FARKIN FARKINDALIĞI
Bireyi değerli kılan, onun ahlâki kişiliğidir. Bu, bireyi toplumda güvenilir ve sözü dinlenir yapan özelliklerin başında gelmektedir.
Toplumdaki yaşanmış uygulamalar, içinde yer aldıkları toplumun damgasını taşırlar; o toplumun zihinsel, dilsel ve yaşamsal pratiklerini yansıtırlar. İslam’ın yaşandığı toplumlarda ilahi irade, söz vahiy (Kur’an) ile pratik vahiyde (Hz.Muhammed) tezahür eden bilinçli bir tavırda kendisini ifade eder. Kur’an ve sünnet bizi İslam’a bağlayan bilgi kaynakları ise, Mekke ve Medine’de bu bilgi kaynaklarının coğrafi boyutlarıdır.
Peygamberimizin insanlık için gönderdiği ilahi mesajların incelendiğinde, sadece evrensel ilkeler değil, bireylerin ve toplumların küresel problemlerle karşı karşıya olan dünyamıza yönelik mesajları da içerdiğini görmekteyiz.
***
İslâm toplumlarında kesin olmayan dini bilgi yollarının insanlar tarafından kabul edilmesi, farklı yorum geleneklerine kapı aralamıştır. Bu noktada ümmetin ortak vicdanına ve mirasına müracat edilmelidir. ‘Ümmetin ihtilafı rahmettir.’ ilkesini kendisine düstur edinen rahmet dini olan İslam, bizlere evrensel mesajının bir gereği olarak pek çok yoruma açık bir alan bırakmıştır. Çok farklı konularda toplumda ihtilâf kaçınılmazdır. Ama toplumda cahil(ler) susarsa, ihtilâf biter.
Bilginin kesin-doğru/kat’i ve olasılıklı-doğru/zanni şeklinde iki kategoriden oluştuğu düşüncesi, İslami epistemolojinin yaptığı köklü bir ayırımdır. Buna göre dini/şer’i bilgi, en başta aktarılan bilgidir. Ve bunlar da ya doğruluğu kesin olan ya da doğruluk ihtimali yüksek olan iki sınıftan oluşur.
Peygamberimizin sünneti, Müslüman’ı olgunlaştırmaya, imanını pekiştirmeyi ve hayatını ideal İslami hayat olan nebevi hayata yaklaştırmayı amaçlayan önerilerdir. Mezhepler ise, Peygamberi öğretinin yeni şartlar ışığında okunması sırasında ortaya çıkan farklı görüş ve yorumların tutarlı ve kapsamlı bir şekilde düzenlenmesini amaçlayan ekoller ve ana yaklaşımlardır. Tasavvuf da; insanın hayata, Yaratan’a, evrene, ölüme, ölüm ötesine bakışını kısaca bu dünyadaki varlık nedenini algılayış biçimini evrenselleştirir. Bu özelliğiyle insanın içsel arınmasını tamamlayan bir role sahiptir. Kesinlikle kavramları birbirine karıştırmamak gerekir.
Kavram kargaşasına takılan aktif olan Müslümanlar özellikle 19.yüzyılda Batılılarla karşılaşmaları önce siyasi ardından da düşünsel anlamda Müslümanların özgüvenini sarsarak onları edilgen bir konuma itti. Artık sadece siyasal değil; sosyal, kültürel, entelektüel, ahlaki tüm açılardan Avrupa’yı taklit eder duruma geldiler. Bunun sonucunda Müslümanlar, belki de karşı karşıya kaldıkları krizin şok edici etkisi altında, tarihte başarılı olan klasik bilgi ve yorum araçlarının artık yaşamakta oldukları sorunları çözemeyeceği izlenimine kapıldılar. Bu izlenim kısmen doğru olsa bile, esas sorun bu bilgi ve yorum geleneklerinin yetersizliğinden çok, Müslümanlarının kendilerine olan güvenlerinin sarsılmasıydı. İçinde bulunduğumuz gafletten uyanmamız ümidiyle…Hoşça kalın…
***
‘İhtilafa düşmeyin, sonra cesaretiniz kırılır, kuvvetiniz elden gider.’ (Enfal – 46)
‘Kalpleriniz ülfet edip birleştiği müddetçe Kur’an’ı okuyunuz. Kur’an üzerinde ihtilâf ettiğiniz zaman da artık kalkıp o mekândan dağılınız.’ (Hadis)