HAYATA DAİR
-1-
Yaratan’ın kendi katında ‘iman edenlere’ bahşettiği dayanma ve mücadele ruhuna sabır denir. Hz. Peygamber, ‘Sabırla iman arasındaki ilgi, bedenle baş arasındaki ilgi gibidir.’ demiştir. Buradan sabır ile iman arasındaki bağı rahatlıkla görebiliriz.
Sabır, oturmak demek değildir. Sabır, iman eden birinin şeref ve izzetini muhafaza kudreti, ahiret yolundaki gücüdür. Nefsanî, şeytani, bedeni ve diğer zorluklara karşı kalkanıdır. Her türlü acıyı yudumlarken sükûnet ve vakarı bırakmadan İslam dininin belirlediği çizgide sebat etmektir. Zorluklar karşısında, Yaratan’a şikâyet etmeden dik durabilmektir.
Yaratan’ını bilen ve idrak eden insan, dünyaya veda ettikten sonra cennete gitmek ister. Ama cennete giden yol, zorluklarla doludur. Bu da nefsanî temayüllerle mücadeleyi gerektirir. Cennet, aniden ve basitçe varılacak bir netice de değildir. Bilakis cennet, lâyıkıyla ihlâs, beşeri yükselişte bir zirvedir. Zirveye, hedefe tırmanmak ise aşama aşamadır. Bu yolda hem beşeri iradeyi kullanmak ve hem de Yaratan’ın lütuf ve keremini niyaz halinde bulunmak gerekir.
Zorluklarla dolu olan, cennete giden yolun muhatabı Müslümanlar, günde beş defa duydukları ezanın, iman edenlerin bir ve beraber olduklarını, yeryüzündeki zulmün yerine Yaratan’ın adaletini yerleştirmek için her an hazır olduklarını, düşmanlarına gösterip onlara korku, Müslümanlara güven vermenin olduğunu bilirler. Minarelerden dalgalanan ezan sesleri, aynı zamanda bir yerin ‘Müslümanların mı yoksa zorbaların mı?’ kontrolünde olduğunu belirten bir işarettir, bir semboldür.
***
Sabır, zorluklara karşı büyük bir zırhtır. Ölüm de, nefsanî arzulara tahammül edebilmenin bitişidir. Kabir ise, kıyamete kadar mecburi bir sabır mekânıdır.
***
Yaratan’ın insana dünyadaki lütuf ve ikramlarının en önemlilerinden biri, insanı kutsal kitaba muhatap kılmasıdır. Ancak bunun da insanın sorumluluklarını artırdığı da muhakkaktır. Çünkü muhatap aldığımız her nimetin mukabilinde bir külfetin bulunması bir zarurettir.
Kutsal kitabın muhatabı gönül insanları için Kur’an-ı Kerim, tefekkür dünyasının derinliklerine açılan ihtişamlı bir kapıdır. Kanayan ruhlara derman, yorgun gönüllere safa bahşeden ilahi bir hikmet membaıdır. Kendisinden ırak bir hayat, mutlak bir ebediyet intiharıdır. Unutulmamalıdır ki; kutsal kitabımız kelimeli bir cihan, kâinat ise kelimesiz bir kutsal kitabımızdır. Cihan sessiz bir kutsal kitabımız, kutsal kitabımız da sesli bir cihandır.
Kutsal kitabımızın her bir parçası; tarihin zifiri karanlıklarına ışık tutan, çözülmez problemleri çözen, dünya ve ahiret hayatının baharını bahşeden mucizeler diyarıdır. Bize geçmiş tarihte yaşamış milletlerin olaylarını anlatırken, pek çok ibretler ve hikmetler lütfetmekte, geleceğe dair hayati dersler vermektedir.
***
Hayatın, ikaz edici ibretlik olayları, yaratılan insan için en hakiki bir öğretmendir.
Kutsal kitabımızda; Firavun’un saltanatını Hz. Musa asası ile alt üst eden, Nemrud’un ateşlerini Hz. İbrahim’in imanı ile gülistana çeviren, Kâbe’yi yıkmaya kalkışan Ebrehe ordularının fillerini ve askerlerini küçücük kuş ordularına çiğneterek Mekke’nin civarını fil mezarlığına çeviren ve benzeri haddi aşan kavimleri alt üst eden ve Hz. Peygamber’i görünmez askerlerle te’yid ederek O’na zafer ufukları açan, kahredici bir kudret sahibi bir Yaratan’dan bahseder.
Unutmayalım ki; yaşadığımız dünya, ilahi bir iman okulu, ölüm ise mecburi bir geçiş kanunudur. Ne mutlu, ilahi iman okulunu sabırla, başarıyla bitirenlere…
***
‘Kalbinizle yaptığınız her şey, size geri dönecektir.’ (Mevlana)