Bir bardağa okyanusu sığdıramayacağımız gerçeği herkesçe bilinir. İnsan kalbi de buna benzer. Her insan, kalbinin içinde bulunduğu durumu dile getirmesi çok zordur. Çünkü yapılan her eylemin/amelin içerisinde bir hırsı ve arzusu vardır. Çünkü kalp, çetrefilli bir yapıya sahiptir.
Bütün kâinat, insanın gönül okyanusunda akan bir dalgadır. Bu dalganın mekânı, insanın kalbi, Yaradan’ını tanıma mekânı ve sevginin esasıdır/adasıdır.
İnsan, sorumluluk hissettiği Yaradan’a karşı tevekkülü sadece kâli/sözü değil, içinde bulunduğu samimi hâli ile ölçülür. Yani sözle değil özle olabilecek bir durumdur. Yaşantıya dönüşmeyen sözler, bir hiç değerindedir.
Takva elbisesine bürünerek süslenen insanın görüntüsü, giydiği en pahalı giysiye göre paha biçilmez bir hâli vardır. Piyasada hiçbir esnafta böyle bir giysi satıl(a)maz.
İnsan, terbiye kumaşından dikilmiş süslü bir elbise değil, iç dünyası/çehresi ve hamurunun mayası ile insandır. Yaradan’ına karşı her zaman sorumluluğumu hisseden ve maskeli bir tembellik olan yılgınlıktan her zaman kaçınan bir varlıktır.
Normal şartlar altında hayvanlar insanlara göre daha çok üretirler. İnsanlar ise, daha az... Buna mukabil tüketimleri de ters orantılıdır. Hayvanlar daha az tüketirken, insanlar ise daha çok… Ama inançlı olan bir insan ise, bağlı olduğu inançla tekeden bile süt çıkaracak kıvamdadır. İnanmazsanız bir deneyin. Çünkü insan gücünü, azmini Yaradan’a olan inancından almaktadır. Anlaşılan, şebeke sorunu hiçbir zaman yaşanmayacak olan bir kaynaktan. İnançlı insan, bu dünyada tüketebileceği kadar üretmekten ziyade, diğer insanların da istifade edebileceği kadar üretmenin peşindedir ve bu bir kuraldır.
İnançlı insan, gök kubbe altında yepyeni bir düşünce üretmek yerine, eski/orijinal düşüncelere yeni bir elbise giydirerek bu dünyada hem muvaffak hem de mesut/mutlu olmak ister. Ama şunu netleştirmek gerekir. Muvaffak olmakla mutlu olmak aynı şeyler değildir. Örneğin; insan bu dünyadaki hedeflerine varabilir, mal, mevki-makam… Ama mesut olacak diye bir garantisi yoktur. Yakınımızda bile nice zengin olup da mutlu olmak için yanıp tutuşan nice insanlar vardır. Sahip olduğu o imkânları bir günlük mutluluğa değişmeye razı olanlar vardır. Özellikle yetişkin/yaşlı insanlarda bu durumu daha çok görürüz. Çünkü mutlu olmak, gönül işidir ve içimizde hissettiğimiz bir duygudur. Onu gönlümüzden başka yerlerde aramak ya da bulduğumuzu sanmak sadece bizi aldatır. Çölde serabı (serap aslında, insan gözünün algıladığı ışınlarla bir kandırmacadır. Sıcakta gördüğümüzü zannettiğimiz su birikintisi yaklaştıkça kaybolur.) su zannetmek olur.
Dünyanın tek düşünen varlığı olan insan, hayattayken kurduğu ilk tümceden itibaren kendisini hikâyeleştirmiştir. Kimisi ayakları yere değmeyecek şekilde masallaştırsa da… Hayattan kopamadığını eninde sonunda anlamıştır.
Düşüncelerini diğer insanlarla paylaşanlar, her yöne ayrılan o bilinen dört yolda her zaman karşılaşırlar. Ve herkes sonunda kendisine uyan yöne doğru yol alır. Ve kendi seçtiği yolun sonundaki faturayı ödemek üzere de hayatına devam eder.
Temennimiz, hayat sadece insanların zekâları üzerinde çalışmalar yapmasın, onların iradeleri üzerinde de yoğunlaşsın. Çünkü insan, iradesiyle insandır. Nasıl ki ilim ve terbiye bizim yaratılıştaki huyumuzu değiştirmeyip sadece örtüyorsa, zekâ da bizim insan olmamız için yeterli bir şart değildir. Dünyada nice zekâ seviyesi iyi olup da, dünyayı olumsuz anlamda etkileyen ve mesleğini/konumunu bu yönde kullananlar vardır. İnsanın değeri ve gücü, onun sahip olduğu bilgisinin genişliğinde olmaktan çok, ancak benliğine sahip ve iradesine hâkim olabilmesinde yatmaktadır. İyi huylarında ve ruhi terbiyesinde gizlidir.
Bu dünyada varlıklarını her şeyin üstünde görüp, diğer toplum yararına çalışmalar yapanlara karşı kibirli duruşlarıyla, insanların zihninde bir ayrıştırmaya büyük özen göstermişlerdir. Sadece kendi menfaatini, kendi geleceklerini her şeyin üstünde tutarak, amaçlarına ulaşmak için dini ve ahlaki sorumlulukları da rafa kaldırarak (her şeyin feda edilebileceğini) bir yol yöntem olarak benimsemeleri ruhi terbiyenin önemini bir kere daha gözler önüne sermiştir. O yüzden insan, gönül okyanusunda neler olup bittiğine dikkat etmelidir.
‘Kendini okyanusta bir damla sanma. Bir damlanın içinde kocaman bir okyanussun.’ (Mevlana Celâleddîn Rûmi)
Selam ve dua ile…