ŞEFFAF OLABİLMEK
Toplum olarak her zaman ve her mekânda gönlünü barışa, sevgiye, dosdoğru yola açık tutan, düşüncesini ve rahatlıkla hesap vereceği her konuda alnı açık olanlara ne kadar teşekkür etsek azdır. Çağın gelişmesini görmemek üzere gerçeklere gözlerini kapatmaya çalışanlar hiçbir zaman bu teşekkürü anlamazlar. Asıl mesele nefes aldığımız sürece kapalı kapılar ardındaki hesaplar yapmamak üzere açık yürekli ve açık sözlü olabilmek önemlidir. Çünkü olaylar ve durumlar karşısında kapalı/kilitli olmak kişinin ruhunu daraltır, depresyona yöneltir, her an patlamaya hazır bir bomba gibi bahaneler üretip, ortalığı savaş alanına çevirebilir. Ama tam tersi açık/şeffaf olmak kişinin gönlünü ferahlatır. Kişiye bu hali hem kendisine hem de çevresindekilere sinerji verir. Belki tercih meselesi gibi görünse de, asıl şahsiyet/kimlik meselesi olduğu açıktır. Kişinin özgür iradesiyle istediği, tercihi kişinin özünü ele verecektir.
Davranışlarında yüksek ahlaki değerler gördüğümüz kişiler, arkalarından hoş bir seda bırakanlar, açık(yürekli) olanlardır. Ama çıkar duygusu, haset, kin, gibi olumsuz değerleri taşıyanlar, arkalarından iyi bir imaj bırakmayanlar, olumsuz durum sergileyenler ise daha çok kapalılığı, loş ortamı tercih edenlerdir. Ortamına göre konuşan, benzer durumda bile farklı davranışlar sergileyenler de kapalı olanlardır. Ruhsal sıkıntı çekmek için bile bile, duygularını, izlenimlerini ve tepkilerini gizlemeyi nimet/marifet sayanlar var ya, o kişilerin ne kendilerine ne de başkalarına hiçbir faydası olmayacaktır. Onlar çıkmaz sokaklara aday olanlardır. Yakın dostunu, karşı komşusunu bile kıskanan nice kişiler vardır. Buna benzer ne kadar durum varsa, hayatın ilerleyen safhalarında eninde sonunda gerçeklerin gün yüzüne çıktığı durumlara çoğu zaman şahit oluruz. Çünkü içinde buna benzer insanın mayasına/fıtratına aykırı olumsuz duyguların şahsiyeti etkileyeceği muhakkaktır. İçli dışlı olanların bir gün darıldıklarında ya da sert bir şekilde tartıştıklarında gördüğümüz manzara, içler acısıdır.
***
Tanışma toplantılarında ya da ilk defa biriyle tanıştığımızda ezberlediğimiz cümleyi söyleme ihtiyacı duyarız. ‘Sizinle tanıştığıma çoook memnun oldum.’ Halbuki memnun olup olmama durumu, o anda değil, ileriki günlerde belli olacaktır. İnsanoğlu aceleci ya, peşin hükümlerle memnuniyetini tebessüm göstererek ifade eder. Bu durum karşısında bize düşen inşaAllah demek.
İlm-i siyaset diyerek, kişiliğini ele vermekten kaçınan biçare insanlar, hava durumu gibi değişen, kimi zaman cildi yakan bir güneş, kimi zaman da ağaçları kökünden söküp atan bir kasırga gibi olmayı yeğleyen kişiler, ne zaman ve nerede ne yapacağı tahmin edilemeyen, çoğu kez çıkara dayalı yapmacık davranışlar sergileyen kişi olmayı her şeyin üstünde tutarlar. Üstlerine karşı yalakalığı en iyi şekilde yapmanın mutluluğuyla, astlarını da her zaman ısırır modunda hayatına devam eden biçare insanlar... Kişilere davranırlarken ölçüleri, karşıdakilerin kişiliklerine göre değil de sadece makamlarına/rütbelerine göre davranışlar sergileyen yanar döner zavallılar… Bu satırları yazmak istemezdim ama maalesef gülün yanında dikenlerinde varlığını söylemek/yazmak gerek. Belki şunu düşünebilirsiniz. ‘İnsanlar güller arasında dikenler olduğundan yakınacaklarına, dikenler arasında gül bulduklarına sevinsinler.’ Ama dikeni de yazmadan geçemeyeceğim. Alışılmış kanıların dışında bir gerçeği gündeme getirdiğinizde, yazanı ya da söyleyeni yererler, ayıplarlar, hatta yetkileri varsa sizi tehdit bile edebilirler. Atalarımız bu gerçeği bildikler için ‘Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar.’ demişlerdir.
***
Toplumunda yaşayan insanların çoğunun kabul ettiği iyilik, doğruluk, adalet gibi değer yargıları vardır. Fakat bu değerli kavramların ifade etiği kişilerin davranışlarında görmediğimiz zaman, bizi üzer ve sıkıntıya gireriz. Bilinen gerçekler sadece teoride kalmamalıdır, pratiğe dökülmelidir. Değer yargılarının gerçekleşmemesi durumunda toplumda sıkıntılar ortaya çıkarır. Hiç hoş olmayan durumlar görürüz. İnsanın enerjisini kendi işine değil de, başka bir insanla uğraştığına şahit oluruz. Kimi kişiler bu durum karşısında haklı olarak sinirlenir, öfke rüzgârına kapılır. Bunun neticesinde sonradan pişman olacağı, kararlar verir. Biliyoruz ki; geçici öfke, sinirleri bozar, huzuru kaçırır, insana doğruyu eğri gösterir. Bir anlık öfke yüzünden gönüller kırılır. İnsanlık tarihine bir bakarsak, pişmanlıklara sebep olan öfkenin acı örneklerini rahatlıkla görebiliriz.
Öfkemize yenilmeden, geçici zevklerin değil, kalıcı sonsuz mutlulukların izinde olmak gerekir. Kendimizi bir an fabrika ayarlarına döndürüp, kapalı konumdan açık konuma getirmek gerekir. Açık konumda kâinatta güzeli görmeye ve sevmeye çalışmak gerekir. Kendimizi alışılmışın ötesine götürerek, güzel gördüğümüzde güzelin karşısında insanın duygulandığını görürüz ve bu da doğal bir tepkidir. Duygu sonucunda kalp etkilenir. Güzelin hatırına, insanlık adına, evrensel ne kadar yüksek ahlâki değer varsa, hayatında onları bir bir tatbik eder.
***
Karadeniz de adamın biri, boynunu bükerek bir zenginin yanına yaklaşır. Sadaka ister.
Zengin adam:
- Utanmıyor musun dilenmeye? Baksana güçlü kuvvetli bir adamsın.
- Sormayın, bir derdim var ki çalışmama mani oluyor.
- Neymiş o dert?
- Ne olacak tembellik!
Bu cevap zenginin hoşuna gider ve cebinin köşesindeki kuruşu adama uzatır:
- Al şu kuruşu bakalım... der.
Bu parayı sana acıdığımdan değil, doğru söylediğin için veriyorum.
Ne mutlu Yaratanımıza karşı sorumluluğunu unutmayıp, bütün insanlara -insanlık adına- açık olabilenlere…
***
‘Dürüst olduğunuz ve kendinize dürüstlükle davrandığınız her zaman, bir başarı kuvveti, sizi daha büyük başarıya götürecektir.’ (Joseph Sugarman)
‘Yalanlarla kazanmaktansa, prensiplerle kaybetmek daha iyidir.’ (Arthur Calwell)