FİKR-İ CİHAD
‘Yaratıcı’ ile ‘yaratılmış’ ayrımı, sürekli olarak ‘olma-ölme’ değişimi içinde olan dünyada, benlik bilincine sahip ilk insandan -aynı zamanda ilk peygamberden- itibaren düşünce konularından birini teşkil etmektedir.
Zihni ve gönlü gerçeklere açık olan kimseler, sermayesi olan vakitlerini, ‘Bütün işin başı huşûdur, işin temeli de gayrettir.’ ilkesinden hareketle, gecenin dakikalarının pahalı olduğunu bilerek, gafletle o dakikaları ucuzlatmamak adına, bir toplumda mevcut dünya görüşünü kaldırıp, zihinlerde yeni bir dünya görüşü kurmak, eskisinin yavaş yavaş zihinlerden silinip yerine yenisinin yerleştirilmesi için canla başla yola koyulurlar. İlk olarak yeni dünya görüşünün temel ilkelerini yaşadığı toplumdan başlayarak, yakından uzağa doğru bir yol ve yöntemle öğretmeye çalışırlar. Toplumda, mutluluğun özü olan bilgi adına atılan her tohum böylece filiz verecek ve başta bilimlerin yeşermesi için gerekli zihni ortam da hazırlanmış olacaktır.
***
Tarih, bizlere fikri cihadın terk edilmesi durumunda, aynı zamanda toplumun bilgisel açıdan da çöküşünün yaşandığını göstermiştir. Toplumda fikri cihada kendilerini kaptıranlar bilirler ki; bilgi, yaşayan bir organizma gibidir. Bilgi de organizma gibi doğar, büyür, olgunlaşır, yaşlanır ve hatta ölür. Eğer bilgi’nin ölmesini, yok olmasını istemiyorsak, arkamızda fikri cihad yapanlar gibi bilgi aşığı öğrenciler bırakabilirsek, işte o zaman bilgi, yaşlanmaz, tazeliğini ve özgünlüğünü her zaman korur ve kalıcı olur.
Fikri cihada çıkanlar unutmamalıdırlar ki; yaşamda sadece bir meydan yoktur. Onlar, bütün diğer var olan meydanları da bilmeleri gerekir. Çünkü söz meydanı hayal meydanından başka olduğu gibi, amel meydanı da söz/laf meydanından başkadır. Bulunduğumuz meydanı bilip, ona göre bir strateji geliştirmemiz gerekir. Çevremizde de bizi iyiliğe teşvik eden nasihatlere de kulak kabartmamız gerekir. Nasihatlerden bir tanesi: ‘İlk vazifen Yaratan’ın dini olsun, yapacağın ilk iş de onu yaşamak olsun.’ dur.
***
Her eski, kendi zamanında yenidir. Ama fikir(ler) başkadır, her zaman yenidir, yenileyicidir. Eskiden de fikir(ler) yeniydi, şimdi de ve gelecekte de yeni olacaktır. Fikirler, üstüne eklene eklene kullanıcıları tarafından yoluna kaldığı yerden devam ederek, menziline varmak isterler. Bu gerçeği bilenler, insanlık tarihine bir kara leke olarak düşen insanlar, toplumlar arasında yapılan kültürel ve sosyal savaşların, askeri ve siyasi savaşlardan daha çok korkunç olduğunun bilincindedirler. Bu bilgiye/gerçeğe göre hareket etmektedirler. Bunlar atını rahatça oynatamadıkları şanlı ecdadımızın tarihinde, bir kuyruk acısı yaşamışlardır. Çünkü şanlı ecdadımız, o art niyetli olanlar karşısında, haklı oldukları konularda ancak iman kuvvetiyle, ruh temizliğiyle, gönül berraklığıyla muzaffer olmuşlardır.
***
Yerinde duranlar değil, ancak yürüyenler menziline varır. Biz ne yazık ki, bulunduğumuz durumdan dolayı karamsar değiliz ama bu şekilde yolumuza kaldığımız yerden devam edersek, teşbihte hata olmasın, kendimizi sahili olmayan bir sıkıntı içinde buluruz. Kendimizi hiçbir zaman dönüp eleştirmeden, hep toplumun yukarıda olanları, makam sahiplerini, yıllarca olumsuz manada sürekli olarak sert bir üslupla eleştirdik. Belki de sabahlara kadar dostlarımızla birlikte devlet kurduk ve sabah olunca güneşin doğuşuyla birlikte tekrar kurduğumuz devleti geri yıktık. Bu olumsuz durumumuzu, hemen hemen her mecliste rahatlıkla görebilirdik. Ama gerçek öyle değil. Çünkü kalpler Hakk kelamı üzerinde bir araya gelip birleşirse, Salih bir ümmet ortaya çıkar. Bu ümmeti ortaya çıkarabilirsek, rahatlıkla salih bir idareci kadrosunun bulunduğu bir hükümette meydana gelir. Çünkü Yaratan, kelamında bizi bu konuda uyarmaktadır; ‘Nasılsanız, idareciniz de öyle olur.’ der.
Ümmetin hastalıklarını hisseden, ızdırabını sıkıntısını yüreğinde duyan ve ruhunda yaşayan her insan, bir şeyler yapmanın gayreti içerisinde olur. Çünkü bilir ki; ruhunda şeref ve izzet taşıyan bir ümmete hiçbir kimse zarar veremez. Haklarını bilen ve onları elinden kaçırmak istemeyen bir ümmete, kimse saldırmaya cesaret edemez. Haydi, buyurun ümmet adına fikri cihada… Ama unutmayalım ki, selim fıtratı bozulan, bütün yeteneklerini beşeri-nefsanî arzuları doğrultusunda kullanan, aklını ve kalbini nefsinin esiri haline getiren insanlar, fikri cihadı hiçbir zaman anlayamazlar. Kapasiteleri bunu anlamaya yetmez. Kutsal kitabımız, böyle davranan insanlar için, ‘nefsanî arzularını tanrı edinen kimseler’ tabirini kullanır.
***
‘Bütün düşüncelerinizi elinizde yapmakta olduğunuz işin üzerine odaklayın. Güneş ışınları bir noktaya odaklanmadan önce orayı tutuşturamaz.’ (Alexander Graham Bell)
***