Bu özel güne mührünü basabilecek en büyük itirafımız: ‘Hayat bir deneme sahası, ölüm ise bir istasyon.’ cümlesi olabilir.
Bugün itiraf basamaklarını aheste aheste çıkarken/cümlelerime başlarken Konfüçyüs’ün bir sözü gözümün önüne gelir. ‘İyi insan, güzel söz söyleyen değil, söylediğini yapan ve yapabileceklerini söyleyendir.’ Ve akabinde Victor Hugo’nun; ‘Sadece bedenleri, şekilleri, görüntüleri sevenlere ne yazık. Ölüm her şeyi yok edecek. Ruhları sevmeyi deneyin.’ sözü… Anlık olarak nefes darlığı yaşatacak, bir nefesin dahi kadrini/kıymetini bize hissettirecek sözler. Her bilenin üzerinde, daha iyi bir bilenin bulunduğu itirafına yöneltecek değerli sözler. Ancak realitede neler var, onlara bir bakalım. Dünyayı derde, kedere, zulme boğan insanlar türedi bu dünyada. Buna mukabil hayat, en çok insanı hayallerinden vurmaya başladı. Aslında hayat demek, kavga demekti. Yaradan’ın; ‘Yeryüzünde fitne kalmayıncaya ve din yalnız Allah’ın oluncaya kadar savaşın.’ hükmünün gereğini yerine getirmekti yaşamak ve yaşatmak. İşin özü, dünyada ‘kavga ederek, var olmak’ esprisini anlamak ve diğer insanlara anlatmaktı.
Artık dünyaya, fikir ve eylem hareketini birlikte yürütmenin, duruşumuzu göstermenin zamanı gelmişti. Çünkü hayatın, fal taşı gibi açılmış gözleri vardı. O gözler, kavga ederek var olmanın özünü kavrayanlara/kavramayanlara bakıp duracağı aşikârdı.
Yaradan, insanları sürekli olarak hep düşünmeye sevk etmektedir. Dikkatli olmaları için uyarmaktadır. Maalesef insanoğlunun aymazlığı, inatçılığı, kibri vb gibi hususiyetleri onun Kuran-ı Kerim’den hikmet devşirmesine hep engel olmuştur.
***
İtiraf basamaklarımızı durmaksızın bir bir çıkalım.
Bazı gerekli ya da gereksiz korkularımız; arzuladıklarımızı, isteklerimizi hayallerimizi büsbütün boğar. Hâlbuki dünyada iken bize verilen iki nimeti; vücut sağlımızı ve vicdan rahatlığımızın değerini bilemediğimizden güzelim dünyada kendimizi sıkboğaz yaparak hayatı çekilmez hale getiririz. Cahit Zarifoğlu; ‘Sanki alnımızı koyacağımız temiz bir yeryüzü kalmamış.’der. Eğer başka bir coğrafyada olmak, ya da hissetmek, rahatlamak istiyorsak en kısa yolumuzun kitaplardan geçtiğini hatırlatırız.
***
İtiraflara devam edecek olursak…
Ahirette bizi kurtaracak bize ait bir eser yoksa, bu dünyada bırakacağımızın hiçbir değerinin olmayacağının bilincindeyiz. Çevresine küçücük bir ışık saçmayan kişilerin, kendilerini büyük bir ışık gibi görmelerine anlam veremeyiz. Bilmecelerle dolu hayatımızın, gerçek ilmin yolunun sonsuzluğun dünyasından geçtiğini görmemiz/bilmemiz gerekir. Eğer beceremiyorsak âlimlerin eseri olan kalem izlerinden hareket edip yol alabiliriz. Yol güzergâhında günahlarımızı gözyaşlarımızla yıkamaya çalışabiliriz.
***
Sabırdan sonra söylenen sözler genelde ağır olur. Sizlere ‘Bizi söyletmeyin!!!’, desek de söylemeye ve yazmaya devam edeceğiz. Saygımız gereği her insanı dinlemeye çalışsak da istişare yapacağımız, danışacağımız, çok az insan vardır hayatımızda.
***
Unutmayalım ki; Mevla, açtığımız ya da açacağımız her yaradan/sıkıntıdan bize hesap soracak. Mevla bizi, bizim arkamızda dedikodumuzu eden değil, tam tersine bize dua eden değerli dostlarla tanıştırsın/karşılaştırsın. Ama bulunduğumuz/yaşadığımız çağda, güven tabakası delinmiş vaziyette. Etrafa kusur bulma niyetiyle baktığımız için insan olan herkesten kusur bulur olduk. Bulduğumuz kusurları da etrafa sergiler olduk. Ama yaptıklarımızdan dolayı kendi adımıza da çeşitli sebepler vesilesiyle itiraflarda bulunamadık.
Biz itiraflarımıza devam edelim.
‘İyilik’ adında ve tadında, fotoğraf karelerinde yerimizi almak için içimizden gelmediği halde Yaratanımızı unutarak numara yaptık. İyiliklerimizi teşhir ederek, kendimizi bitirdik. İnsanlarla münasebetlerimizde de, ateşle münasebete benzediğimizi unuttuk. Ya yandık kavrulduk ya da buz kestik. Bir türlü itidalli olamadık, orta yolu bulamadık. Her şeyi içimize attık, kendimizi rahatlatmak için çevremizde güvenilir bir dost bulamadık. Sustuk, hep sustuk. Ama insanlar, bizi korkak, aptal zannederek, çantalarında her zaman hazır bulundurdukları bir keke benzettiler. Kimisi üyemiz dedi, kimisi yandaş dedi, kimisi bizden dedi….ama sizler hiçbir zaman bizden olmadığımızı/olamadığınızı göremediniz. Hz. Ali’nin şu güzel cümlesi imdadımıza yetişti: ‘Akrabanın düşmanlığı ve dostların vefasızlığı, yılanın zehirinden daha kötüdür.’
Bu hayatta şunu öğrendik ki; istediğimiz olsun ya da olmasın kaderin çizgisinin dışına kesinlikle çıkılmadığını, işleri de oluruna bırakmamız gerektiği. Ölçüyü kaçırınca,; fazla düşünmek, fazla önemsemek, fazla sevmek…fazlaların fazlalaştığı bir durumda yaralandığımızı, yıprandığımızı gördük. Eğer güçlü olmanın yollarını bulmak istiyorsak az düşünüp, umursamaz davranırsak, duygularımızı ne kadar az belli edersek o zaman güçlü oluruz. Bireyler bize daha çok değer verir. İçimize sinmese de maalesef durum bundan ibaret.
***
İtiraf basamaklarında biraz dinlensek de korkmadan devam edelim.
Yaradan’ın gücünün her şeyin üstünde olduğunu unutmadan, bir kimseye zulmetmeye gücümüz yetse de, bulunduğumuz koltuktaki/makamdaki yetkimiz buna müsait olsa da kesinlikle denememeliyiz. Bu şekilde nefret ede ede hiçbir koltuk sahibini seven birileri görülmemiştir. O zaman kimi sevmeli, güzeli mi, yoksa güzel yolları sevdireni mi? Çevremizdekilerden kulağımıza bir ses/nasihat gelir: ‘Ne kadar az bilirsen, o kadar rahat uyursun.’ Acaba doğru mu, yoksa bir bahane mi? Varın bunu da siz düşünün.
***
Ey ahali, duyduk duymadık demeyin!!! Azrail kapımıza dayanmadan itiraflarda bulunmaya özen gösterelim. Başımızı yastığa koyduğumuzda rahatsız olmamak için, vicdanımızın da sesine kulak vererek, Yaradan’ın rızasına uygun bir hayat modeline göre itiraflar zinciri oluşturmaya çalışalım. Çünkü hiçbir haksızlık yapanın hiç kimseye kâr kalmayacağı bir güne inanlar için bu uyarı önem arz eder.
İnsan, bir mazlumun ahının, yer ile gök arası kadar büyük olduğundan hareketle, işlediği günahından ötürü tevbe eder. Bu durum karşısında Yaradan, yarattığının tevbesine çok sevinir. Tevbe eden de kendisine bir ömür boyu bir prensip edinerek ‘düne tövbe, bugüne secde, yarına da dua’ yakıştığını bilerek hareket eder.
Prensip sahibi olan ve itiraflarda bulunan dostlar olmanız (ve bulmanız) dileğiyle...
Hoşça kalın, Yaradan’ın rızasına uygun kalın.