Ülkelerin bir kısmında terör olayları olurken, bir kısmında neden terör olayları ol(a)maz? Dünyada kendimizi bildik bileli, bu kural neden değiş(e)mez? Terör haberlerine konu olan ülkelerin, acaba hangi özelliğinden kaynaklanmaktadır, diye çoğu zaman düşünürüm. Düşünmek ve neden-sonuç ilişkisi kurmak için, elbette özel bir vakit ayırmak, çaba sarf etmek gereklidir.
***
Ne kadar didinsek de kendilerinden emin olan insanların(!) kafalarına, düşünce sistemine, bir türlü ulaşamayız.
İnsanlara; kendi yaşadıkları ülkelerinde her türlü silahları, kimyasal silahlar da dâhil olmak üzere, gözünü kıpmadan, insanların/insanlığın ölmesi noktasında sebep olanlara ıslah noktasında yapacağımız ‘dua’mız kalmamıştır. Artık düşünce iklimimizi bozan, sözün bittiği yerdeyiz.
Bize sordukları zaman; ‘Bu âlemin neresi daha karanlık?’ Biz de, düşünce kapasitemizin oranda vereceğimiz yanıt; ‘Sevginin olmadığı her yer..’deriz.
***
Dünyada temiz, masum canlara rahatça kıyılıyorsa, insanları yaşadıkları ülkelere ve ırklara göre ayırım yapılıyorsa, bu dünyanın kirlendiğine bir işarettir. Fıtratları bozulmamış, saf, günahsız doğan bebekleri, çocukları bile aynı kefede göremeyen zihniyetle hem maddi hem de manevi olarak yapacağımız mücadele kaçınılmazdır. Dünyayı batı ve şark ekseninde değerlendirenler için durum farklıdır. Dünyaya bakış açıları, penceresinden baktıkları gözlüklerin derin yapıların/güçlerin hediyeleri olduğunu, bakanların özgürce bakamadıkları aşikârdır.
Yaradan kupkuru dallardan çok güzel çiçekler açtırdığına göre, karamsarlığa gerek yok. İnsanı ayakta tutan iki ayağın, yere sağlam basarak -Yaradan’a güvenip- iş yapabilmesi çok önemlidir. Ama ortalığı ayağa kaldırmak isteyen zihniyet, her zaman bağırıp çağırmaya -ki insan bağırırken düşünemez- ülke hayrına bile olsa bütün iletişim yolarını tıkayanlar, güzel ve yapıcı tekliflere olumsuz cevap verenler, düşünce sistemlerinden çıkan zavallı, biçare savunduklarını ancak bağırarak, farkındalık oluşturmak için her şeyi bahane ederek satmaya çalışmaktadırlar. Değerli, ulvi mallar için hiç de bağırmaya gerek kalmamakta, zaten müşterilerinin her geçen gün artarak panayır alanına çevirdiğini görmekteyiz.
***
Yaşadığımız olumsuz manzaralar karşısında önce üzüldük, sonra sevindik. Meğer Yaradan, hayırsız insanları alıp, hayırlı olan insanları bize ikram ediyormuş ki farkında bile değiliz. Bunun adına ‘sınav’ diyormuş. Sınavda bile bize ikramı olan Yaratana sonsuz şükürler olsun.
Tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet için bir hedefimiz varsa, dünden daha çok çalışmamız gerektiğini hatırlatırım. Çünkü, vatan hainlerine karşı, terörü isteyen, besleyen kaynaklara karşı en güzel cevabımız kesin olmalıdır. Başarıya ulaşmak için kaçınılmaz olan bizim çok çalışmamızdır. Ülke olarak her alanda başarılı olursak, bizi sevmeyenleri kesinlikle üzer, çıldırtır.
Piyasada ‘diktatör’ kelimesini ağızlarından düşürmeyenler, dünyada terör olaylarında nam salmış ülke idarecilerine gelince durumun değiştiğini, onlara kuyruk sallandığını açıkça görmekteyiz. Peygamberimizin bu konuda net bir uyarısı vardır: ‘Müminlerin dertleriyle dertlenmeyen, onlardan değildir.’
Mazlumların zalimden öcünü alacağı gün, şüphesiz zalimin zulmettiği günden daha çetin olacağından hareketle; alçalan, insani vasıflarını kaybeden insanların, yükselen değerler karşısında, onlardan mümkün oldukça uzak durmalıyız. Çünkü eleştiriye kapalı her düşünce, cehaletle eşdeğerdir. Cehalet, gözleri olmasına rağmen kör ve aynı zamanda nankörler tarafından, yalnızca gözleri kapalı inanmayı tercih eder. Cehaletten daha korkunç, fakirlik bile yoktur.
***
Adaletin sağlandığı, hukukun üstün olduğu bir dünya düzeni için yola çıkanların bir kısmı, belli bir zaman sonra yaşadıkları ülkelerine nankörlük yaparak, ülkeleri aleyhine çalışarak yoldan çıktılar. İpini koparmış deli dana gibi her tarafa saldırdılar.
***
İyi bir gözlem yeteneğiyle, etrafımıza bakarak öğreneceğimiz gerçek, insanların göründüğü gibi olmadıklarıdır. Bu korkunç manzara karşısında iyi niyetliler, masumlar, hepsinin gönlünün heyecanlı olduğunu, kalplerinin Yaratanı hamd ü sena ile dolu olduğunu görmekteyiz.
Tarih, müstesna anlardan birini yaşamakta, hepsi içlerinde türlü manalar okunan gözlerle insanlara bakarlar. Aralarında güler yüzlü bir çehreyle daima dolaşır, insanlarla konuşan, sohbet eden biri var. Candan bir sevgi havası içinde kardeşçe geçinmek isteyen olgun bir insan var. Diğer insanlar tarafından, bu tarz bir hareketi, emsalsiz ahlâki üstünlük ve yüksek meziyetleri gözlerinden kaçmaz. Çünkü kalbinin içinden, ruhunun derinliklerinden gelen bir ses vardı.
***
İnsanların yetkilendirdiği kişi, lider, zamanını Hakkı müdafaa uğrunda kullanmak, ülkenin müşkül durumlarda o kıvrak zekasını kullanarak, işleterek, çok mühim ve güç problemleri başarması için çalıştı. Hiçbir abartı yapmadan diyebiliriz ki, nüfuz-ı nazar sahibi olanlar istikbali görür.
***
Toplum olarak hastalıklarımızdan biri, yaşanacak kaç yarınlarımızın garantisi olmadan hep yarınlara erteliyor olmamızdır. Hâlbuki hayat, bugündür. Düşünmeden hareket ediyoruz. Acaba insanlar içinden, insanlık aramaktan mı yorulduk. Gözleri sevgiyle bakan, sözü dürüstlük kokan ve yüreğinde merhamet olan insanları mı hayatımızdan çıkardık.
Hz. Mevlana; ‘Bir muammadır aşk. Kiminin vicdanına atılan bir taş, kiminin fakir gönlüne katılan aş, kiminin de gözünden akıtılan bir yaştır, aşk.’ der.
Şems-i Tebrizi de; ‘Sen ol da ister yâr ol, ister yara. Lütfun da başım üstüne, kahrın da.’
***
Minareleri ezansız, gökyüzünü bayraksız, gönlümüzü imansız, dertlerimizi dermansız bırakma Allah’ım… Dualarda buluşmak ümidiyle…