MEDENİYET İÇİN
‘BEŞİKTEN MEZARA KADAR’ KOŞMAK
-2-
Hangi alanda, hangi konuda olursa olsun, başarının sahibi tek kişi değildir. Medeniyet için de bu durum geçerlidir. Medeniyet için bizler ‘beşikten mezara kadar’ koşmak zorundayız. Medeniyet için, muvaffak olmamız ve yükselmemiz sırf gayretin meyvesi olacaktır; gayret ise, iradenin bir ifadesidir.
Dünyada zamanın kirlettiği insanı, yine insanın kirlettiği zamanın dışına çıkarmak; kirlenmemiş, saf ve doğal olana insanı götürmek hedefimiz olmalıdır. İnsan olarak bilgisel özelliklerimiz aynı olabilir, ama önemli olan yapılan bilimsel faaliyetlerin aynı olmasıdır. Örneğin, insan vücudunda sindirim sistemimiz hepimizde aynıdır. Ama sindirim sisteminin baş aktörü midemiz ise, her toplumda yetiştirilen ürünlerin farklı olması ve insanların farklı damak zevkine sahip olması gibi nedenlerden dolayı mutfak geleneğimiz de farklıdır. Toplumdan topluma ve hatta aynı toplumda yaşayan insanlar da bile farklı olduğunu görmekteyiz.
***
İhtiyaçlı olan zihin, her fikre açıktır. Ama Müslüman insan, her düşünceye yelpaze açan insan demek değildir. Bunu hoşgörü olarak değerlendirmeyiniz. Elbette Müslüman hoşgörü sahibidir. Müslüman, Yaratan’ın rızasına uygun olacak şekilde, bağlı kalacağı ile kendini uzak tutacağı düşünceyi çok iyi tespit edebilmelidir. Çünkü yeryüzünde fikirlerin de köleliği vardır. Eğer insan, başkası öyle düşünüyor ve öyle inanıyor diye düşünüp inanıyorsa, o kişinin kendini aşmadığının bir göstergesidir. Bu şekilde yola çıkan insanlar da bir aşırı bağlanma durumu söz konusudur. Ama aşırı bağlanma, düşünceyi baltalar. Fikir üretimini durdurur. Eğer bağlanma Yaratan’a yapılırsa, gerçek özgürlük olur. O zaman düşünce daha iyi çalışır. O zaman Müslüman, iyi ile kötüyü ayırma gücünü kazanır.
***
İnsan sürekli umut eden, umut beslemeyi bilen bir canlıdır. En büyük umudu da hep ‘daha güzel günler’ göreceğine ilişkin beklentisidir. Evet, yalnızca düşünmek için düşünmenin bile, insanı her türlü selin sürüklemesinden koruyacağına, kurtaracağına ilişkin bir umudu vardır. Bunun için de, kaliteli bir medeniyet için ‘beşikten mezara kadar’ koşmanın öneminin farkındadır.
İnsanlık tarihimiz boyunca ‘kuvveti üstün tutan’ her medeniyetten sonra, ‘Hakk’ı üstün tutan’ barış ve dayanışmayı esas alan bir medeniyetin kurulduğunu görürüz. Bu medeniyet, insanlığa saadet getirmiş ve yeryüzünde ilimde, sanatta ve diğer alanlarda büyük değişme ve gelişmelere ortam hazırlamıştır.
Yaşadığımız çevre, kendi özünde hem geçmişin damgasını ve hem de geleceğin tohumlarını taşır. Unutmayalım ki tohum, müsait olmayan arazide gelişemez. Biz Müslümanlar öyle bir tohum hazırlamalıyız ki, orada kötülükler yumurtlayıp çoğalmasın, kötülük mikropları orada ortam bulamasın. Böylesi bir toplumda yanlışın doğurduğu kötülük hayat bulacak ortama kavuşmasın. (Amin)