Sosyal medya sayesinde fikirler elektrik gibidir, hızla hareket ederler. Anlayana bir işaret yeter. Arife tarif gerekmez. Toplum olarak bir şeyler yapmakta gösterdiğimiz gayreti, bir şeyleri anlamakta acaba neden göstermiyoruz? Dünyaya hangi zaviden bakmalı? Dünyaya müslümanca bakmak, belki bakışların en iyi niyetli olanıdır. Ne mutlu, dünyaya müslümanca bakabilenlere… Abartmadan ve Ramazan’da iftardan sonra yaptığımız keki fazla kabartmadan, her şeyi kendi kadar sevip, kendi kadar değer verelim. Ölçüyü kaçırmadan, olaylara bakışımızda/ durumları değerlendirmemizde de böyle olmalıdır. Bunun için orta yol…
***
Dünyamızın bazı bölgelerinde ayak takımlarının baş, başların ayakaltı edildiği bu ahir zamanda, Müslümanların her şeyi yerli yerine koymak için bilgili ve çalışkan olmaya her zamandan daha çok ihtiyacı var. Biz Müslümanlar daha çok çalışmalıyız ki; İslami ölçülere göre merhameti, sevgiyi kısacası her türlü düşüncemizi ve yaşantımızı düzenleyelim. Aksi halde çalışmazsak, bu işi -düşüncelerimizi ve yaşantılarımızı- farklı eller, sponsorlar, aracılığıyla yapmak zorunda kalacağız.
Bizim görevimiz insanımızı doğruyu bulma adına, arayış içine sokmak ve ballandıra ballandıra anlattıkları Avrupalıdan önce davranıp akıla akıl kadar, bilime bilim kadar, velhasıl her şeye kendi kadar değer vermeyi anlatmak, gerçeğin de ilmin de İslam’da olduğunu göstermektir.
Avrupalı bizi, her açıdan sömürdüyse, bu, insanın sömürülmeye hazır halde olduğunun, sömürmek için insanların bu anlamda müsait olduğunu göstermez mi? Akbabalar, leşlerin zayıf ve yaralıların üstüne üşüşmez mi? Acaba suçu ve suçluyu ararsak karşımıza kim(ler) çıkacaktır?
Müslüman toplumların analiz edilerek -özellikle misyonerler tarafından- sistemli bir şekilde İslam’dan uzaklaştırılmaları, daha doğrusu İslam dininin yok edilmek istenmesi son derece önemli bir konudur. Özellikle batının, İslam âleminde gerçekleşmesini istediği şey, Yaratan’la ilişkisi olmayan bir nesil yetiştirmektir. Peki bu durum karşısında tedbir(ler)imiz var mı? Unutulmamalıdır ki; tedbir tedaviden binlerce defa daha iyi ve kolaydır. İstediğimiz kadar çeşitli tedavi yollarından bahsedelim, eğer tedbir(ler) almadıysak nafile.
***
Batı, biz hangi yolda ve hangi kılıkta olursak olalım, biz müslümanlardan ciddi anlamda korkmaktadırlar. Bu cümlemi okuyanların bazıları kıs kıs gülebilirler. İster batının tabiriyle, ‘geleneksel’ ya da ‘modern gelişen yeni İslam’ olsun, fark etmez ikisi de batı için aynıdır. Onlara göre bizdeki her şey doğru değildir, hatadır, kesinlikle yanlıştır. Bizde görülen ve bizden çıkan her ürün onlar için tehlike unsurudur. Onlara göre tek çıkar yol; ya kendileri gibi olmak ya da bizden -müslümanlardan kurtulmak- tabir-i caizse tüm dünya Müslümanlarını yok etmek, bataklığı temizlemek onların kurtuluş reçetesidir. Çünkü batı, İslam ve Müslümanlar için hiçbir zaman iyi niyet taşımamıştır. Eğer biraz tarih okursanız, arşivleri karıştırırsanız rahatlıkla bu acı gerçeği görürsünüz. Batılılara göre Müslüman kelimesinin kendi zihinlerinde çağrışımları; yobaz, gerilik, yokluk, sefillik, rezillik, acizlik, imkânsızlık gibi olumsuz anlamlardır.
Asr-ı saadet döneminden nasibini almayan batı, dünyanın çeşitli coğrafyalarında karıştırdıkları, halkını birbirine düşürdükleri, alev topu haline getirdikleri ülkelerde, siyasi ve ictimai durumunun en kötü şekliyle dünyaya bu ‘İslam’dır ya da ‘Müslümanlar’ bunlardır diyerek, insanların gözünde küçülterek, kendi ekmeklerine yağ sürmeye çalışmaktadırlar.
Batı, hedefine ulaştığı ülkelerde, İslam devletleri siyasi bir gerilemeye maruz kalmış ve Müslümanlar, bilim ve teknolojide ilerlemiş batı karşısında Müslümanlar, dünya yüzündeki liderlik vasıflarını kaybetmişlerdir. Bu acı bir gerçektir. Asıl kabul edemediğimiz durum, bu gerilemelerin ve zaafa düşmelerinden sorumlu İslam değildir. Tek sorumlusu İslam’ı hakkıyla yaşamayan biz Müslümanlarız. Sorumlu olan biz Müslümanlar üzerinden İslam’a saldırmak, küçük düşürmek batının her zamanki tarzıdır.
Batının zihniyetine sahip çıkanlar, ölümü ve sonrasını anlamsız bir karanlık olarak görenler, yaşamdaki oyalayıcı sebepleri pek fazla önemsemeyecekler, bu dünyadaki yerlerini yine dünyadan aldıkları değer ölçüleriyle sağlamlaştırma yoluna gideceklerdir.
***
İslam dini, dünyanın içine düştüğü acı gerçeğin farkındadır ve alnında bir hakikat nuru ve parıltısıdır.
Biz Müslümanların da vicdanında hiç çıkmayan, inanarak dünyaya haykırmak istediğimiz bir ve tek gerçeğimiz var, o da sönmeyen güneşimiz İslam’dır.
***
Batı, Müslümanlar için, hiçbir zaman müsamahakâr olmadığını söyler durur. Ama kendileri insanları kendi saflarına dâhil etmek için elinden geleni, bütün zorbalığı yaparlar. Dünyanın her yerinde kendi öğretilerini yaymak ve bütün insanları kendi dinlerinin benimsenmesi için olanca güçleriyle çaba sarf ederler. Amaçlarına ulaşmak için de her türlü yolu denerler. İslam ise, insanları zorla Müslüman olmalarını istememiştir. Bu da İslam’daki asaleti, üstün ahlakı gözler önüne sermektedir. Fark buradadır. Farkı, fark edebilene ne mutlu…
Batı, ‘bizi’ bizim kadar, hatta bizden daha iyi ‘bizi’ tahlil etmiştir. Bir milletin diline, kültürüne, tarihine ve hatta dinine iftira edebilmek için, o milleti her bakımdan iyi tanımak, tahlil etmek gerekir. Hele hele bir de ‘siyaset’ eklenince amaca ulaşmak daha garantili bir hâl alır. Siyasetten uzak kaçan Müslümanlara duyurulur. Meydanı birilerine teslim etmeyelim.
***
Mayası bozuk insanlar iyilerin nurundan, saçtıkları aydınlıklardan faydalanamazlar. Bu gibilerini, kabiliyeti olmayanları terbiyeye kalkışmak, caminin kubbesinde elma doldurmaya çalışmak gibidir.
***
Neden Müslümanlar tek bir vücut -güç- halinde değiller de küçük veya büyük bazı mahalleler halinde varlıklarını idame ettirmek, kısık seslerini duyurmak çabasındadırlar? Dünyanın içinde bulunduğu durumdan kurtulması ve Yaratan’a karşı kaliteli bir kul olmak için ‘İslam Birliği’ şarttır. Bu birlik engeller karşısında, yaşadığımız dünyada Müslüman’ca düşünmek ve Müslüman’ca davranmak için gereklidir. Bu vesileyle Ramazan ayının tüm insanlara hayır getirmesini diliyorum.
***
‘Yalanlamak ve reddetmek için okuma! İnanmak ve her şeyi kabullenmek için de okuma! Konuşmak ve nutuk çekmek için de okuma! Tartmak, kıyaslamak ve düşünmek için oku!’ (Francıs Bacon)
***
-Kalbi kararmışlara öğüt kâr etmez.
-Bulut ne kadar yağmur yağdırsa da söğüt ağacı meyve vermez.
-Kötü bir demirden nasıl iyi bir kılıç yapılmazsa, soysuz insanda okumakla, terbiye edilmekle adam olmaz.