dönmek için verilen teşvikler yabana atılmamalıdır. Bunlar yardım adı altında kâğıda dökülen tümceler değildir. Sadece hakikate ulaşmak için çırpınan ayak izlerinin bir yol haritasıdır. Yardım adı altında gerçekleştirdiğimiz her türlü faaliyetimiz aslında bir ticarettir. Ticaret bu anlamda bize kâr değil, zarar getirecektir. Ama zararın neresinden dönülse de o da bizim için bir kârdır. Nefes aldığınız müddetçe kârlı bir iş yapmanız dileğiyle…
Ramazan ayını fırsat bilip, fabrika ayarlarımıza dönmemiz dileğiyle… Hoşçakalın…