***
İnsanlarla tanışma muhabbetlerimizde bile kriterlerimiz o kadar değişti ki… Yoruma bile gerek kalmadan, buna şahit olabiliriz. Kast sistemini andıran insanların gelir seviyelerine göre oturulan semt ya da siteler, güvenliğine, parkına ve aidatlarına kadar sorulur, ama çevrenin nitelikli olup olmadığı sorulmaz. Bu şekilde yerleşim yerlerine göre yapılan konutlar zengin ile fakirin, aynı şehirde yaşasalar da birbirlerini görmeleri, iletişime geçmelerinin önü artık kesilmiştir. İnsanları cebindeki paraya, altındaki arabaya, elindeki cep telefonuna ve yaşadığı eve göre değerlendiren zihniyetin bir ürünü, dışavurumudur. Ciğerci kedi edasıyla oturulan evlerin/dairelerin fiyatları sorulur, ama hayat standardının insanın gelişimi açısından olumlu ya da olumsuz yönleri hiçbir zaman değerlendirilmez olmuştur. Bu bizim ciddi olarak eksikliğimizdir.
***
Kalitesiz, etkisiz, vurdumduymaz bir nesil inşa etmeye niyetlenenler, onların/neslin yetiştiği bahçeye, hem o bahçenin bahçıvanına, hem de o bahçede yetişen bitkilere zehir aşılaması kâfidir. Hele hele teknoloji sayesinde de toplumun gençlerini dejenere etmek/yozlaştırmak çok kolaydır. El uzatmadığımız, sahih bir şekilde rehberliğini yapamadığımız gençlerin, fıtratlarının/doğalarının kirlendiğini ardından da kimliklerinin kirlendiğini görürüz. Böylece fıtratı/doğası kirlenen bir gencin, yaşadığı hayatı doğru bir şekilde anlamlandırması zorlaşır.
***
İhtiyaçların isteklerin birbirine karıştığı, hangisinin ön plana alınacağı kriz konusu olan günümüzde İslami şahsiyetlerden, ahlaktan üreyen karşılıklı sevgi ve saygı dinamizmi unutulmuş, takvadan çok ekonomik güç ve geçici güzellikler gibi öğretilmiş unsurlar ve beğeniler ön plana geçmiştir. Unutmayalım ki; içinde bulunduğumuz toplumda gelenekçi ve modernist engeller hâlâ güçlü ve hayatımızı kuşatan küresel kapitalizmin yaşam biçimi ve kültür bombardımanı karşısında ağır imtihanlarla karşı karşıyayız. Böyle bir ortamda gergin, pamuk ipliğine bağlı ve pragmatik dengeler üzerine kurulu aileler üretilmeye başlanmıştır. Gel gelelim aileler, özellikle bazı bilinçli(!) müslüman aileler, kılını kıpırdatmadan, çaba sarf etmeden, çocuklarını her başağında yüz tane tohum vererek filizlenecek yedi başaklı bir tohum olarak yetişmesini ve hayatını bu şekilde idame ettirmesini isterler. Bunu isterlerken çocuklarına baskıcı ve otoriter tutum sergilerler. Sonra bir bakarlar ki; yanlış yapmaktan korkan, kendisine özgüveni olmayan, kolayca başkalarının etkisinde/gölgesinde kalan, aşağılık duygusuyla ya içine kapanık ya da saldırgan bir kişilik kazanan çocukların ortaya çıktıklarını görürler. Sonra da sert bir şekilde eşiyle yere/betona oturarak beraber bu şarkıyı söylerler: ‘Kendim ettim kendin buldum / Gül gibi sararıp soldum / Eyvah…’ Şarkının ritmini aheste aheste söylemek yeterli değildir. Artık iş işten geçmiştir. Zamanında hesabı yapılmayan işlerin faturaları kdv’si de dâhil ebeveynlere aynı zamanda da topluma fazlasıyla ödettirilir. Üstüne de bir bardak soğuk su ikram edilir. Hepimize afiyet olsun…
***
‘Hayatta en önemli şey kazançlarınızı kullanmak değildir. Bunu herkes yapar. Asıl önemli olan kayıplarımızdan kazanç sağlamamızdır. Bu zeka gerektirir; akıllı insanlarla aptal insanlar arasındaki fark budur.
(Wıllıam Bolıth)