MAKAM TUTKUSU
İnsanoğlu, mutluluğa giden yollardan birinin, ‘iyiliği emretmek ve kötülükten sakındırmak’ olduğunu bildiği halde, hiç bilmiyormuş gibi mutluluğu aramaya devam eder. Bazen de iyi saydığı olguları yaşayınca, hemen o anı yaşamamış gibi unutur. Hiç durmaksızın yeni tutkular peşinde koşmaya devam eder. Ya da kendisine göre iyi saydığı objeyi kaybetme doyumsuzluğuna kapılır. Bütün bunlara karşın, niçin insan insanla uğraşır, insan insanı gücü ölçüsünce ezmeye çalışır, haksızlık eder bir türlü anlamak mümkün değildir.
Sevgi, korkunun zorla yaptırdığını içtenlikle yaptıran güçtür. Kinin, katılığın, öfkenin yaptıramadığını, makamın verdiği yetkiden çok, sevgi yaptırır. İnsanın kalbinde sevgi tükenmediyse, küskünleri barıştırır, kızanları yatıştırır, yeri gelir gönülleri birleştirir. Sevgi bu açıdan, insanı insan yapar. Toplumsal bir varlık olan insanları daha çok ayrıştırmaz, birleştirir, kaynaştırır. Kendisinden başka diğer insanları düşünme duygusunu daha çok geliştirir. Çevresine karşı duyarlı bir insan haline getirir.
Sevgi, insanda güçlü bir cevherdir. Yüreğinde taşıyanı hem zenginleştirir, hem de çevresiyle uyumunu kolaylaştırır. Sevginin değişmez mekânı kalp, siyah noktalardan, kirlerden, günahlardan, hatalardan, makam mevki gibi tutkulardan arındıkça, insanın manevi güzelliği bir başka olur. Her zaman ve her yerde kendini aşması daha kolay olur. Sevginin en yükseği ve en güzeli Yaratan sevgisi sayesinde, makam-mevki gibi engellere takılmadan, bütün yaratılanları karşılıksız sever. Yaratan sevgisinin sonsuz deryasında mutluluğu bulabilir. O kişiler, ölmeden önce ölen insanlardır. Mutlu insanlardır. Ölmeden önce nefsi kötülükleri öldüren insan, sonsuz mutluluğun kapısını aralamış demektir.
Sevginin düşmanı olan kelimeler vardır: Kin, kıskançlık, makam tutkusu gibi. Kin, barışın düşmanıdır. Kıskançlık, barışın tuzağıdır. Makama aldanıp da yüksekten bakma da barışın engelidir.
Sevgiye ihanet eden bir kısım insanlar, makamın tutsağı haline gelmiş insanlardır. Eğer insanoğlunun en büyük hedefi, erdem değil de makam ise ciddi bir sorun vardır deriz. Bunlar, Hz. Ömer’in ‘Kişiliğini makamından alanlar, makamından sonra kişiliksiz kalırlar.’ uyarısını dikkate almayan insanlardır.
Eğer makam sahibi, iyiliği iyilik için, yapması gereken hizmeti hizmet için yaparsa, toplum çıkarını kendi çıkarından üstün tutarsa, biliriz ki o makam sahibinin gönünde iyilik, doğruluk, güzellik ve adalet vardır. Ve erdemini, farklılığını her zaman davranışlarında da gösterir. Kişilik sahibi böyle insanlar, hangi makamda olsun ya da olmasın, insanların gözünde gerçek değerleri hiçbir zaman değişmez. Mutlu olacak kişiler de bu kişilerdir. O insanlar, ömrü boyunca her zaman insanlığın yararına çalışırlar.
Makam sahibi olanlar, kendisine yapılan saygının sebebini bilmeleri kendi yararınadır. Acaba yapılan saygı, makamına mı yoksa kendi şahsiyetine mi? Aldanmamak için, sorgulamak gerekir. Makamın kendisinden alınanların ya da bırakılanların, önceki gördükleri saygıyı görememeleri çok acıdır. Aksine gördükleri saygılarında bir düşüş grafiği yaşanmıyorsa, bu takdire şayan bir durumdur. Unutulmamalıdır ki erdemli bir insanın değeri, hiçbir yerde ve konumda eksilmez.
Kimi makam sahibi olanlar, yetkilerini kullanarak, başkalarını ezmeyi, hayalleri yıkmayı ve insanları aldatmayı üstünlük sayarlar ve bununla da durmadan övünürler. Bu yapılanlar, gerçekte yapanı alçaltan, toplumda itibarsızlaştıran davranışlardır.
Erdemden nasibini almayan bir kısım insanlar, toplumda bir köşe başı tutmak, makam sahibi olmak için, yapmayacağı şey yoktur. Yeter ki kafasına koysun. Sendika değişikliğinden tutunda da daha düne kadar küfrettiği siyasi düşüncelerin bir numaralı hararetli savunucusu olmasına varana kadar, dünüyle bugünü arasında uçurumu olan nice insanlar… Ortama ve kişilere göre konuşmak, fırsatçılık yapmak, her türlü imkânlardan son raddesine kadar faydalanmak, tutarsız kişilik özellikleri göstermek gibi daha sayamadığımız birçok olumsuz davranışlar sergiler. Kişiliksizlik onlar için bir sıkıntı kaynağı değildir. Yeter ki hedeflerine varsınlar. Bir koltuğu kapmanın şerefine (!) varsınlar. O’nun için koltuk, makam için yapılacak her türlü gayri ahlaki davranışlar hiç de önemli değildir.
Yanar döner özelliğe sahip nice makam sahibi olan erdemsiz insanlar, bir gün koltuğunu, makamını kaybetme kuşkusu ile hayatına devam etmektedirler. Böylece bu kişiler hiçbir zaman gerçek mutluluğa sahip olamazlar. O kişiler, kendilerine zararı olabilecek, makamını zedeleyecek gerçekler olsa bile, burun kıvırıp, yüzünü dönerek gerçekleri görmemezlikten gelip, şeref yolculuğuna hiçbir zaman bilet alamazlar. Makamlarının, koltuklarının sahibi olmakla kişiliklerinin güçlendiğini sanırlar. Kendileri sayesinde insanlığın ciddi olarak çağ atladığını, büyüdüğüne inanırlar. Böylece egosu tavan yaparak, birçok kişiden nitelik yönüyle çok üstün oldukları kanısına kapılırlar. Fildişi kulelerinden altta kalan makam ya da insanlara bakmanın, kendine göre haklı gururunu yaşarlar. Kendisine göre bu üstün özelliklerin, ayrıcalıkların bir gün makamın gittiğinde, bunların da azalacağını düşünür. Bu yetkilerin kendisinden alınmasın diye, hedefine varmak için havada atmadığı takla kalmayacaktır. Bu hesaplar yapılırken Yaratan’a karşı sorumluluklar unutulur. Unutulmamalıdır ki; insanın insanlığı, makamı ile ne artar ne de eksilir.
Makam sahibi erdemsiz insanlar, ister yetkileri devam etsin ya da etmesin, yok olmaya mahkûmdur. Hem bedenen bir gün kara toprağa girecek, hem de insani niteliklerden ebedi olarak yoksun olacaklardır. Diğer insanların hiçbir zaman, gönüllerinde yer almayacak ve yaşadığı topluma insanlık adına kalıcı bir eser bırakamayacaklardır.
İnsana makamı insanlar verir. Ama erdemi insan, bizzat kendisi kazanır. Sizce hangisi önceliklidir? Erdemli insan, ister makam sahibi olsun olmasın, kendisini değiştirmeyecektir. Makam sahibi olan erdemli insanların, makamlarında kalıp kalmamaları da onlar için hiçbir sakınca bulunmamaktadır. Hatta ilkeleri uğruna, makamını bırakması gerekiyorsa da makamını hiç düşünmeden bırakmayı bilen değerli insanlardır.
***
‘Adaletin kuvvetli, kuvvetlinin de adil olması gerekir.’ (Pascal)
‘İnsanın en büyüğü, en yüksek mevkide iken tevazu gösteren; kudret sahibi iken affeden ve kuvvetli olduğu vakit, adaletle hareket edendir.’ (Abdulmelik Mervan)
‘Haksızlığa sapıp bütün insanlık seni terk edeceğine, adaletle hareket edip tek başına kalmak daha iyi. (Gandhı)