Hayata katkı sağlamayan ve insanlık adına herhangi bir eser vermeyenin, canlılar âleminde yeri yoktur, derler.
Yaşadığımız coğrafyada tehlikeyi bertaraf etmeye çalışırken, kötülükten kurtarıp ileriye/doğruya iten bir kuvveti arayıp bulmaya niyetlenirken, ellerimizi semâya açıp: ‘Ya Rab, biz Sen’den bu dünyanın, bu dünya ahalisinin, bu dünyadaki her şeyin iyiliğini isteriz. Dünyadaki halkın ve içindeki her şeyin şerrinden Sana sığınırız.’ demeliyiz.
***
Düşman, biz İslam âlemi için hazırlığını tamamlamadan önce harekete geçmek gerek. Çünkü eski yöntemler, hayata hiçbir konuda güç vermezler. Hâlbuki beşeriyet daimi terakki ve tekâmül ister. Eğer bu durum karşısında yerimizde duracaksak, iki günümüz eşit olacaksa, bu bir anlamda mahvolmamız demektir.
Birbirlerinin kanını içmekle meşgul olanlar, farkında olmadan ortak bir hedef uğrunda kardeş gibi toplanmışlar. Kardeşlerinin değil, karşı cenahtaki düşmanlarının kalbini fethetmeye çalışmaları ve onları kendi saflarına almaya çabalamaları içler acısı bir tablo. Bu durum karşısında, Rabbimizin uyarısını duyar gibiyiz. ‘Gevşeklik göstermeyin, üzüntüye de kapılmayın. Eğer (gerçekten) inanmışsanız, üstün gelecek olan sizsiniz.’ (Ali İmrân - 139) ‘Sabırlı olun. Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir.’ (Enfal - 46)
***
Açık sözlü olmak –ne kadar doğru söyleyeni dokuz köyden kovsalar da- her daim iyidir. En kötü ihtimalle sonradan kaybedeceklerimizi, en başta kaybederiz. Eğer bizler olumsuz eleştirileri kaldıracak kadar geniş değilsek, övülmeye değmeyecek kadar küçük bir kişi olacağımızın da bilincinde olmalıyız. İnsanların değil, hayallerimizin peşinde koşmaya devam edeceğiz. Kursağımızda bırakmadan, özlemlerimizi, beklentilerimizi, heveslerimizi, umutlarımızı, hayallerimizi arama işini sekteye uğratmadan yolumuza her zaman devam etmeliyiz.
Hayatta vazgeçemediğimiz, karşı koyamadığımız sadece iki şey vardır: Rabbimize olan inancımız ile bize özel yazılan kader gerçeği… Güçlü olmak gerek. Gücün parada, silahta olmadığını; adalette, doğrulukta ve Hakk’ ta olduğuna dair itimadımız sonsuz olmalıdır. Çünkü bizler, inançlı insanlarız. Cahit Zarifoğlu’nun dediği gibi ‘Umudumuz acımızdan daha büyük olmalı.’dır.
***
Hayattaki adil olan şeyin, bütün canlıların ölecek olmasıdır. Bazen insanlar, bizi aldatan görünüşleriyle, söyledikleriyle değil; asıl özleriyle, olduklarıyla onların güzel olduklarını görüyoruz. Bazen de bilmezlerin bizim hakkımızda söyledikleri birtakım hoşumuza gitmeyen cümleleri olsa da, bu bize karşı olan ilgilerinin dışa vurumudur aslında. Belki de bize karşı gizli hayranlıklarının da bir belirtisidir.
***
Ölümün olduğu bir yerde, ölümden daha önemli bir mevzu ne olabilir ki? Çoğu zaman haberlerde ölüm var ise, diğer mevzular bomboş… Üstâd Necip Fazıl’ın dediği gibi ‘Kader ak kâğıda sütle yazılmış yazı, elindeyse beyazdan gel de sıyır beyazı’ Kadere meydan okumak olmaz. Asıl marifet, gücümüzün sınırlarını bilip, kullanabilmektetir.
‘Sakın, Allah’ın zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma! Allah, onları ancak gözlerin dehşetle bakakalacağı bir güne erteliyor.’ (İbrahim – 42) Allah, bize bir yol açarsa, kimsenin o yolu kapatamayacağını ve insanın daima en sevdiği ile sınandığını biliyoruz. Ve Yüce Rabbimizden bize verdiği her türlü nimetlerin fitnesinden O’na sığınırız.
Dinimiz bize çatışmaları/savaşları bize lüzumlu görmez. Ancak Hâk ve hakikat tehlikeye düştüğü zaman müdafaa etmek için harekete geçmemizi ister. Yoksa ‘Yuvadaki mutluluğun şifresi Rıza, sevgi, saygı, vefâ ve sabır.’ olduğunu Hz. Mevlana söyler. Sevginin emek olduğunu, sevginin toprak altında da ebedi olarak devam edeceğinin farkındayız.
Günün haberlerine bir bakınca içimizden bir ses : ‘Allah’ın laneti zalimlerin üzerine olsun.’ (Â’raf – 44) Ey zalimler, Allah’tan size öyle bir gün yaşatmasını dilerim ki, o gün ölümü diler ama onu bulamazsınız. Dünyanın farklı coğrafyalarında mazlum insanları bir hiç uğruna her türlü silahlarınızla öldürmenin sevincini yaşıyorsunuz. Öfkemizden saçlarımızın her teli bir ok gibi diken diken dikiliyor ve hiddet ateşinden her damarımız bir volkan gibi oluyor. Yaşadığımız bu acı tabloyu, bazen yalçın kayalara sırlar tevdi ediyoruz, bazen de kumlar bizim yaşadığımız acıları söylüyor.
Sadece bizim ülkemizde değil, dünyanın her yerinde yaşanan acılara dur diyecek, korku saçarak ve gelecek hakkında ümit vererek hâkim olacak liderlere ihtiyacımız vardır. Bu aranan liderlere bazı çevreler, hasis emeller peşinde koşan, sefil, dünya tamına kıpılmış olan liderlere, lanet ederler. Hâlbuki bu liderler, yıllarca insanlara beklediklerini ve aradıklarını getirip, fikirleriyle hurafeleri yıkan, akıllara parlaklık ve kalbimizi cilaladığı için bazı kesimler tarafından sevilmezler. Bu liderler, yaşanılan çağda bir hamle, bir tekâmüldür. Yetkisi ile yaşayan ve yaşatan bir canlı kuvvettir. Yanlış anlaşılmazsa, ilâhi membadan coşan bir nimettir. Tabii nimetin kadri bilinirse… Aksi halde kalan ömrümüzü papatyalarda ‘seviyor sevmiyor’ yaparak, bir hiç uğruna tüketmemizin kimseye bir faydası olmayacak. Belli ki bazı çevreler bu şekildeki liderleri net olarak sevmediklerini beyan etmektedirler, rahatsızlıklarını dile getirmek için her fırsatı en iyi şekilde değerlendirmektedirler.
Liderde olması gereken özelliklere; Benjamin Disraeli, ‘Genel bir kural olarak, yaşamdaki en başarılı insan, en iyi bilgiye sahip olandır.’ der. Liderler aynı zamanda yüksek bir meziyete ve fazilete sahip olan, yaşadıkları toplumları kalkındırmak için canlı bir vasıtadır. Cahit Zarifoğlu ise, ‘Dünya diz çöktüğüm yer kadardır dizimin yanında bir diz.’der. Dünyada derin güce sahip, asırların alışkanlığını bertaraf edecek, karşısında diz çöktürecek liderlere ihtiyacımız var. Önemli olan Malcom X’in ifadesiyle ‘İster kurşun atıyor olunuz, ister oy atıyor olunuz hedefinizi iyi seçmelisiniz, kuklayı vurmamalısınız, kuklacıyı vurmalısınız.’ der. Cemil Meriç’in ifadesiyle, ‘Zulmün olduğu yerde, tarafsızlık namussuzluktur.’
***
Unutulmamalıdır ki avam; bakiyelerinin değil, karakterlerinin yetersiz olduğunu gördüğü lider(!)lere ne yapacağına karar verir. Avam, gerçek liderin kendilerine olan candan bağlılıklarını gördüğü anda, liderine yüksek ve emsalsiz bir hürmet gösterir. Kendini bilen & Rabb’ini bilen bir avam tek bir ses olup; Allah’ım bize ‘inşa Allah olur’ diye dua edip, hayalini kurduğumuz her şeyin ‘Çok şükür oldu.’ sevincini yaşat ya Rabbi! diyerek dua eder.
Dualarımızın kabul olması dileğiyle…
Yaşadığımız coğrafyada tehlikeyi bertaraf etmeye çalışırken, kötülükten kurtarıp ileriye/doğruya iten bir kuvveti arayıp bulmaya niyetlenirken, ellerimizi semâya açıp: ‘Ya Rab, biz Sen’den bu dünyanın, bu dünya ahalisinin, bu dünyadaki her şeyin iyiliğini isteriz. Dünyadaki halkın ve içindeki her şeyin şerrinden Sana sığınırız.’ demeliyiz.
***
Düşman, biz İslam âlemi için hazırlığını tamamlamadan önce harekete geçmek gerek. Çünkü eski yöntemler, hayata hiçbir konuda güç vermezler. Hâlbuki beşeriyet daimi terakki ve tekâmül ister. Eğer bu durum karşısında yerimizde duracaksak, iki günümüz eşit olacaksa, bu bir anlamda mahvolmamız demektir.
Birbirlerinin kanını içmekle meşgul olanlar, farkında olmadan ortak bir hedef uğrunda kardeş gibi toplanmışlar. Kardeşlerinin değil, karşı cenahtaki düşmanlarının kalbini fethetmeye çalışmaları ve onları kendi saflarına almaya çabalamaları içler acısı bir tablo. Bu durum karşısında, Rabbimizin uyarısını duyar gibiyiz. ‘Gevşeklik göstermeyin, üzüntüye de kapılmayın. Eğer (gerçekten) inanmışsanız, üstün gelecek olan sizsiniz.’ (Ali İmrân - 139) ‘Sabırlı olun. Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir.’ (Enfal - 46)
***
Açık sözlü olmak –ne kadar doğru söyleyeni dokuz köyden kovsalar da- her daim iyidir. En kötü ihtimalle sonradan kaybedeceklerimizi, en başta kaybederiz. Eğer bizler olumsuz eleştirileri kaldıracak kadar geniş değilsek, övülmeye değmeyecek kadar küçük bir kişi olacağımızın da bilincinde olmalıyız. İnsanların değil, hayallerimizin peşinde koşmaya devam edeceğiz. Kursağımızda bırakmadan, özlemlerimizi, beklentilerimizi, heveslerimizi, umutlarımızı, hayallerimizi arama işini sekteye uğratmadan yolumuza her zaman devam etmeliyiz.
Hayatta vazgeçemediğimiz, karşı koyamadığımız sadece iki şey vardır: Rabbimize olan inancımız ile bize özel yazılan kader gerçeği… Güçlü olmak gerek. Gücün parada, silahta olmadığını; adalette, doğrulukta ve Hakk’ ta olduğuna dair itimadımız sonsuz olmalıdır. Çünkü bizler, inançlı insanlarız. Cahit Zarifoğlu’nun dediği gibi ‘Umudumuz acımızdan daha büyük olmalı.’dır.
***
Hayattaki adil olan şeyin, bütün canlıların ölecek olmasıdır. Bazen insanlar, bizi aldatan görünüşleriyle, söyledikleriyle değil; asıl özleriyle, olduklarıyla onların güzel olduklarını görüyoruz. Bazen de bilmezlerin bizim hakkımızda söyledikleri birtakım hoşumuza gitmeyen cümleleri olsa da, bu bize karşı olan ilgilerinin dışa vurumudur aslında. Belki de bize karşı gizli hayranlıklarının da bir belirtisidir.
***
Ölümün olduğu bir yerde, ölümden daha önemli bir mevzu ne olabilir ki? Çoğu zaman haberlerde ölüm var ise, diğer mevzular bomboş… Üstâd Necip Fazıl’ın dediği gibi ‘Kader ak kâğıda sütle yazılmış yazı, elindeyse beyazdan gel de sıyır beyazı’ Kadere meydan okumak olmaz. Asıl marifet, gücümüzün sınırlarını bilip, kullanabilmektetir.
‘Sakın, Allah’ın zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma! Allah, onları ancak gözlerin dehşetle bakakalacağı bir güne erteliyor.’ (İbrahim – 42) Allah, bize bir yol açarsa, kimsenin o yolu kapatamayacağını ve insanın daima en sevdiği ile sınandığını biliyoruz. Ve Yüce Rabbimizden bize verdiği her türlü nimetlerin fitnesinden O’na sığınırız.
Dinimiz bize çatışmaları/savaşları bize lüzumlu görmez. Ancak Hâk ve hakikat tehlikeye düştüğü zaman müdafaa etmek için harekete geçmemizi ister. Yoksa ‘Yuvadaki mutluluğun şifresi Rıza, sevgi, saygı, vefâ ve sabır.’ olduğunu Hz. Mevlana söyler. Sevginin emek olduğunu, sevginin toprak altında da ebedi olarak devam edeceğinin farkındayız.
Günün haberlerine bir bakınca içimizden bir ses : ‘Allah’ın laneti zalimlerin üzerine olsun.’ (Â’raf – 44) Ey zalimler, Allah’tan size öyle bir gün yaşatmasını dilerim ki, o gün ölümü diler ama onu bulamazsınız. Dünyanın farklı coğrafyalarında mazlum insanları bir hiç uğruna her türlü silahlarınızla öldürmenin sevincini yaşıyorsunuz. Öfkemizden saçlarımızın her teli bir ok gibi diken diken dikiliyor ve hiddet ateşinden her damarımız bir volkan gibi oluyor. Yaşadığımız bu acı tabloyu, bazen yalçın kayalara sırlar tevdi ediyoruz, bazen de kumlar bizim yaşadığımız acıları söylüyor.
Sadece bizim ülkemizde değil, dünyanın her yerinde yaşanan acılara dur diyecek, korku saçarak ve gelecek hakkında ümit vererek hâkim olacak liderlere ihtiyacımız vardır. Bu aranan liderlere bazı çevreler, hasis emeller peşinde koşan, sefil, dünya tamına kıpılmış olan liderlere, lanet ederler. Hâlbuki bu liderler, yıllarca insanlara beklediklerini ve aradıklarını getirip, fikirleriyle hurafeleri yıkan, akıllara parlaklık ve kalbimizi cilaladığı için bazı kesimler tarafından sevilmezler. Bu liderler, yaşanılan çağda bir hamle, bir tekâmüldür. Yetkisi ile yaşayan ve yaşatan bir canlı kuvvettir. Yanlış anlaşılmazsa, ilâhi membadan coşan bir nimettir. Tabii nimetin kadri bilinirse… Aksi halde kalan ömrümüzü papatyalarda ‘seviyor sevmiyor’ yaparak, bir hiç uğruna tüketmemizin kimseye bir faydası olmayacak. Belli ki bazı çevreler bu şekildeki liderleri net olarak sevmediklerini beyan etmektedirler, rahatsızlıklarını dile getirmek için her fırsatı en iyi şekilde değerlendirmektedirler.
Liderde olması gereken özelliklere; Benjamin Disraeli, ‘Genel bir kural olarak, yaşamdaki en başarılı insan, en iyi bilgiye sahip olandır.’ der. Liderler aynı zamanda yüksek bir meziyete ve fazilete sahip olan, yaşadıkları toplumları kalkındırmak için canlı bir vasıtadır. Cahit Zarifoğlu ise, ‘Dünya diz çöktüğüm yer kadardır dizimin yanında bir diz.’der. Dünyada derin güce sahip, asırların alışkanlığını bertaraf edecek, karşısında diz çöktürecek liderlere ihtiyacımız var. Önemli olan Malcom X’in ifadesiyle ‘İster kurşun atıyor olunuz, ister oy atıyor olunuz hedefinizi iyi seçmelisiniz, kuklayı vurmamalısınız, kuklacıyı vurmalısınız.’ der. Cemil Meriç’in ifadesiyle, ‘Zulmün olduğu yerde, tarafsızlık namussuzluktur.’
***
Unutulmamalıdır ki avam; bakiyelerinin değil, karakterlerinin yetersiz olduğunu gördüğü lider(!)lere ne yapacağına karar verir. Avam, gerçek liderin kendilerine olan candan bağlılıklarını gördüğü anda, liderine yüksek ve emsalsiz bir hürmet gösterir. Kendini bilen & Rabb’ini bilen bir avam tek bir ses olup; Allah’ım bize ‘inşa Allah olur’ diye dua edip, hayalini kurduğumuz her şeyin ‘Çok şükür oldu.’ sevincini yaşat ya Rabbi! diyerek dua eder.
Dualarımızın kabul olması dileğiyle…